Seçim bitti.

Milli irade, yerel seçim düzleminde tecelli etti.

Seçim sonuçları halkın tercihidir.

Bu demokratik bir yarıştır .

Elbette mevcut seçim sonucunun bir dili, bir söylemi vardır.

Halk, oyunu verirken şehrin, ilçenin, beldenin durumu kadar; ülke genelinin dalgalanmalarının etkisini de göz önünde bulundurur.

Sonuç bir hükümet krizini işaret etmemektedir.

Cumhur İttifakı'nın hedeflediği genel başarı oranına ulaşılmıştır.

Bu seçimde MHP müthiş bir başarı yakalamıştır. Önceki yerel seçimde 125 belediye kazanmış olan MHP, bu defa 237 belediye kazanarak başarasını ikiye katlamış hem partinin kurumsal kimliğini halkın teveccühü ile buluşturmuş hem de devletin bekası yolunda kararlılıkla yürümüştür.

Şimdi bir an evvel normale dönülmeli ve Türkiye’nin elzem sorunlarının üzerine gidilmelidir.

Bu seçim öncelikli olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin millet nezdinde kabul gördüğünü ortaya koymuştur.

İcra yeteneği güçlü Türkiye, ekonomiye, asayişe, dış politikaya daha çabuk ve kolay müdahil olabilecektir. Dokuz Işıkçı yönetim anlayışı bu sebeple elli yıldır başkanlık sistemini dile getirmiş ve uygulanması için çaba sarf etmiştir.

Türkiye’nin bir an evvel seçim havasından çıkıp güncel meselelere dönmesi hayati önem taşımaktadır.

Şimdi partizanlıktan uzak durmak ve Türkiye’nin selameti için çalışmak zamanıdır. Öfke diliyle hareket etmeden ortak bileşenlerimizi geliştirmek, önümüze bakmak, Türkiye’nin üzerine titremek vaktidir.

Sistem, her ne kadar partili cumhurbaşkanı modeli içeriyorsa da seçilmiş cumhurbaşkanına bu derlenip, toparlanma döneminde çok büyük görev düşmektedir. Böylesine görkemli bir seçimin gerçekleşmesi başlıbaşına bir demokrasi zaferidir. Türkiye bunu dünyanın gözü önünde başarmıştır.

Ayrıca muhalefete de büyük bir sorumluluk düşmektedir. Dış politikadaki dalgalanmaların olağanüstü etkisinin görüldüğü siyasi konjonktürde icranın elini zayıflatacak keskin ve yıkıcı muhalefetten vazgeçilmesi ve ortak bir siyaset dili oluşturulması şarttır.

Türkiye’nin  milli vicdanında bu saygı kültürü canlı bir şekilde bulunmaktadır.

Hiçbir ülke, dünyadaki gelişmelerden bağımsız değildir. Sık sık dile getirdiğimiz milletler mücadelesi kavramı en keskin üslubuyla devam etmektedir. Kişisel ya da kurumsal çıkarlar doğrultusunda hareket etmek, bizi milletler mücadelesinde zaafa düşürecektir. Belediye başkanları şehirlerini mamur etmek için çalışacak, halkı mutlu kılmak için çaba sarf edeceklerdir. Kazanılan başarıyı siyasi bir manivela gibi kullanmayı düşünmek, kutuplaşmaya çalışmak, milli politikaları heder etmek, milletlerarası camianın operasyonlarına teşne olmak demektir. Financial Times, daha şimdiden,” Türk lirasının  kaçınılmaz sonucu beklediğini ve değer kaybedeceğini” belirtiyor; bu bir ekonomik öngörü değil, niyet belirtisidir.

Çok merkezli diplomasi dönemi kaçınılmazdır. Nato, AB, Avrasya politikaları eş zamanlı yürüyebilir. Siyasi hamlelerin yanı sıra özel sektör, kamu yönetimi bir araya gelerek Batılı ülkelerin başkentlerine yönelik ekonomik nüfuz toplantıları tertip edilmelidir. Bu konuda etkili lobiler devreye sokulup Türk ekonomisinin güvenli liman olduğu ifade edilmelidir. Böylece yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesi yolunda adımlar atılabilir. Eski-yeni Türkiye söylemi derhal terk edilmelidir. Türkiye bir tanedir, aşkımızdır.

Biz ne günler gördük, yaşadığımız süreç o günlerin yanında düğün bayram.

Şimdi yeniden “Gönül seferberliği” zamanı.