İstanbul üzerine kurulan felaket senaryolarına hız kazandıran bir deprem yaşandı geçtiğimiz günlerde… Depremde can kaybı olmadı ama kayıtlara insaniyet kaybı geçildi…

İnsanları galeyana getirecek ne varsa tek tek yapıldı. Muhabirler deprem sonrası yaptığı röportajlarda, kıyamet kopmuş da hayatta kalmışız izlenimiyle, o muazzam canlandırmalarını sergiledi. Akşam haberlerini izleyenler muhakkak bilirler, aptala izahat verircesine anaokulu seviyesinde bir canlandırmayla, habercilik yapıldığı sanılıyor… Türkiye’nin en çok izlenen kanalları, seyircisine aptal muamelesi yapıyor yani… İşte aynı habercilik(!) anlayışıyla deprem haberlerini, milleti gaza getirmeyi amaçlayan anaokulu seviyesindeki anlatımlarıyla yaptılar yine.

Gece yarıları mesnetsiz insanlarca yapılan ses kayıtları insanlara gönderildi, belki deprem bir zarar vermedi ama bu tavır çoğu insana psikolojik olarak zarar verdi… Bu memleket büyük depremler ve büyük kayıplar yaşadı. Her depremle hem acısını hem korkusunu tazeleyen vatandaşlarımız varken acımasızca bu durumu kullanan insanlar oldu, tabi söz gelimi insanlar.

Depremi kullanan din tüccarları yine dirildi tabi, depremin ardından İstanbul’un toptan günahkâr olduğunu ve helak olmayı hak ettiklerini fetva buyurdular…

Bir de işin bencil boyutu var, “İstanbul’un nüfusu çok fazla bi şekilde azalacak.” tarzı acımasız yorumcular… İnsanlar ölüyor mu ne yapıyorsa yapsın, bu trafik azalsın… Bir taksicinin şu sözlerine şahit oldum, “Büyük bir deprem olsa da, bir temizlense etraf…” kendi keyfimiz için felaket çağırıp, milletin yerle bir olmasını temenni ediyoruz, ne güzel insanlar haline gelmişiz …

Ve elbette ki depremi siyasi taraflarına meze edenler de meydanlardaydı… O kadar ki, sadece halk değil, seçilmişler de depremi duygu sömürüsüyle birleştirerek alkış toplama çabasına girdi. Deprem için toplanan kurula, davet edildiği halde davet edilmedim diyen günümüz pinokyosu İmamoğlu ve yaveri Portakal, milleti birlik olunacak günde siyasi kutuplaşmaya çağırdı resmen…

Tabi bunlar iyi bilir masalları, tiyatroları, rol yapmaları.. Daha dünyanın duymadığı küçük kızı Kadıköy duvarlarına resmedecek kadar öngörü sahibidir bu zihniyet… Teröristin çalgısını çalan belediye başkanları görevden alınınca sesleri çıkar, ama evlatlarını isteyen Diyarbakır annelerini duymazlar…

Milleti çektikleri kutup da aleni yani, bir depremde can kaybı olsa, hükümet bilerek yaptı da derler hani bu durumu dört gözle de beklerler… Lafa gelince insaniyetli, iyi niyetli, kanatsız melekler… Ahmak kandıran siyasetleriyle her koşulda sahalardalar anlayacağınız, bunların siyaseti millet için değil hasıraltı ettikleri, maskeledikleri niyetleri için … Evet büyük bir deprem bekleniyor, bilim adamlarının değimiyle, elbette ki Allah bilir.

Tabi doğanın bağrına sapladığımız baltanın, bir gün bizim kolumuzu- kanadımızı kesmeye hazırlandığı da kesin. Düşünün bina olmayan, yeşil kalan ve acil toplanma yerleri arasında önde gelen mekânlar; mezarlıklar… Biz doğaya çok acımasızca davrandık… Ancak biz doğanın tepkisinden evvel kendimizi öldürüyoruz galiba… Biz insanlığa da çok acımasızca davrandık. Belki de kaybettiğimiz insanlığımız doğayı kendi elleriyle bizim katilimiz olarak yetiştiriyor, hastalıklar, tabiat olaylarının yıkımı hep buna işaret ediyor.

* Her hafta başka bir gündemle görüyoruz ki insanlık alıp başını gitmiş… Şu benzetme, günümüzün hali için çok uygun; hasta ziyaretine gidip, rahmet diliyor millet… Farkında olmadan içinde ölen insanlığını anıyor aslında…