2019 Aralık ayının son haftasında Çin’de görülen yeni tip koronavirüs kısa bir zamanda dünyanın her yerine dağıldı. Çeşitli polemiklerden sonra Dünya Sağlık Örgütü, salgını nihayet 11 Mart 2020’de “pandemi” (küresel salgın) olarak kabul edip, ilan etti.

Bu salgından en az etkilenmek için yapılması gerekenler arasında salgına karşı insanların vücut direncini güçlendirici, sağlıklı beslenmelerini sağlayacak bir modelin de yer almasıdır. Modelin mimarlığını Tarım ve Sağlık Bakanlığı üstlenmelidir.

Bu süreçte “beslenme uzmanlığı” tarımın önemli bir ayağı olmalı.

Sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam biçiminin geliştirilmesi ile hastalıkların önlenmesi, toplumlarda çok büyük bir öneme sahiptir. Toplumun bu virüse rağmen huzurla yaşaması, bireylerin vücut direncinin artması ve sağlıklı olmasıyla doğru orantılıdır.

Tarımsal ürünler ve gıda üretiminin çok fazla önem taşıdığı bir döneme giriyoruz. Genel olarak baktığımızda yaşamın üç temel kaynağını tohum, toprak ve tatlı su olarak düşünebiliriz.

Artık çevremize at gözlüğüyle bakmayı bırakmalı, olayları ve olguları ülke şartlarına göre geçmişle ilişkilendirerek yorumlamalı ve çözümlemeliyiz. Tarımsal ürünler ve gıda üretimine bağlı olarak; tohum, toprak ve tatlı suya sahip olunarak tarımsal üretim kontrol edilmek isteniyor. Bu amaçla özel dev şirketler ve kuruluşlar oluşturulmuş, dışarıdan bakıldığında birbirinden bağımsız görünümde olan bu şirketler ve kuruluşlar arka planda aynı hedefe ulaşmak için yol alan araçlar gibi. Sadece motor gücü, taşıdıkları yük, marka ve modelleri farklı.

Kırsal nüfusu şehirlere yığmayı artık çok masum görmemek gerekir. Bütün bunların belirli bir plan dâhilinde yapıldığı açıktır. Özellikle şehirlerde yaşayan ve günlük çalışma stresi altında iş ev arasında koşuşturan insanların bu konunun üzerinde yeterince düşündüklerini sanmıyorum. Çünkü genelde kahvaltısını sokakta simit, çay ve diğer unlu mamullerle ihtiyaçlarını geçiştirirler. Oysa ki sabah kahvaltısındaki ürünler büyük oranda buğday tabanlı ürünlerdir. Bunların yanında peynir ve benzeri şeyler tüketildiğinde aslında farkında olmadan soya ve mısır küspesi ile beslenen hayvanların sütleriyle sisteme entegre olduklarını asla bilmezler.

Yıllardır bizlere modern beslenme tarzı denilerek özendirilen “ayaküstü tıkınma” aslında Amerikan öğretisi “fast food“ tarzıdır. Yediklerimizin geneli buğday, mısır ve soya fasulyesinin türevleridir. Dolayısıyla dengeli beslenmek yerine sadece kendimizi kandırmış oluruz.

Büyük fotoğrafa baktığımızda, biz fark etmeden midemize kadar ulaşabilme imkânı elde edilmiştir. Oysa ki bizim yüzlerce yılda oluşturmuş olduğumuz kendi coğrafyamıza özgü gıda çeşitliliği ve beslenme tarzımızı nesilden nesile aktarmamız şarttır.

Şöyle bir gerçek var ki dev boyutlardaki endüstriyel “mono kültür tarım ürünleri” gıda endüstrisi tarafından ısrarla tüketiciye ulaştırılmaktadır. Sadece üretim boyutları ve ürün çeşitliliğiyle kalınmamıştır. Zira bizler ürünlerin içeriğinin tamamen kontrol edilebildiği bir dönemde yaşıyoruz! Kısacası tarım ürünleri ve gıda üretimi hafife alınacak bir konu değildir! Tehlike vardır gülünür geçilir, tehlike vardır uykusuz günler geçirtir. Bu konu ise uykusuz bırakan cinsten.

Geçmiş yıllara dönüp, olayların uzantılarını takip etmek düşünceleri şekillendirir. Ülkemizin konumundan dolayı böyle süreçleri takip etmek bizler için bir zorunluluktur. 20. yüzyılın başlarına gittiğimizde nüfus artışının önüne geçme yöntemlerine başvurulduğu görülür. 1950’lerden başlanarak doğum kontrol yöntemleri denenmiş fakat istenilen sonuca varılamamıştır. Özellikle “trend beslenmenin” hızla yayıldığı şehirlerdeki genç kadınlarda hamile kalmakta zorlanmanın, erkeklerdeyse sperm yetersizliği gözlenmesi tesadüf değildir.

Peki, bu durumla alakalı olarak sizler ne düşünürdünüz? Geçmiş olaylarla ilişkilendirildiğinde ilk olarak aklınıza gelen ne olurdu? Sizce bu durumları yeni tip beslenme tarzından bağımsız düşünmek haksızlık değil mi? İnsanların bağışıklık sistemlerinde genetik kodları değiştirilmiş temel gıda maddeleriyle beslenmesinden dolayı bağışıklık sisteminde zayıflıklar oluşabilir. Bu zayıflıklara yönelecek ve vücut direncini ele geçirebilecek, laboratuvar ortamlarında genetik kodları programlanmış özel virüsler üretilmesi çok mu zor?

Salgın sürecinde yaşadığımız günler gitgide önem kazanıyor. Çünkü hayatımıza bu ve benzeri virüslerin girme ihtimali yüksek. Dolayısıyla sağlık sistemi ile beslenme uzmanlığı iç içe yapısal olarak ilerlemeli ve beslenme uzmanlığı da tarımın önemli bir ayağı olmalıdır.

Ülkeler toplum mühendisliğini daha sağlıklı ve dayanıklı yurttaşlar yetiştirmek için kullanmalı.