Biliyor musun, Hocalı’da kaçanların arasında sütten kesilmemiş yavrusunu yaşatabilen çok az ana oldu…

Avucunda karı eritip suyunu torununun ağzına damlattı. Başının örtüsünü açıp bebeğin altını değiştirdi. Biraz rahatlayan bebek uykuya daldı.

Sabaha az kalmıştı. Karın içinde kıpırdamadan oturmaktan, soğuktan bedenleri uyuşmuştu. Yalnız nefes alıp veriyorlardı ve gözleri görüyordu.

Ermeniler çekilip gitse, açık alanı geçip Ağdam istikametine kaçabilirlerdi. ermeniler ise açık alanda ateş yakmışlardı. Bir ermeni kana bulanmış bir kadının cenazesinin üstünde elbisesini çıkarıp, tecavüze başlayınca sanki çalılıkta saklananların göğüslerine hançer saplandı.

Hasret Nine’ye sığınıp oturan gelin derinden bir iç çekip bayıldı. Kadınlardan bazısı yüzlerini yırttı. Gelinler üstlerini başlarını arayıp yaka iğnesi veya saç tokası aradılar. Birinin kazağının cebinden kâğıda sarılı jilet buldular, bunu birkaç parçaya böldüler.

Konuşmasalar da hepsinin kararı aynıydı. Ermeniler onları bulsaydı damarlarını kesip intihar edeceklerdi.

Birden yakınlardaki ağaçlıktan silah sesi geldi. Ermenilerden biri yere serildi. Ortalık karıştı. Aslında biraz önce ateş yağdıran topların, tankların karşısında av tüfeğinin saçması neydi ki Ermeniler korksunlar. Ama Hocalı’nın oğulları av tüfeği ile de olsa ateş ediyorlardı ki askerlerin dikkatlerini üzerine çekip karışıklıktan istifade eden kadınlar kaçıp canlarını kurtarabilsinler.

Şuurunu yitiren Hasret Nine sırtına sardığı 23 günlük torununun ağlamasıyla gözünü açtı. Rüya gördüğünü zannetti. Her taraf kızıla bürünmüş, gelincik tarlasını andırıyordu. Yer yer kar beyazı görülüyordu. Yok, gördükleri rüya değildi. Peki, o zaman bu nedir? Kar kırmızı olur mu?

Ayağa kalktı. Etraf ölülerle doluydu. Kar insan kanından kızıla boyanmıştı. Bebeği bağrına bastı. Nereye kaçtığını bilmiyordu. Bildiği bir tek şey vardı, bu cehennemden uzaklaşmalıydı. Ayağının altında kalan cesetlere basarak kaçmaya başladı. Yüzünü Ağdam’a doğu çevirmişti.

Kendisini değil, kucağındaki bebeği kurtarmak istiyordu…

Zarife’yi öldürmüşlerdi. 4 yaşındaki Lale annesinin uyuduğunu zannederek yakınlardaki ölülerin üzerindeki yazmaları getirip annesinin üstüne örtüyordu. Arada ormandan çıkıp Ağdam istikametine kaçan adamlardan biri ona yaklaşıp kucağına almak isteyince kız avazı çıktığınca bağırıp ağlıyordu. Annesinden ayrılmak istemiyordu. ‘Annem kalkıp beni evimize götürecek.’ diyordu.

Ermeni askerlerinden biri annesinin yanı başında oturan kızı görünce yaklaşıp bir el ateş açtı. Eli silahlı askerler yaklaşınca annesinin kendi küçük vücudu ile saklamak isteyen Lale annesinin yanında karın üstüne düştü.

Ermeniler ilave yük gerekli değildi. Sahipsiz kalmış çocuk, Kızılhaç örgütünden gelenlerin dikkatini çekebilirdi. Organ mafyasının da iki gün kar üstünde kalmış çocukla ilgilenmesi zor bir ihtimaldi. Onlara ise kesin emir verilmişti, kimseden bir iz kalmasın’

Bu küçük hikaye Kebuter Hakverdi’nin ‘Kar Kan Rengiydi O Gece’ kitabından alıntıdır. Yazar Hocalı’dan kurtulanlarla görüşüp o gece yaşananları kaleme almıştır. O kadar vahşet dolu yaşanmışlar var ki… Sadece bu kısmını sizinle paylaşma cesaretinde bulundum.