Tren durdu, herkes şaşkın. Umutsuz olanlar acaba şimdi mi bizi öldürecekler diye düşünürken, bazıları sürüleceğimiz yere vardık mı düşüncesine kapıldılar. Hâlâ olayı anlamayanlar da vardı, neden ama deyip kendi kendilerine düşünüp durdular, nereye götürüyorlar bizi,  bu gibi belirsiz sorular yol boyunca akıllarını işgal etti. Başka şey düşünemediler.  Bir gecede yaşananlar bir ömür gibi geldi, keşke bitseydi bu ‘ömür’. Acının yerini artık korku almıştı. Tren durdu, herkes şaşkın…

Çok kısa zamanları vardı. Susayanlar su aramaya koştu, yolculuğa dayanamayıp vefat eden yaşlı, hasta ve çocukları trenden indirmek zorundaydılar. İmam yok, cenaze namazı yok, gömecek adam yok, hatta mezar yok, en esası zaman bile yok. Ortada kalan ortada kaldı, bazıları da çukurlara atıldı.  Bu sürgün yolculuğunda mezarı bile olmayan 8 bine yakın insanın cesedi yollarda kaldı. Tren hareket ediyordu. Yetişmeyenler ve trene binemeyenler de oldu, nerede kaldıkları bilinmeyen ve ailelerinden haber alamayan birçok sürgün insanı.

Hamile kadınlar trende doğum yaptı. Bakacak doktor olmadığından yeni doğan bebeklerin birçoğu öldü, bazı annelerin de gıda alamadığından dolayı sütü kesildiği için çocukları açlıktan vefat etti. Anneler her gün bir evladını açlıktan kaybediyordu. Günlerce aç kaldılar, ama yol bitmiyordu, tren devam ediyordu.

Trenler her ne kadar insanların rahatı için bir ulaşım vasıtası olmuş olsa da Kırım Tatarları için bu geçerli değildi. Her şey bir gecede baskınla başladı, Sovyet askerleri bütün evlere girerek insanları zorla dışarı atıyor, iterek zorla trenlere bindiriyorlardı. Stalin’in emri böyleydi. Oğulları cephede Alman faşistleriyle savaş verirken, aileleri de arka cephede Stalin tarafından cezalandırılıyordu. Bahane, Nazilerle iş birliği yapmakla sulandırılarak Tatarları yok etmekti. 18 – 20 Mayıs 1944’te trenlere zorla bindirilen Tatarlar büyük kısmı Özbekistan olmak üzere Orta Asya’ya sürüldü. Şimdi öz vatanlarında azınlık durumuna düşseler de, sürgünden önce Kırım’ın nüfus ağırlığı Tatarlardan oluşmaktaydı, diğer taraftan da Türkiye’ye hem soy, kültür, milli,  hem de stratejik açıdan yakınlığını Sovyetler hazmedemezdi. Türkiye ile herhangi bir sebepten çıkan savaşta Kırım’ın tarafı elbette ki belliydi. Bunu Sovyetler göze alamazdı, bir şeylerin yapılması lazımdı. Nazilerle iş birliği yapmakla, asılsız suçlamalarıyla vatan haini ilan edilen Kırım Türklerinden kurtulmak veya Slav'laştırmak hedeflendi.

Dört yüz bin Tatar sürgün edilmiş ve bu insanların yarısı sürgünde vefat etmiş. Türk'ün hep yaralı yerlerinden biri olan Kırım’da 1944’de olduğu gibi 2019’da da soykırım yaşanmakta.

Edebiyatımızı, müziğimizi, milli fikir ve ülkümüzü  zenginleştiren sayfa değil mi Kırım? Sürgün dediğinde akıllımıza gelen ilk illerimizden değil mi Kırım?  Esir olsa da, işgal yaşasa da esareti yenecek yerin adı değil mi Kırım? Bunca acı, zulüm, gözyaşı içinde geleceğe umudumuzun adı değil mi Kırım? Her türlü baskı ve soykırımla yılmayan mücadelemizin simgesi değil mi Kırım?  Aluşta’dan esen yeller sadece yüzümüze vurmayacak, hem de bize selam ve türkü söyleyecek. Artık bu topraklarda yaşlanacağız, vatanımıza hasret kalmayacağız. Seni yenemediler ve yenemeyecekler Kırım. Yeniden Kırım…Yenilmeyen Kırım…

Bir film önerisi: Kırım sürgününü anlatan ilk filmlerden biri olan Haytarma (Qaytarma, Geri dönüş) aynı zamanda Kırım Türklerinin bir halk oyunudur. 18 Mayıs 1944 Kırım sürgününü konu alan bu filmi izlemekte fayda vardır.