28 Mayıs 1918 yılında Kafkasya’da Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasını ilan eden Azerbaycan Türklerinin kurmuş olduğu Cumhuriyet her ne kadar kısa ömür yaşamış olsa da birçok ilke de imza atmıştır. Şark insanına bu yönetim şekli uymaz düşüncesini tamamen altüst eden Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (AHC), Bolşevik ve Taşnak birliklerinin istilaları sonucu Azerbaycan işgale uğramış, Azerbaycan Türklerinin kurmuş olduğu Cumhuriyet sekteye uğramıştır.

28 Mayıs Azerbaycan Türkleri için önemli bir gündür, hatta siyasi hayatlarında dönüm noktasıdır. Bağımsızlığı kazanarak, cumhuriyet idari şeklini benimseyerek, seçme ve seçilme hakkını elde ederek Türk tarihinde yeni bir sayfa açmış, 23 aylık kısa bir dönemde reformlar yapmış fakat tarihi süreç Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin aleyhine çalışmıştır. Yıllar sonra tekrar bağımsızlığına kavuşan Azerbaycan Türkleri, 1918 yılının 28 Mayıs tarihinde kurdukları Cumhuriyeti unutmamış, unutamamıştır. 28 Mayıs’ta temeli atılmış olan Cumhuriyet geleneğini Sovyetlerin çöküşünden hemen sonra devam ettirmiş ve bağımsız bir devlet olmanın simgesi olan üç renkli bayrağa, devlet marşına tekrar kavuşmuştur. ‘Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez’ şiarının boşuna söylenmediğini ispat etmişlerdir.

Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ile ilgili kaynak sıkıntısı yaşanmamaktadır. Araştırmacılar, yazarlar ve aydınlarımız bu konuda ciddi çalışmalar ortaya koymuştur. Bunların arasında gençlerin olması ise ayrıca gururu verici bir durumdur. Genç aydın ve araştırmacı Dilgam Ahmad’ın çalışmaları da bu kategoridendir. Hatta şimdi sizinle paylaşacağım olayın istinat kaynağı Dilgam Ahmad’dır. ‘28 Mayıs yaklaşıyor, köşeye taşıyacağım bir şeyler paylaşabilir misin’ dediğimde ‘aslında paylaşılacak çok şey var, hangisini verebilirim’ şaşkınlığından sonra aşağıdakini sizler ile paylaşmaya karar verdik. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin tanınması ile ilgili İstanbul’da düzenlenen mitingde Halide Edip Hanım’ın nutkunu ve dönemin gazetesinin haberini olduğu gibi verilmesi çok şeye açıklık ve aydınlık getireceğinin düşüncesiyle sizinle paylaşıyoruz:

Dün Darülfünun Konferans Salonu’nda Türk Ocağı tarafından Halide Edip Hanımefendi’nin taht-ı riyasetinden Azerbaycan’ın istiklalinin teyidi şerefine bir içtima yapılmıştır. Salonda memleketimizin münevver tabakasına mensup kadın ve erkek iki bini mütecaviz bir kalabalık vardı. Ön saftaki sıraları memleketin eşraf ve ayanı işgal ediyor… İçtima saat iki buçukta başladı. Halide Edip Hanım, göğsünde Azerbaycan ve Osmanlı Türklerinin kucaklaşan bayraklarını musavver ve ‘yaşa istiklal!’ ibaresini havi rozetle kürsüye çıktı ve alkışlarla heyecan-ı tesiri artan nutkunu irad etti.

Halide Edip Hanımefendi’nin nutukları

‘Bugün Türk ailesinin yeni doğan bir küçük Türk Hükumeti’nin veladetini kutlamak üzere biz Osmanlı Türkleri burada toplanıyoruz. Tabiatın en kudsi, en şayan-ı hayret mucizesi yaratıcı hısletidir. Bir çocuğun doğuşu ne kadar ulvi ve insani saadet ise bir kuzunun doğuşu, baharda yaprakların yeniden yeşillik âleminde doğmaları, hatta yeni bir yıldızın doğuşu bile insanların kalbinde esrarlı ve sancılı bir lerze yapar. Hiç şüphe etmiyorum ki tarihe bu yeni doğan bu küçük yavru hükumet de bütün köhne, ihtiyar hükumetlerin ihtiyar kalplerinde mutlaka taze bir hayat kıpırtısı uyandırmıştır. Fakat bizim için bu doğuş ikiyüzlü, iki manalı bir saadettir. Çünkü bu yeni hükumet i teşkil eden millet bizim etimiz, kanımız, öz evladımızdır. Çünkü bu hükûmetin hayat bulması için en kıymetli Osmanlı kanı sevinçle, vecdle akmıştır.

Son büyük muharebe Osmanlı Türkü’nün felaketi pahasına oldu. Fakat milyonlarca Türk’ün akan kanı şarkta Rus emperyalizminin zincirleri altında bağlı duran Müslüman Türk kardeşlerimizin hürriyet müjdesini satın aldı. Onun için bugün hakikaten de bizim günümüz, sevinç günümüzdür. Bugün kara topraklar altında beyhude olmuş gibi yatan şehitlerimiz bizimle beraber gözyaşları arasında gülebilirler, sevgililerin mezarını bilmeyerek ağlayan yaşlı Osmanlı kadınları bugün mağrur olsunlar, bugün elem çekmesinler. Çünkü tarihin, Osmanlı şühedasının açtığı çığır, şark dünyasının yarın terennüm edeceği saadet destanının fatihasıdır…

…Sevgili bayrağımızın yanında duran şu yavru bayrağı selamlayalım. Bugün birçok hükûmetin beşik örtüsü, yarın genç bir milletin zafer âlemi ve temenni edelim ki daha sonra kardeş insaniyetin istiklal ve şerefi için ölmeyi şeref addeden necip bir milletin sancağı olsun. O da büyük kardeş olan Osmanlı bayrağının fedakâr ve kahraman gayesini unutmasın. O da arkasında sıra ile canlanıp göklerde dalgalanacak Türk ve İslam sancaklarına bizim kendisine verdiğimiz misali versin.

Dua edelim, bu yeni bayrağın müveccehlenmesi için ölen evlatlarımız bugün cennete gülsünler. Dua edelim, onların aziz kanları yüzü suyu hürmetine bu çocuk bayrak hiçbir gün Osmanlı bayrağı gibi siyah renklere boyanmasın’ (‘Azerbaycan’ın Yavru Sancağını Taziz’ Vakit,- no.802 (31 Kanunsani 13369 s.1-2)