Sendikamız, 2-4 Nisan tarihlerinde Kızılcahamam’da “2023’e Doğru Türkiye’de Özel Eğitim”, “2023’e Doğru Türkiye’de Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hizmetleri”, “2023’e Doğru Türkiye’de Temel Eğitim” adıyla üç çalıştay eş zamanlı olarak gerçekleştiriyor. 
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. M. Öcal Oğuz, Genel Başkan Yardımcısı Cengiz Kocakaplan ile alanında uzman akademisyenlerimizin katıldığı çalıştayların ortak açılış oturumu, pandemi koşullarına uygun olarak gerçekleştirildi.

Program, sendikamızın resmi facebook sayfası ile youtube kanalından canlı olarak yayınlandı. 

Açılış oturumunun ardından “Temel Eğitim Politikalarına Genel Bakış” konulu açılış paneli de gerçekleştirildi. Panelin oturum başkanlığını Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Yıldız yaparken; Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayati Akyol ve Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selahattin Turan da panelist olarak değerli görüşlerini ifade ettiler. 

 2. Maarif Kongresi’ni düzenleyecek olmanın haklı gururunu yaşıyoruz.
 Çalıştayın açılış konuşmasını Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan yaptı. 1. Maarif Kongresi’nin Türk milletinin kurtuluş mücadelesi devam ederken, 15 Temmuz 1921 yılında toplandığına dikkat çeken Geylan, “Atatürk, ‘Bir millet savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür’ demiş ve eğitime büyük önem atfetmişti. Bu önemin göstergesi olarak da Türk milletinin var oluş mücadelesi sürerken 1. Maarif Kongresi’ni toplamıştı. Atatürk, kongreyi 15 gün olarak planlamıştı ama savaş koşullarının yoğunlaşması nedeniyle bir haftada tamamlamak zorunda kaldı. 1. Maarif Kongresi Cumhuriyetimizin kuruluşuna giden yolun kaldırım taşlarını döşemişti. 1. Maarif Kongresi’nin 100. yılında Türk Eğitim-Sen 13-18 Temmuz 2021 tarihleri arasında 2. Maarif Kongresi’ni düzenleyecek. Dolayısıyla Türk Eğitim-Sen olarak 2. Maarif Kongresi’ni düzenleyecek olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. 

2. Maarif Kongresi kapsamında düzenlenen bu çalıştaylarımızda dile getirilen görüşler, alınan kararlar hem eğitimde vizyon ortaya koyuyor hem de Türkiye sevdalısı eğitimcilerimizin önerileri ile desteklenerek eğitim hayatımıza ışık tutuyor. Bu minvalde çalıştaylarımıza katkı sunan bilim insanlarına teşekkür ediyorum” diye konuştu.

Eğitimin, toplumun topyekun kalkınmasının taşıyıcı unsuru olduğuna dikkat çeken Geylan, kalkınmanın da her alanda toplumda iyi eğitilmiş bireylerin ekseriyeti oluşturmasına bağlı olduğuna vurgu yaptı. Bu anlamda Türk Eğitim-Sen’in düzenlediği çalıştaylarla, sorunların tespiti ve çözüm önerileriyle eğitime ciddi katkı sunan bir sivil toplum kuruluşu olduğunu bildiren Geylan, “2023’e Doğru Özel Eğitim, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hizmetleri, Temel Eğitim” Çalıştaylarının da bu gayretin somut işareti olduğunu söyledi. 

 Yıllardır siyasi ya da ideolojik saiklerle eğitim sistemiyle oynandı.
 Eğitimle ilgili kararlar alınırken ‘Ben yaptım oldu’ mantığıyla hareket edilemeyeceğini ifade eden Genel Başkan Talip Geylan, bunun yol açtığı olumsuz sonuçlara dikkat çekti. Örneğin 1998 yılında getirilen kesintisiz eğitim modeli ve özellikle katsayı engeli uygulamasıyla mesleki eğitimin öldürüldüğünü söyleyen Geylan, son getirilen 4+4+4 sistemine geçilmesini de ‘hata’ olarak nitelendirdi. Bu değişikliklerin sahada eğitimin uygulayıcısı olan eğitimcilere, bilim insanlarına danışılmadan hayata geçirildiğini kaydeden Geylan, “Çoğu zaman siyasi ya da ideolojik saiklerle eğitim sistemiyle oynandı” dedi.

