Gıda fiyatlarındaki artış sadece ülkemizin değil dünya devletlerinin kâbusu hâline geldi. Küresel gıda fiyatları, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının etkisini gösterdiği 2020 yılından bu yana yükselişini aralıksız sürdürüyor. Gıda fiyatlarındaki artış, dünya genelinde artan enflasyonun itici güçlerden birini oluşturuyor da diyebiliriz.

Enflasyon küresel bir olgu hâline geldi!

Enflasyon sadece gıda sektöründe yaşanmamaktadır. Enflasyon, yaşanan süreç içerisinde küresel bir olgu hâline geldi. Birçok faktör gıda fiyatlarını yukarı çekmektedir. Çok kısa bir zaman önce yaşadığımız Kovid-19'un küresel tedarik zincirini bozması ve deniz taşımacılığının yüksek maliyetli hâle gelmesi de bu faktörler arasında yerini almıştır.

Gıda fiyatlarındaki artıştan en çok düşük gelirli ve gıda ithalatına bağımlı ülkeler mağdur olacaktır. Olası küçük bir gıda tedariki eksikliğinin fiyatlarda büyük sıçramalara neden olabileceği beklenilen sonuçlar arasındadır.

Tarım ürünleri üretici maliyetlerindeki yükselmeyi yansıtan fiyatlar bize, içinde bulunduğumuz dönem içerisinde özellikle de dar gelirliler açısından çok zor geçeceğinin göstergesidir. Küresel anlamda olası hayvan hastalıkları sadece hayvansal ürünlerin fiyatlarının artması değil tüm gıdada tüketici fiyatları da yükselmeye devam edecektir. Yani sebze, meyve, bakliyat, ekmek fiyatları artmaya, dolayısıyla memurun, maaşlı çalışanın, asgari ücretlinin, emeklinin ve halkın alım gücünün düşmesi devam edecektir.

Enflasyon deyince aklımıza gelen…

TEFE, TÜFE ile TÜİK enflasyon rakamları açıklandı! Cümlesine artık hiç de yabancı değiliz. Yaşadığımız son birkaç yılda özellikle memur, asgari ücretli çalışanlar ve emekli kesim âdeta ekonomi profesörü oldu. Sadece televizyon ekranlarında değil sokakta, kahvehanede “Enflasyon, TEFE, TÜFE oranları ve TÜİK verileri konuşulur, tartışılır oldu.” Hatta TÜİK verilerinin sokak, çarşı ve pazar fiyatlarını yansıtmadığı her fırsatta dile getirilir bir hâl aldı. Özetle her kesimden insanlarımız konuşuyor ama temel mantık “ay sonunu nasıl getiririm ekonomisi”.

Enflasyon deyince akla ilk gelen, günlük hayatta çokça kullandığımız mal ve hizmetlerin fiyatlarının artmasıdır. Ancak mal ve hizmetlerin fiyatları zaman içinde artabilir veya azalabilir. Enflasyon sadece belli bir malın veya hizmetin fiyatının tek başına artması değil, fiyatların genel düzeyinin sürekli bir artış göstermesidir. Diğer bir deyişle, “sadece bazı malların fiyatlarının sürekli artması ya da tüm malların fiyatlarının bir sefer artması enflasyon değildir.” Örneğin aylık enflasyon oranının yüzde 1 olması, o ay içinde fiyatlar genel seviyesinin bir önceki aya göre yüzde 1 oranında arttığını gösterir. Yıllık enflasyonun yüzde 30 olması da fiyatların bir önceki yıla göre ortalama yüzde 30 oranında arttığını, örneğin geçen yıl 100 TL’ye alınan bir mal sepetinin bu yıl ancak 130 TL’ye alınabileceğini ifade eder. “Yüksek enflasyon paranın alım gücünü azaltır ve aynı zamanda fiyat değişimlerini anlamayı zorlaştırır.” Örneğin, ülkemizde 2019-2020’li yıllarda 250-400 bin TL ile ortalama bir ev alınabilirken bugün bu para ile bir araba dahi alınamaması, enflasyonun alım gücünü zaman içinde ne denli azalttığının net bir göstergesidir.

Aylık fiyat artışları devam ediyor!

