Geçen hafta HDP’yi ziyaret eden Kemal Kılıçdaroğlu, üstün ikna edicilik yeteneğini! Akşener’den sonra HDP yönetimine de sergilemiş olsa gerek ki daha önce “seçime kendi adayımızla gireceğiz” diyen HDP bir anda karar değiştirdi. Böylelikle “kumar masasını” devirip sonra tıpış tıpış geri dönen Meral Akşener gibi HDP de cumhurbaşkanı adayının Kılıçdaroğlu olduğunu duyurdu.  

HDP’ye neler vadedildi, hangi tavizler verildi de HDP Kılıçdaroğlu’nu kendi adaylarına tercih etti bilmek en doğal hakkımız. Ancak kapalı kapılar ardında dönen pazarlığın mahiyetini tam olarak açıklayacak cesaret adı geçenlerde var mı derseniz, elbette yok. Yine de görüşme sonrasında yapılan basın açıklaması bizlere dönen pazarlığın ne olduğu konusunda bazı bilgiler vermedi değil. En azından HDP’nin kapatılmaması ve HDP’li belediyelere kayyum atanmaması hususlarında Kılıçdaroğlu’nun taahhüt altına girdiği şimdiden ifşa olmuş durumda.

HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu, HDP’nin hamiliğine soyunduğunu bir kez daha ortaya koydu. HDP’nin kapatılmasına ilişkin yargı sürecinin işlediği bir dönemde Kılıçdaroğlu’ndan “HDP’yi kapattırmam” çıkışı gelince, AİHM’nin partilerin kapatılması konusundaki içtihadına bakmak gereği hasıl oldu. Kemal Bey’in her fırsatta AİHM kararlarının uygulanması gerektiğini gündeme getirdiğini hatırlatıp, AİHM’nin parti kapatmalarla ilgili ne dediğine bir bakalım.

Evvela, Türkiye’de olduğu gibi diğer ülkelerde de birçok partinin kapatıldığı malum. Partilerin kapatılmasına konu olan ülkelerden biri Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nin önemli üyelerinden olan İspanya. Bask bölgesindeki ayrılıkçı hareketin siyasi temsilcisi olan ve ETA terör örgütü ile yakın ilişkisi bulunan Herri Batasuna partisi, İspanyol yargısı tarafından kapatılmıştı. Kapatılan partinin yetkilileri de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. ve 11. maddelerinde düzenlenen ifade özgürlüğü ile örgütlenme (dernek kurma) özgürlüğü açısından hak ihlaline maruz kaldıkları gerekçesiyle AİHM’ye başvurmuştu.

Batasuna partisinin yetkilileri, kapatma kararını, “ifade özgürlüklerinden mahrum bırakmak amacıyla alınmış siyasi bir karar” olarak nitelendiriyordu. Partinin kapatılmasına temel teşkil eden “Kurumsal Yasa” adlı yasanın anayasaya uygunluğunun denetlenmesi için Anayasa Mahkemesinde bir dava da açmışlardı. Mahkeme, partilerin belli durumlarda kapatılabileceğini ve bunun anayasada güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin ihlali anlamına gelmeyeceğini belirterek yasanın anayasaya aykırılık teşkil etmediğine hüküm getirdi.

İspanya Anayasa Mahkemesine göre, “Terör eylemlerini meşrulaştıracak veya mazur gösterecek faaliyetler söz konusu olduğunda ifade özgürlüğü hakkının ihlalinden bahsetmek imkânsız”  idi. Ayrıca mahkeme, “faaliyetleri vasıtasıyla terörist şiddetle iş birliği yapan veya terörist şiddeti destekleyen bir partinin varlığının çoğulcu düzenin sürmesini tehlikeye soktuğu ve bu tehlikeyle karşılaşıldığında parti kapatmanın hukuk düzenine verilen zararı onarabilecek tek yaptırım olduğu” kanaatine vardı. Mahkeme, bu tür eylemlerin “tekrarlayan bir şekilde ve ciddi surette” ortaya çıkması hâlinde, parti kapatmanın hem meşru hem de  demokrasinin korunması için gerekli olduğunu belirtti.  

İspanyol iç hukuku, terörü kınamayan, mazur gören, terörizm hükümlüsü kişilere parti kadrolarında yer veren ve ETA tarafından yönlendirildiği belirlenen Batasuna’nın kapatılmasına hükmetti. Bunu yaparken de bazı parti yetkililerinin ETA’nın faaliyetlerini kınamayı reddetmesini, ETA ile parti arasındaki ilişkinin kesin delili olarak kabul etti.

Kapatma kararının ardından AİHM’de açılan davada ortaya konan içtihat da HDP’yi ve onun adayı Kılıçdaroğlu’nu üzecek nitelikte.