4+4+4 sistemiyle 42 bin 500 öğretmen norm kadro fazlası oldu.
4+4+4 sistemine ayrı bir başlık açan Geylan, şunları kaydetti: “Bu dönemde Türk Eğitim-Sen olarak ilkokulların 5 yıldan 4 yıla düşürülmesine şiddetle karşıydık. 42 bin 500 sınıf öğretmeninin norm kadro fazlası olacağını defaatle ifade etmiştik. Dönemin Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ve iktidara yakın sendika Türk Eğitim-Sen’i yalan söylemekle, suyu bulandırmakla itham etmişti. Ancak uygulamanın hayata geçmesiyle birlikte 42 bin 500 sınıf öğretmeninin norm kadro fazlası olduğunu hep birlikte gördük.  MEB bu kez norm kadro fazlası öğretmenleri eritmek için ‘yan alan’ icat etti. Bu şekilde öğretmenlerimiz hem mutsuz oldu hem de öğrencilere katkı sunamadı.” 

Yaşanan sorunların temel nedeni eğitimin eğitimcilere bırakılmamasıdır.
Cumhuriyet tarihi boyunca 79 Milli Eğitim Bakanı geldiğini ve bakanların ortalama görev süresinin ise 14 ay olduğunu gündeme getiren Geylan, sadece Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında bile 7 bakan değiştiğini söyledi. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un eğitimci kimliğe sahip olması nedeniyle mutlu olduklarını bildiren Geylan, “Ancak bugüne kadar öyle Milli Eğitim Bakanları gördük ki, eğitimle ilgisi veli olmaktan öteye geçmemişti. Dolayısıyla yaşanan sorunların temel nedeni, eğitimin eğitimcilere bırakılmaması ve eğitim sistemiyle ilgili değişikliklerin eğitimcilere danışılmadan yapılmasıdır” dedi.

Eğitim yap-boz tahtası mı?
Eğitim hayatımıza öğretmen istihdamı bakımından vurulan üç büyük darbe olduğunu söyleyen Geylan, “Bunlar; 1978-79 yıllarında 45 günlük kurslarla öğretmen ataması yapılması, 1990’lı yılların ilk yarısında neredeyse her lisans mezununun ve hatta açık öğretim fakültesi mezunlarının dahi öğretmen olarak atanması ve 4+4+4 sistemiyle 42 bin 500 norm kadro fazlası öğretmenin branş değiştirerek, sınıflara sokulmasıdır. Bu hatalar MEB’in, eğitimin uygulayıcılarıyla istişare etmemesinden kaynaklandı” dedi.

Son iktidar döneminde dahi liselere giriş sisteminin tam 4 kez değiştiğini belirten Geylan, “Eğitim yap-boz tahtası mıdır?” diye sordu. Geylan eğitim sistemi kurgulanırken; eğitimcilerle, eğitim bilimcilerle ve eğitimin paydaşlarıyla görüş alış verişinde bulunulması gerektiğini kaydetti.

Özel eğitime ihtiyaç duyan tüm bireylere hizmet sunmak sosyal devletin gereğidir. 
Özel eğitimle ilgili önemli açıklamalar yapan Geylan, özel eğitime, özel ilgiye ve özel yönlendirmeye ihtiyaç duyan bireylere yönelik hizmetlerin sosyal devlet olmanın gereği olduğunu söyledi. Sosyal devletin özel eğitime ihtiyaç duyan tüm bireylere bu hizmeti sunmak zorunda olduğunu belirten Genel Başkan Geylan, yaşanan eksikliklere dikkat çekti.
 Üstün yetenekli çocukların eğitimi güvenlik meselesidir.

Özel eğitim kapsamında üstün yetenekli çocukların eğitiminin de başlı başına kıymet taşıdığını vurgulayan Geylan, bunun uzun yıllardır ihmal edilen bir alan olduğuna dikkat çekti. Üstün yetenekli çocukların toplumdaki oranının yüzde 2 olduğunu kaydeden Geylan, “Bu çok ciddi bir potansiyeldir. Devlet nasıl ki yer altındaki altın madenlerini ya da diğer değerli madenleri çıkarmak için enerji ve emek harcıyorsa, tüm potansiyelini verimli hale getirmek amacıyla varını yoğunu seferber ediyorsa, üstün yetenekli çocukları da en üst düzeyde eğitmek ve onları toplumun hizmetine sunmak için gayret göstermek zorundadır. Maalesef üstün yetenekli çocukların eğitimi yıllarca başta FETÖ olmak üzere çok uluslu küresel organizasyonların esaretine mahkûm edildi. Dolayısıyla özel eğitime yapılacak yatırım doğrudan milli güvenlik meselesidir ve devlet politikası olarak yürütülmelidir” dedi.
Okul öncesi dahil olmak üzere eğitimin tüm kademelerinde rehberlik hizmetini sunacak yeterli sayıda kadro tesis edilmelidir.

