Ankara, kendisi açısından stratejik konumda olan Libya’nın Hafter eliyle Türkiye muhasımlarına peşkeş çekilmesini engellemek gibi zor bir hedefe ulaştı diyebiliriz. Libya’da Türkiye’nin varlığı her geçen gün pekişirken; Hafter’in başlattığı isyan sona eriyor. Hafter’in başarılı olamayacağını gören destekçileri, bir anda “siyasî çözüm” teklif etmeye başlarken son çırpınışlarını ortaya koyuyor. Son olarak Hafter’in avenesinden Mısır’ın otoriter lideri Abdulfettah es-Sisi, sahada önünü alamadıkları Libya ordusunu durdurmak için Sirte üzerinden tehditte bulundu.

Hatırlanacağı üzere, Hafter sahada işlerin geri döndürülemez noktaya geldiğini idrak ettiğinde soluğu Kahire’de almıştı. İsrail’in ve ABD’nin has adamı olan, Türkiye’ye karşı da husumetle dolu olan Sisi, Hafter’i himayesine almış gibi bir görüntüyle, Kahire Bildirisi denilen bir metni kamuoyuyla paylaşmıştı. Hafter, Mısır ve BAE gibi ülkelerin desteği ile ateşkesin sağlanması ve siyasî müzakerelerin başlamasını arzu ettiğini Kahire’den ilan etmişti.

Sahada üstünlüğü sağlama iddiası taşıdıkları günlerde siyasî çözüm ve ateşkesten kaçan Hafter ve yandaşları, Türkiye’nin ağırlığını koymasıyla değişen dengeler sonrasında askerî açıdan daha iyi bir noktaya gelemeyeceklerini görünce tavırları değişmişti.

Hafter cephesinin tavır değişikliğine gitmesinin en önemli sebeplerinden biri, sahadaki kazanımları korumak ve mevcut hâkimiyet alanını kaybetmeden müzakerelere oturmak isteği idi. Hafter, Libya’nın geniş bir parçasını kontrol ederken; Sarraç hükûmeti ile müzakereye girmenin kendisine avantaj sağlayacağını düşünüyordu. Ancak, Hafter’in evde yaptığı hesap çarşıya uyacak gibi durmuyor. Libya’da eli güçlü olan Türkiye, siyasî süreçte de en önemli aktör olmaya aday. Bu durum ise, Türkiye’nin hedefinde olan Hafter’in müzakere masasına oturması ihtimalini çok azaltıyor. Sahada silahla istediğini alamayan Hafter, masada müzakereyle de istediğini alamama ihtimalini görünce, tekrar Sisi’nin yardımına başvurdu. “Gerek duyulması hâlinde, Mısır ordusunun ülke sınırları dışında bir görevde bulunabileceğini” belirten Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, “Sirte ve Cufra kırmızı çizgidir.

Libya’yı Libyalılardan başkası savunmayacaktır. Yardım etmeye ve destek vermeye hazırız.” diyerek, Libya ordusunun ülkenin doğusuna yönelik operasyonlarını tehdit yoluyla durdurabileceği sanıyor. Sisi’nin tehdit içerikli hezeyanları, Libya’da içine düştükleri çaresizliğin ve ümitsizliğin bir tezahürü olsa gerek.

Libya İçişleri Bakanı, Sisi’nin tehdidine hak ettiği cevabı verdi: “Kırmızı çizgiler, Libyalıların kanıyla çizilmiştir. Libyalılar, barış isteyenlerle barış yapmaya hazırdır; saldırmak için değil ama ülkelerini savunmak için savaşa da hazırdır.” Başbakan Sarraç da Sisi’nin açıklamalarının ardından, Sirte-Cufra Ortak Operasyon Komutanı ile bölgede sürdürülen askerî harekât hakkında görüşerek tehditlerin Libya ordusunu durdurmaya yetmeyeceği mesajını verdi. Libya Ordu Sözcüsü Albay Muhammed Kununu ise, “Kulağımızın birinden girip diğerinden çıkan açıklamalar yapanlara, vakitlerini boşa harcamamalarını ve dikkatlerini ülkelerindeki teröre vermelerini tavsiye diyoruz.” şeklindeki açıklamayla, Sisi’nin sözlerinin hiçbir kıymet-i harbiyesinin olmadığını ortaya koydu.

Trablus’ta Libya ve Türkiye bayrakları altında toplanan halkın Sisi’yi protesto etmeleri, Libya’nın geleceği için kimlerin söz hakkının olup kimlerin susması gerektiğini manidar bir şekilde ortaya çıkarıyor aslında.

Önümüzdeki dönemin seyrini belirleyecek müzakere masası şekillenirken, Libya ordusunun Sirte’yi tamamen kurtarmaya yönelik askerî operasyonlarının devam etmesi, sahadaki kazanımların pekiştirilmesi gerekiyor. Böylelikle, siyasî süreçte Sarraç hükümetinin eli daha güçlü olacak; bu güç ise, masada yer almaması gereken Hafter’i müzakerelerde bir muhatap olmaktan çıkaracaktır.