İstanbul’un fetih yıl dönümünde, Türk milletinin emaneti olan Ayasofya’dan yükselen Fetih Suresi, hafızalara örtülen tozu üfleyerek Türk’ün cihana vurduğu mührü perçinlemişti. Elbette yankılanan Fetih Suresi ile kılıç hakkı olan ve ceddimizin emanet ettiği Ayasofya’nın, emanet edildiği hale kavuşacağının sinyali de verilmişti. Lider Devlet Bahçeli’nin, 14 Haziran tarihli “Ayasofya Camii Müslüman gönüllerle buluşmalı, kapısı ibadete mutlaka açılmalıdır.” direktifi ile şekillenen sözleri ile de Ayasofya’nın ibadete açılacağı zihinlerde tescillendi. 10 Temmuz 2020 Cuma günü itibarı ile Ayasofya Camii’nin, ibadete açılacağı müjdesi, gök kubbede cihanı sarsan ezan sesleri ile ilan edildi. Fethin sembolü olan Ayasofya, 86 yıl boyunca fetih ile yaşadığı tarihi acıyı bastıramayanların baskısı ile zincire vurulmuştu. İstanbul’un fethini hazmedemeyenlerin avuntusuydu Ayasofya’nın müze oluşu… Fatih Sultan Mehmet Han’ın fetih ile özel mülküne geçirip milletine ibadet için sunduğu Ayasofya’da yükselen minareler ve ezan sesleri, düşmanın uykularını bölüyordu… İşte bu 86 yıl sembolik bir avuntu ile rahat uykulara dalanları 29 Mayıs’taki Fetih Sureleri kan ter içinde uyandırdı, cuma günü yankılanan ezan sesi de ayılttı. Ayasofya Camii’nde, 24 Temmuz günü kılınacak ilk namaz ile de Türkler saf tutarken; düşmanlar tekrar hizaya duracak. Artık bazı Müslüman kardeşler hangi safa gider bilemiyoruz, malum Türk’ün olduğu safta durmaktansa gavurun koluna girmeyi tercih ediyorlar…

Her şey bir yana, peki Bizans İmparatoru 1. Justinian’ın kibir inşası olan Ayasofya’ya yüklenen anlam ney..? Yapım aşamasına bir göz gezdirirsek Ayasofya’nın temeli, Bizans İmparatoru’nun Süleyman Tapınağı’nı geçecek bir tapınak yapma arzusu ile atılmış ve taşlar 1. Justinian’ın kibri ile örülmüştür. Yapıldıktan sonra da ilhamı olan Süleyman Tapınağı’nı yansıtan ve Pagan tapınaklarından esintileri ile dikkat çeken Ayasofya, dünyanın en büyük katedrali olmuş ve bin yıllık bir süreç için böyle tarihe geçmiştir. Tarihsel serüveni itibarı ile üç kez yeniden inşa edilen Ayasofya, ne gariptir ki Haçlı seferleri sırasında İstanbul’u ele geçiren Haçlılar tarafından yağmalanmıştır. Hristiyanların en büyük ibadethaneleri olan Ayasofya’ya tarihte verdikleri değer budur işte… Kibir ile inşa ettikleri ibadethanelerini, sefer ile yağmalamışlar. E peki şimdi bu ayaklanış niye, der isek cevap sadece siyasi… Ortodokslar siyasi düşünerek tepki veriyor, eğer öyle olmasa sevinmeleri gerekirdi. Çünkü Ayasofya’nın bir sekülerlik yansıması olan müze halinde kalmasındansa, Tanrı’ya ibadet edilen bir mabet olması daha kıymetli. Sekülerler için mabedin bir kıymeti yoktur ancak inananlar için öyle değil. Ayrıca Bizans’ın kanadını kıran İstanbul’un fethini temsil etmesi sebebiyle de siyasi bir önem taşıdığını söyleyebiliriz. Yani şu an aksi yönlü yükselen sesler, hazımsızlığın gurultusudur sadece… Ruslar, Avrasyacılık hayali ile Bizans’ın yeniden dirilişinin kendilerine geçtiğine, varis olduklarına inanıyor. Bu sebeple Rusya, Türkistan’ı Orta Asya olarak işaretleyerek Türk’ü yok sayan stratejilerine odaklanmışken Bizans’ın bağrındaki Türk hançeri ile yeniden burun buruna geldi… Yunanistan’a gelirsek, denize dökülüp tatile çıktığını sanan, tarihi hafızası yok olmuş bir küçük düşman… Suriye ve Libya’daki hamlelerimizle zor ayakta duruyor ama İzmir’in üslubuyla da “efeleniyor”… Ayasofya Camii’nden yükselen ezan sesi ile yıkıldı tabi… Şiddetle kınıyor, kınıyorlar… Ruslar esefle karşılıyormuş, Avrupa Birliği “üzücü” bulmuş, Almanya ‘üzüntü içerisinde’imiş, ABD ‘derin hayal kırıklığı yaşıyor’muş… Tabi hâkimiyet hayallerine Türk milletini yok sayarak dalanların, hayal kırıklığı tarihsel tecrübe itibarı ile gayet normaldir. Yani Batı cephesi aynalara küs hafızası ile Türk milletini yuhluyor. Yunanistan’a baktığımızda, Osmanlı döneminde Atina’da olan birçok caminin şimdi yok olduğunu görüyoruz. Kendilerine saygı beklediklerini iddia edenlerin saygısı yok. Zaten olayın saygı ile bir alakası da yok. İşgal edilen Türk bölgelerinde bu saygı gösterilmemiş, camiler harap edilmiş, Müslümanlar dinini yaşamaktan alıkonmuş, zulüm edilmiş… Rusya en güzel örnek burada; Türkleri yerinden, yurdundan, adından, dininden ve mabedinden ederek baskı uygulayan Rusya değil miydi..? Bu zulüm Türklere tarih boyunca uygulanmıştır ve hâlâ daha uygulanıyor, mesela Çin ve Uygur Türklerine uyguladığı zulüm… Şimdi AB buradaki insanlık dışı muameleye kör mü, ya da Doğu Türkistan’da veya tahrip edilen birçok Türk ilinde, tarihi miraslar yok mu da UNESCO sessiz… Bir tarihi varlığın ne olarak kullanıldığı mı önemli yoksa yapı değeri mi, yapının cami olması mı evrensel miras özelliğine zarar veriyor..? Bunlar sadece perde, perdenin arkasında tarih var, gerçekler var, hazımsızlıklar var… Türkiye, 1453’de fethettiği İstanbul üzerine hülyalara dalanları derin uykulardan soğuk sularla uyandırdı, “mülk benim!” dedi. Bizim olan üzerine hak sahibi olma cüretini gösterenlerin niyeti halis olabilir mi..?! Tüm şer niyetleri, bir ezan sesi hayırla boğdu. Bu yükselen aykırı sesler de yıkılış çığlığıdır, bu bağlamda sembolleşen

Dipçe: Yeni dünya düzeni, Türk’ün hamleleri ile şekilleniyor.