Eğitimde yönlendirmenin de önemine vurgu yapan Genel Başkan Talip Geylan, bu süreci yürüten temel unsurun psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri olduğunu söyledi. Ülkemizde birçok okulda rehberlik hizmetinin yetersiz olduğuna dikkat çeken Geylan, “Ülkemiz her alanda sıçrama yapmak istiyorsa, rehberlik hizmetlerinde -mış gibi yapmamalı, okul öncesi dahil olmak üzere eğitimin tüm kademelerinde rehberlik hizmetini sunacak yeterli sayıda kadro tahsis edilmelidir” diye konuştu. 

Rehberlik hizmeti ya da değerler eğitimi adı altında nereden beslendiği belli olmayan, formasyon belgesi bulunmayan, başka kaygılar taşıyan kişiler okullara sokulmamalıdır.
Değerler eğitiminin okullarda sadece öğretmenler eliyle verilmesi gerektiğini söyleyen Geylan, MEB’in çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla birtakım protokoller imzalayarak ‘değerler eğitimi’ adı altında pedagojik formasyon belgesi bulunmayan, öğretmenlik mesleğini ifa etmeyen ve nereden beslendiği meçhul bazı ‘tiplerin’ okullara sokulduğunu ifade etti. 

Geylan, “Milli Eğitim Bakanlığı’nın değerler eğitimi ile ilgili kaygılı ve gayretkeş olmasını destekliyoruz ama bakanlık bunu sadece öğretmenler eliyle yapmalıdır. Zira ülkemiz 15 Temmuz felaketi yaşamıştı. Bu felaketin temel nedenlerinin başında kamusal alanın mensubiyetler üzerinden tanzim edilmiş olması geliyordu. Bu ülkenin artık yeni 15 Temmuzlar yaşama lüksü yoktur. Bu nedenle ‘rehberlik hizmeti’ ya da ‘değerler eğitimi’ adı altında nereden beslendiği belli olmayan, formasyon belgesi bulunmayan, başka kaygılar taşıyan kişi ve kuruluşlar okullarda olmamalıdır. Değerler eğitimi sadece devlete sadakat gösteren, başka kaygılarla bezenmemiş öğretmenlerimiz tarafından vermelidir. 

 Tüm eğitim çalışanları aşılanmalıdır.
Genel Başkan Geylan konuşmasının sonunda covid-19 salgınına da dikkat çekerek, Sağlık Bakanlığı’na tüm eğitim çalışanlarının aşılanması konusunda çağrıda bulundu. Yüz yüze eğitime devam edilmesi isteniyorsa zaman kaybetmeden başta öğretmenlerimiz olmak üzere tüm eğitim çalışanlarının aşılanmasını talep eden Geylan, “Öğretmenleri covid-19 riskinden korumamız toplum sağlığını korumak anlamına gelecektir. Dolayısıyla tüm eğitim çalışanlarımızı aşılamalıyız” diye konuştu. 

Genel Başkan Talip Geylan’ın ardından UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı M. Öcal Oğuz bir konuşma yaptı. 

Çalıştayda gündeme getirilen konuların ülkemizin kalkınmasının temel noktasını oluşturduğunu söyleyen Oğuz, özellikle temel eğitimin UNESCO’nun eğitim programı açısından da en temel konu olduğunu söyledi. 

UNESCO’nun beş temel sektörde bilgi ürettiği bir sistemle çalıştığını söyleyen Oğuz, “Bu beş sektör; eğitim, doğa bilimleri, sosyal ve beşeri bilimler, kültür ile bilgi iletişim adını taşıyor. Beş alanın sağlıklı yürüyebilmesi için birinci sırada yer alan ‘herkes için eğitim’ ile başlayan süreçte önemli bir noktaya gelindi. Yani temel eğitim dünyada büyük oranda insanlara verildi. Bu; okur-yazarlık, kültürel farkındalık oranının yükseltilmesi ve nihayetinde çevreyle sağlıklı diyalog kurabilen insanların oluşturulması anlamına geliyor. Ama artık sadece okur-yazarlık düzeyinde bir temel eğitim programı mümkün değildi. Çünkü yetişkinlik çağı gittikçe aşağıya doğru inmektedir. İnsanlar mesleki tercihlerini, mesleki yönlendirmelerini daha erken dönemde yapmaya başlıyorlar. Dolayısıyla temel eğitimin bu yönü çok önemlidir. Temel eğitim politikalarının konuşulacağı bu çalıştayda, UNESCO’nun büyük bir deneyim havuzu bulunmaktadır. Meslektaşlarımızın, bilim insanlarının bu deneyimden yararlanmasının faydalı olacağını düşüyorum” diye konuştu.