Şubatta, gıda fiyatlarındaki artışta yağ dışındaki bütün harcama gruplarında yaşanan yüksek oranlı zamlar belirleyici oldu.  Aylık fiyat artışına en büyük katkıyı ise et ve sebze fiyatlarındaki artışlar yaptı. Ekmek, pirinç, un, bulgur fiyatları, şubatta bir önceki aya göre yüzde 4,1 oranında artış kaydetti. Et ve balık grubu fiyatlarında yüzde 9,6 oranında artış yaşanan şubat ayında süt ve süt ürünleri ile yumurta grubu fiyatları ise yüzde 2,3 oranında yükseldi. Yağ fiyatlarında ise yüzde 1,9 oranında artış oldu.

Meyve fiyatlarının yüzde 0,2 oranında arttığı şubatta sebze fiyatlarında, bir önceki aya göre ortalama yüzde 10,1 oranında artış yaşandı. Bakliyat fiyatlarının yüzde 2,4 arttığı şubatta, salça, zeytin, bal, çay, tuz ve benzeri gıda maddelerinden oluşan diğer işlenmiş gıda fiyatlarında ise yüzde 0,7 oranında artış kaydedildi.

İklim değişikliğinin ekonomik etkileri…

İklim değişikliği tanımlardan yola çıkıldığında, geçmişte iklimde görülen değişimlerin kaynağının doğal etmenler; günümüzde yaşanan değişimlerin ise insan (antropojenik) faaliyetleri olduğu söylenebilir. Buna göre, iklim değişikliğinin ilk etkileri sıcaklık artışları ve yağış rejiminde meydana gelen dalgalanmalarla ortaya çıkmaktadır. Bu iklim elemanlarında görülen aşırılıklar kuraklık, sel ve fırtına gibi iklim kaynaklı doğal afetlerin sıklığını ve şiddetini artırarak ciddi ekonomik kayıplara yol açmaktadır. İklim değişikliğinin neden olduğu bu ekonomik kayıpların 2050’lerde yıllık ortalama 1 trilyon dolar civarında olacağı öngörülmektedir.

Tarım, gıda üretiminin itici gücünü oluşturan ana sektördür!

Ülkemiz tarım-gıda alanındaki kamu iktisadi teşebbüsleri çağın ötesine taşımak yerine büyük bir kısmı önce sistematik olarak zarar ettirildi sonra özelleştirildi. Elde kalanlar da üreticiye alım kotası koydu. Daha sonraki süreçlerde çiftçiye-üreticiye rest çekilip tarım-gıda alanında yüzümüz ithalata yöneltildi. Çiftçi de ya üretimden vazgeçti ya da köyünü terk etti. Tüm bu yaşananlar üreten insanları dramatik bir şekilde tüketen insanlara dönüştürdü.

Artan sosyal ve ekonomik kırılganlıkların yanı sıra konsolide bir çevresel kriz çerçevesinde alternatif, sürdürülebilir modellere geçilmesi gerekiyor. Gıdanın her koşulda yeterli, güvenli ve ulaşılabilir olması hayati önem taşıyor. Bu denge ve tedarikin sağlanabilmesi ulusal çapta farklı dinamiklere bağlıdır. Tarım bu noktada gıda üretiminin itici gücünü oluşturan ana sektör olması sebebiyle hâlâ stratejik bir öneme sahiptir.

Son söz: Başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı bürokratları ve yöneticileri, ana ve yavru muhalefetler, ülkemizin diğer yöneticileri ve anlamak istemeyen vatandaşlarımıza kadar herkes elbisenin güzel, gömleğin çok güzel ve ayakkabının fiyakalı ama çorabın delik olduğunu inşallah görürler.

Ayakkabının içinde çorabın deliği görünmez ama yaşanacak ekonomik bir krizde, gıda güvenliği sorununda, kuraklık, iklim kaynaklı doğal afetlerin sıklığını ve şiddetini artırarak devam etmesinde, özetle el ayak çekilince ayakkabı illaki çıkacak ve delik görülecek. Bunu bilsinler!

Yeter ki gerçekler gün yüzüne çıktığında bu aziz milletim bir kez daha yine mi demesin!