İDLİB için, “Suriye muhalefetinin kontrolünde olan tek bölge” nitelendirilmesi sıkça dillendiriliyor. Sanırsınız ki Suriye’nin toprak bütünlüğü sağlandı ve sadece İdlib, Şam rejiminin egemenliği altında değil. Oysa Fırat’ın doğusundaki büyük bir bölge halen PKK/PYD’nin kontrolü altında. Bu nitelendirmenin doğru olduğu var sayılırsa, ya PKK/PYD’nin Esad’a muhalif olmadığını ya da Esad’ın bu bölgeden vazgeçip, burada kontrolün PKK/PYD’de olmasını kabul ettiğine hükmetmek gerekiyor.

Türkiye İdlib’e odaklanmış olsa da Fırat’ın doğusundaki terör bölgesini unutmamak gerek. Zira Türkiye için toprak bütünlüğü ancak Şam yönetiminin ülkenin tamamında egemen olabilmesiyle gerçekleşebilecek. Bunun ön şartı da zalim Esad’ın derhal koltuğunda indirilmesi ve ülkede meşru bir yönetimin oluşturulmasıyla birlikte, yeni iktidarın ülkedeki terör yataklarını bertaraf etmesi. Dolayısıyla, terörle mücadele odaklı iyi niyetle Suriye’de aktif olan Türkiye’nin değil, terör örgütlerinin Suriye’den çıkarılması gerekiyor.

Türkiye’nin Suriye’deki varlığı, terörü yok ederek Suriye halkının vatanlarına dönüşünün altyapısını hazırlamak amacı taşıyor. Türkiye’nin ne Rusya ve ABD gibi Suriye topraklarında ileri karakol olarak kullanılacak üsler elde etmek ne de petrol kaynaklarını kontrol etmek gibi niyetleri var. Türkiye’nin tek derdi, Suriye’deki çatışma ortamının sona erdirilmesi suretiyle kalıcı bir barış ve istikrar ortamını mümkün kılmak. Eğer Esad rejimi bu bariz gerçeği fark edemeyecek kadar akıl bulanıklığı yaşıyorsa, Esad’ın Suriye için büyük bir talihsizlik olduğunu söylemek gerekir.

Ne var ki, Esad denen eli kanlı zalimin Türk askerlerine yönelik saldırılara cüret etmesi, Şam’ın dost ve düşman ayrımını yapmaktan aciz olduğunu gösteriyor. Suriye’nin toprak bütünlüğüne kast eden terör örgütü Fırat’ın doğusunda cirit atarken, Suriyelilerin can ve mal güvenliği için İdlib’te fedakârca görev yapan Mehmetciklere saldırılıyor olması büyük bir gaflet.

Türkiye, bir haftada yaşanan iki hain saldırıyla bir kez daha anladı ki Esad zalimlikten ve Türkiye’ye karşı husumetten vaz geçmeyecek. Bunun ortaya çıkması elbette Türkiye’nin tavrını bu gerçeğe göre yeniden şekillendirmesini gerekli kılıyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün TBMM Grup Toplantısında artık söylenen sözlere değil, sahadaki gerçeklere göre hareket edileceğini ilan etti. Salı günü “Yansın Suriye, yıkılsın İdlib, kahrolsun Esad!” diye seslenen Sayın Devlet Bahçeli’nin “Türkiye Şam’a girmeyi planlamalı” şeklindeki ifadelerinden sonra Cumhurbaşkanından böyle bir uyarı gelmesi çok yerinde oldu.

Türkiye’nin sert ve kararlı bir şekilde yaptığı uyarı, rejim güçlerinin şubat sonuna kadar gerginliği azaltma bölgesinden çekilmesi yönünde. Bu yapılmaz ve Türk askerî varlığına yönelik saldırılar devam ederse, Esad Türk ordusunun yıkıcı gücünü ensesinde hissedecek. Ayrıca, Esad’ın baş destekçisi Rusya da Türkiye’nin tepkisinden payını aldı. Hatta Rusya ile yaşanan yakınlaşmanın sona erebileceği de anlaşılıyor. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya’yı hiç bu kadar eleştirmemiş, Türkiye’nin uğradığı kayıplardan Moskova’yı sorumlu tutmamış ve Rusya’ya böyle gözdağı vermemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması, adeta “artık günah bizden gitti” der gibiydi. Bundan sonraki süreçte, Suriye ordusunun Türkiye ile Rusya’nın Eylül 2018’de uzlaştığı gerginliği azaltma bölgesi sınırlarına geri çekilmesi ve 12 gözlem istasyonu ile bölgedeki diğer mevzilerde yer alan Türk askeri varlığına saldırılmaması ve İdlib’deki sivilleri göçe zorlamaktan vazgeçmesi gerekiyor. Bu uyarılara rağmen Rusya destekli Esad ikazlara kulak asmayıp bildiğini okumaya kalkarsa, şu da bilinsin ki Türk ordusu Esad’ın canına okuyacaktır.