Değerler eğitimini çok önemsediğini bildiren Oğuz, “Değerler eğitimi; yüzyıl, binyıl boyunca dededen-nineden toruna, babadan-anadan kıza oğula, akrandan akrana, düğünde, bayramda, sözlü tarih ortamlarında, yaşantımızın içerisinde, kültürümüz, varlığımız, kimliğimiz, aidiyetimiz olan tüm konuları içerir” diye konuştu. 

Özel öğretimin önemine dikkat çeken Oğuz, 2 Nisan tarihinin Otizm Farkındalık Günü olduğunu belirterek, çalıştayın bugüne denk gelmesinin anlamlı olduğunu kaydetti. Oğuz, “Toprağın, taşın yüzlerce metre altındaki cevheri çıkarmak için harcadığımız kaynağın, enerjinin, paranın ne kadar fazla olduğunu, altının da ne kadar değerli olduğunu biliyoruz. Ama insan potansiyelimiz çok daha değerlidir. Dolayısıyla temel yatırım insana yapılmalıdır. Özel eğitim hem üstün zekâlılar hem de yardıma ihtiyaç duyan çocuklarımız noktasında UNESCO’nun birçok programıyla da örtüşmektedir” dedi.

Çocuklarımızın, gençlerimizin rehberlik hizmetine ihtiyaç duyduğunu belirten Öcal Oğuz, dünyada psikolojik sorunlar yaşayan ve ilaç kullanan çocuk sayısının artışına dikkat çekti. Oğuz, özellikle dünyanın gelişmiş kentlerinde ve toplumlarında psikolojik sorunları aşamayan çocukların ailelerine ve toplumlarına verdikleri zararları basın yoluyla öğreniyoruz. Kriminal suçlarla ilgili olarak unsurlar giderek artacak gibi görünüyor. Bu bakımdan da sağlıklı bireyler yetiştirmemiz için rehberlik ve psikolojik danışmanlık çalışmalarına çok önem vermemiz gerekiyor” diye konuştu. 

Açılış konuşmalarının ardından “Temel Eğitim Politikalarına Genel Bakış” konulu panel gerçekleştirildi. Panelin ardından da komisyonlar çalışmalarına başladı. 

2023’e Doğru Türkiye’de Temel Eğitim Çalıştayı’nda, “Temel Eğitimde Öğretim Programları”, “Öğretmen Yetiştirme”, “Ölçme ve Değerlendirme”, “Değerler Eğitimi” ve “Yabancı Dil Öğretimi” mercek altına alınıyor.

2023’e Doğru Türkiye’de Özel Eğitim Çalıştayı’nda da “Kapsayıcı Eğitim ve Destek Eğitim Hizmetleri”, “Özel Eğitim Alanında Paydaşlar/Özel Eğitimde Öğretim Teknolojileri ve Dijital Eğitim”, “Eğitsel Tanılama ve Değerlendirme”, “Özel Eğitimde Mesleki Eğitim ve İstihdam”, “Öğretmen Yeterlilikleri, Mesleki Etik ve Özel Eğitim Alanına Personel Yetiştirme” başlıkları ele alınıyor. 

2023’e Doğru Türkiye’de Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hizetleri Çalıştayı’nda ise ana temayı “2023'e Doğru İyi Oluş ve Kültür Ekseninde Türkiye'de PDR Hizmetleri”; alt temalarıda  “PDR Hizmetlerinde Yönetim, Mevzuat, Politikalar”,  “PDR Hizmetlerinin Evrimi”, “Eğitim Sisteminin Sorunları ve PDR Hizmetlerine Yansımaları”, “PDR Hizmetlerinde Teknoloji Kullanımı ve Dijital Süreçler”, “Gençlik Sorunları ve Çözümlerine Yönelik Projeksiyonlar”, “Problem Alanlarındaki Değişim”, “Veriye Dayalı Eğitimde PDR Hizmetlerinin Niteliği”, “Okul Güvenliği ve PDR Hizmetleri”, “Karakter ve Değerler Eğitimi Bağlamında PDR Hizmetleri”, “Dezavantajlı Gruplar, Eğitime Erişim, Okul Terki”,  “Okulun Toplum Temelli Ruh Sağlığı Hizmetlerindeki Rolü”, “Geleceğin Meslekleri ve İş Dünyasındaki Değişimler ve Mesleki Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri” “PDR Hizmetlerinde Bireyi Tanıma Sorunu ve Çözüm Önerileri” oluşturuyor.

Komisyon çalışmalarının ardından hazırlanacak raporlar ise Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşlara gönderilecek, kamuoyuyla paylaşılacaktır.

Editör: Haber Merkezi