Tarımsal üretim planlanması uygulama sürecinde; bitkisel üretim, hayvansal üretim ve su ürünleri üretim planlaması şeklinde üç ayrı kategoride yapılması planlanıyor.

Uygulanan bir politikanın, planlamanın değerlendirmesi yapılırken verilere ve bu verilerin zaman serisine bakmak gerekir. Bir politikanın, planlamanın negatif yönleri olduğu gibi pozitif yönleri de olur. Burada asıl mesele pozitif yönlerinin fazla olup olmadığıdır.

Gerek ofis gerekse saha çalışmalarına baktığımızda Tarımsal Üretim Planlamasının başarılı bir şekilde hayata geçirilmesi için Tarım Bakanlığı bünyesinde: Tarım Reformu Genel Müdürlüğü (TRGM), Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü (BUGEM), Hayvancılık Genel Müdürlüğü (HAYGEM) ve Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü (BSGM) taşın altına ellerini koymuşlar gibi görünüyor.

Bakanlık çok yakın bir zamanda hayvansal üretimde önümüzdeki 5 yıllık süreçte atılacak adımları kamuoyuyla paylaştı.

Ortak amaç hayvancılıkta verimli, kaliteli ve sağlıklı üretimi artırmak olacak. Hem alıcıyı hem satıcıyı güvence altına alan sözleşmeli üretim modeli yaygınlaştırılacak. Önemli bir detayda ürünlerin bölgesel bazlı nerede ne kadar üretileceğine dair bir üretim modeli oluşturulması.

Yeni sistemde; üretimin, maliyet, kapasite ve pazarlama imkânları doğrultusunda gerekli planlama yapılacak. Bitkisel üretim planlamasında olduğu gibi suyu merkeze alan ve doğal kaynakların korunduğu bir sistemle Stratejik öneme sahip kırmızı et, beyaz et, süt ve yumurtanın; kaliteli, yeterli ve sağlıklı üretiminin devamlılığı için, bir planlama olacak. Bu planlamada; kaliteli kaba yem ve üretim kapasitesi, mera varlığı ve pazarlama imkânları da dikkate alınacak.

Etkin bir destekleme modeline geçilecek!

Hayvancılık işletmelerinin ekonomik açıdan güçlü, dirençli ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşması sağlanacak ve üreten herkese ürettiği kadar destek verilecek. İlk defa genç ve kadın üreticilere yüzde 70 ilave destek verilecek. Tüm şartları yerine getirdiğinde, buzağı başına mevcut modelde 2.068 lira olan destek; yeni sistemde, aile işletmesi, kadın desteği ve diğer verimlilik destekleriyle 5.200 lira alacak. Şayet bu işletme, ari işletme olursa bu rakam buzağı başına 7.900 liraya kadar çıkabilecek. Besici aile işletmesi, besilik olarak 20 buzağısını kesime kadar beslerse ve bu verimlilik kriterlerine uygun bir süreç olması durumunda, kesim anında dana başına ilave olarak 4500 TL’ye kadar destek alabilecek. Destek güncellemeleri bu şekilde devam ediyor…

IPARD desteklerini kapsayan 42 il 81 ilde yaygınlaştırılacak. Ziraat Bankası sübvansiyonlu kredilerde; kadınlara, gençlere ve planlı üretim bölgelerine ilave indirim oranları uygulanacak.

Aile işletmelerinde buzağı, kuzu ve oğlak sağlığını koruyucu tedbirlere ağırlık vererek; buzağı ve kuzu kayıplarını azaltmak için, gerekli aşı desteğini Tarım Bakanlığı sağlayacak.

Hastalıklı hayvanın başka bir bölgeye giderek hastalığın yayılmasını engellemek, hayvan hareketliliğinin kontrolü amacıyla veteriner yol kontrol ve denetim istasyonları açılacak. Yeni bir ulusal aşı üretim tesisini kurulacak. Her türlü ilaç, aşı ve tıbbi malzemenin testlerini yapılacağı, Veteriner tıbbi ürün kontrol merkezini hayata geçirilecek.

Yerli üreticimizin damızlık ihtiyacını kamu güvencesiyle karşılamak amacıyla TİGEM işletmeleri damızlık merkezleri olacak. ESK’nın da desteğiyle sayıları artacak damızlıklar aile işletmelerine uygun maliyetle dağıtılacak.

Genomik Test Merkezi’ni Haziran 2024’te açılacak ve Genomik seleksiyon ve embriyo transferi yöntemiyle, yüksek genetik kapasiteli üretim boğalarını Ocak 2025’te üretmeye başlayacak. Kümes hayvanları, arıcılık ve diğer bazı alanlarda çalışmalar bittiğinde Bakanlık gelişmeleri paylaşacak.

Buraya kadar her şey çok güzel, uygulama sürecinde Sayın Yumaklı’nın bakanlık süresi yeter mi yetmez mi? Bunu hep beraber göreceğiz! Dilerim ki aynı hükümet çatısı altında dahi olsa değişen yedi tarım bakanın kendisinden bir önceki bakanın yapmış olduğu plan ve projeleri rafa kaldırması gibi bir durumla karşılaşmayız! Yapılan bu çalışmalar devamlılık arz eder.

