Tebriz’in yakınlığında Ucan şehrine bağlı olan Halaç köyünde yaşayanlar bütün kent ve köylerde olduğu gibi akşam haberleri izlemek için televizyon önüne toplandılar. Fazla haber kaynağı seçenekleri olmadığından, insanlar akşam haberini asla kaçırmazlardı. Son iki üç gündür Sırpların bölgedeki Müslüman halkına yaptıkları zulmü duymaktaydılar. Boşnak ismini o zamana kadar duymayanlar da vardı, isim önemli değildi halk için. Avrupa’da bir Müslüman toplum vardı ve onlar şu anda zulüm ve soykırım görmekteydiler.

O gün Halaç köyünde yaşayan yazar, şair ve çevirmen olan Ali Daşkın’ın evinde her akşam olduğu gibi sıradan bir gün geçiriyorlardı, ta ki akşam haberlerini izleyene kadar. Ali Daşkın, bölgedeki Türklerin edebiyat kaynağıdır. Birçok Türkçü insanların kitap, şiir, roman ve bilgi konusunda faydalandığı aydın bir kişi. Aynı zamanda Türkçü insanların yetiştirdiği bölge halkında yeri ayrı olan şahıstır. Şiirler yazar, çeviriler yapar. Türkçe- Farsça sözlüğüyle beraber 30’dan fazla kitabı olan sevilen bir insan.

Haber başlar başlamaz herkes suskun bir şekilde gözlerini bir an ekrandan ayırmadan izlemeye başlamışlardı. Günlük iç haberler bittikten sonra dünya haberlerinde yine Sırpların zalimliğini gösteren görüntüler vardı. Televizyonda sarışın, mavi gözlü, küçücük kız ağlayarak bir şeyler anlatıyordu. Görüntünün haber kaynağının sesi, kızın sesinin fazla duyulmasına engel oluyordu. Sunucu Farsça, Sırpların baskını zamanında anne ve babasını kaybeden bir Müslüman çocuğu anlatıyordu. Görüntünün bitimine yakın, televizyonu izleyen evdeki küçük kız aniden fırladı. Baba, baba, duydun mu televizyondaki kız Türkçe konuştu. Kız durmadan babası Ali Daşkın’a bunu söyleyip durdu. Baba, kız Türkçe konuştu, duydun mu? Baba ise kızına bakarak kızın üzüntüsü ve öfkesini izledi.

Dile, özgürlüğe hasret kalan bir toplum televizyon başında soykırıma uğrayan başka bir soydaşının haberlerini izledi o günler. Ve o günler bir çoğunun da hâlâ bilmediği bir şey daha oldu. Güney Azerbaycan Türkleri Bosna’da gönüllü savaşa gitmek için isimlerini yazdırarak hükümete baskılar yaptılar. Esarette olan bir toplum soydaşı dardadır diye gönüllü savaşçı olmak isteyen bir ruh belirdi o günlerde.

Ali Daşkın’ın hâlâ kulaklarındadır o yankı. ‘Baba, baba duydun mu, kız Türkçe konuştu…’ Sarışın küçük kızın yüzü gözlerinin önünden bir an olsun gitmedi. Kendi kızı aklına geldi ve kendi kızının habere verdiği tepkisi. Uzun zaman sonra duygularını bir şiire aktardı. İçinde kan ağlayan topraklarımız yad etti o mısralarda. Güney Azerbaycan’dan bir şair Bosna’ya, Kosova’ya, Karabağ’a, Kıbrıs’a olan özlemini anlattı. Sevenleri tarafından ezberlendi, söylendi bu şiir her yerde. Bu şiirle isyan ettiler, ağladılar. Ağlatan ise Bosnalı, sarı saçlı, küçük yetim kızdı…

Sarışın
O kimdir sarışın, mavi göz, saçları altın
Ama gözlerinde acı damlaları
Kızım sordu bir bak babacım
Türkçe konuşur
Parmaklarım birere birer tüfek oldu
Tırnaklarım birere birer fişek oldu
Kızım o senin bacın
Karnı tok acın
Orası Kosova, Karabağ gibi
Ağlayan sen, o kırılan ben
Ah…kime sıkayım parmağımın mermilerini
Kime bağırayım ulusumun boğulmuş sesini
Bakıyor ekrana o süt emer kuzu
Akıyor topraklara türkün yıldızı
Karabağ, Kosova, Bosna, Kıbrıs
Kızıma bakıyorum
Kızım da bana
Hem de her parmağım bir tüfek
Her tırnağım bir fişek…