Sevgili tarım dostu, çiftçi-üretici okurlarım: Bu açıklanan planlama veya model mevcut durumun güncellemesi ve hayvancıkta yenilikler olarak değerlendirilebilir. Bu üretim modeline kronikleşmiş, yapısal sorunların çözümü de eklenerek daha sonra kesinlikle güncellenmelidir. Dolaysıyla sahada yaşanan bazı acı ama gerçekleri bilmemizde fayda var diye düşünüyorum.

Bizim, ithal çoban ve çoban desteği sorunumuz var (çoban desteği BAĞ-KUR veya SGK üzerinden yapılıyor, destek ancak yılın 5 ayını karşılayabiliyor, kalan 7 ayı karşılamak üretinceye ağır geliyor. İthal çobanlar piyasada tekel oluşturmuş vaziyette, nerdeyse bir mühendis maaşı kadar aylıklıları var. Çoban desteğini 12 ay BAĞ-KUR veya SGK pirimi yatırılarak cazip bir meslek dalı haline getirilebilir, piyasa da çoban mesleğinin yerini almasını sağlamamız gerekir).

Bizim, buzağı ve kuzu ölümleri sorunumuz var (buzağı ölümleri yaklaşık yüzde 10-12’lerde, kuzu ölümleri yaklaşık yüzde 15-20’lerde. Ölümleri minimize eden koruyucu aşı uygulamalarını hayata geçirmemiz gerekiyor).

Bizim, ekonomik istikrarsızlık sorunumuz var (üretici 1 ay sonrasını değil bir hafta sonrasını göremez halde. Dolaysıyla Edirne’den Kars’a hayvan varlığımız azalmaktadır).

Bizim, destekleme sorunumuz var (buzağı desteği alacak üretici buzağı için başvuru yapıyor, destek alacağı zamana kadar o buzağı düve, dana oluyor. Destekler bir yıl sonrasından geliyor. Üretici hangi desteği hangi zamanda aldığını bilmiyor).

Bizim, hayvan ithalatı sorunumuz var (önceden yapılan ithalatlarımız mevcut piyasa fiyatını dengelemek içindi. Şu anda ihtiyaçtan dolayı yapılıyor).

Bizim, ESK’nın işlevsizliği sorunumuz var (gerek et gerekse süt fiyatlarında serbest piyasa diye sahte bir döngü var. Tekelleşmiş bir piyasa hâkim, istedikleri gibi at koşturabiliyorlar. Süt fiyatı belirleniyor, üreticiye yansıması 2 ay sonra olurken, yem fiyatlarına aynı gece yansıyor. Düşünsenize büyükşehir kimliği kazanmış bir şehirde bir tane kesimhane var. İsteği fiyattan alıyor istediği fiyattan kesiyor. Böyle bir durumda üreticinin gözleri alternatif arıyor. Devlet ’in temsil gücünü arıyor. ESK’yı arıyor. ESK bu benzeri düzenleri kırabilir).  

Bizim, sahadaki mevcut problemleri bir üst makama iletememe gibi bir sorunumuz var (sahadaki 8 problem; ilçe tarımlarda biraz yumuşatılarak, kıyısından kösesinden alınarak 7 sorun olarak il tarımlara iletiliyor. İl tarımlarda hem yumuşatıp hem de makaslanıyor sorun 4’e indiriliyor.  Daire başkanlıklarda sorunlar eleniyor 1’e düşürülüyor. Genel müdürlüklerde elde kalan 1 sorun da yumuşatılarak yanına 3 olumlu söylemle bakan yardımcılarına gidiyor. Tarım bakanının önüne geldiğinde bizim 8 sorun, oluyor 8 güzel gelişme… Dolaysıyla sahadaki sorunun kaynağını bilmeden, elde doğru veriler olmadan yapılan planlamalar ve modellerin başarılı olması da pek mümkün olmuyor).

Sevgili tarım dostu, çiftçi-üretici okurlarım: Çiftçimiz-üreticimiz kendisine desteği hissettiği anda inanın 5 yılda değil 3 yılda bizim et ve süt sorunumuz kalmaz.

Son söz: Türk milliyetçileri-Ülkücüler olarak yaşanan sorunların farkındayız! Geçmişte olduğu gibi her zaman; siyaha “siyah”, beyaza “beyaz” demek/diyebilmek gayreti içinde her zaman olacağız. Yani doğruya “doğru” diyeceğiz, yanlışa “yanlış” diyeceğiz... BU KADAR BASİT!

Gıda, su, beyin stratejik ürünlerdir. Ülke olarak giderek ülkemiz tarımını heba ediyor; satranç yerine sürekli dama oynuyoruz. Günümüzde bekayı oluşturan dört temel noktalardan üçü ön plana çıksa da bizim “asıl beka sorunumuz TARIMDIR!”

Cumhuriyeti’nin 100. yılında ülkemiz için belirlenen hedeflere büyük ölçüde ulaşmayı çalıştığımız, birçoğunu başardığımız bir dönemin umudu ve inancı içindeyiz. Bu umudu ve inancı hiç kaybetmeden yaşamaya mecburuz.

Rahatça uyuduğumuz mutlu bir geleceğe inanıyorum.

Sizlerde inanın… Sağlık ve sevgiyle kalın