AİHM; ulusal ve uluslararası mevzuatı ve AİHS’nin hükümlerini irdeledikten sonra, kapatma kararının “kamu güvenliği, kargaşanın önlenmesi ve başkalarının haklarının ve özgürlüklerinin korunması” gibi meşru amaçlar taşıdığını ve liderleri şiddeti kışkırtan bir partinin AİHS kapsamında korunma talep edemeyeceğini belirtti. AİHM, partinin bir toplantısında “Çok yaşa ETA askeri” sloganı atılmış olması gibi eylemleri, partinin şiddete destek verdiğinin açık göstergesi olarak kabul etti ve partinin kapatılmasının bir “ivedi toplumsal ihtiyaç” olduğu sonucuna ulaştı. AİHM, uygulanan yaptırımın “gözetilen meşru amaçla orantılı” olduğuna da hükmetti.

Kısacası AİHM, İspanyol yargısı tarafından “ETA ile açık ilişkisi olduğu için demokratik düzeni tehdit ettiği” sonucuna varılarak kapatılan partinin kapatılmasını yerinde buldu. HDP’li yetkililerin PKK ile olan açık ve koparılamaz bağı, partinin söylemleri, terörü meşrulaştırma ve mazur görme girişimleri, kınamayı bırakın teröre terör bile diyememeleri gibi olgular dikkate alındığında AİHM, olası bir kapatma kararını AİHS kapsamında meşru ve gerekli görecektir. Elbette bu sonuç, AİHM’nin siyasi karar almayacağı varsayımında geçerlidir. Ne var ki AİHM’nin söz konusu Türkiye olduğunda hukuki değil siyasi kararlar vermesi de hayli muhtemeldir. Eğer AİHM kendi içtihadına sadık kalır ve hukuk dışına çıkmazsa HDP’nin kapatılmasına ilişkin görülecek bir davadan Kılıçdaroğlu’nu üzecek bir karar çıkması kaçınılmazdır. Demirtaş’ın 6-7 Ekim olaylarındaki rolü, “Apo’nun heykelini dikeceğiz” gibi söylemleri bile AİHM tarafından HDP’nin kapatılmasının meşru görülmesi için yeterlidir.

Terör eylemlerinin odağı hâline gelen ve Türk demokrasisine açıkça tehdit oluşturan HDP’nin kapatılması, AİHS’nin 10. ve 11. maddesinde geçen “demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması” açısından bir “ivedi toplumsal ihtiyaç” hâline gelmiştir. AİHS, özgürlüklerin sınırsız olmadığını, belli şartlarda kısıtlanmasının da meşru ve gerekli olduğunu kayıt altına almıştır. Nitekim AİHS’nin lafzı ve ruhu tam olarak uygulanırsa, HDP’nin kapatılmasında hiçbir beis ya da tereddüt yoktur.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi de 2002 tarihli bir kararında “Siyasi partilerin kısıtlanmaları veya kapatılmaları ancak ilgili partinin şiddet kullandığı veya toplumun huzurunu ve ülkenin demokratik anayasal düzenini tehdit etiği durumlarda uygulanacak istisnai tedbirler olarak görülmelidir” demiştir. Evet, parti kapatmak istisnai bir durum olmalıdır ancak şüphe yok ki HDP istisnai bir durumu teşkil etmektedir. HDP’nin şiddet kullandığı, terörü teşvik ettiği, teröristi koruyup kolladığı ve HDP’nin adayı olan Kılıçdaroğlu’nun da HDP’nin işlediği bu suçlara zımnen ortak olduğu açıktır.

HDP’nin kapatılması dahi Türk siyasetinin üzerine vuran terör gölgesinin bütünüyle bertaraf edilmesine yetmeyecektir. Muhtemel kapatma kararının hemen ardından, partinin tüm faaliyetleri durdurulmalı, partinin malları tasfiye edilip vatandaşların menfaatine kullanılmak üzere hazineye devredilmelidir. Ayrıca, HDP’nin mevcut yönetim kadrosunun başka bir parti adı altında siyaset yapmasına izin verilmemeli, şahsi sorumluluklar da göz ardı edilmemelidir. HDP’lilerin kuracağı herhangi bir yeni partinin program, söylem ve yapılanma gibi kriterler bakımından önceki ile “esaslı benzerlik” taşıdığının ve “devamlılık” arz ettiğinin tespiti hâlinde, yeni kurulacak parti de aynı yaptırıma maruz bırakılmalıdır. Birilerinin “aferin” beklediği Avrupa’da benimsenen yaklaşım da budur.  

“Demokrasi getireceğiz” söylemi altında Türk demokrasisini terörle ve şiddetle tehdit eden şantajcı HDP’nin adayı olan bir siyasi figür, er ya da geç HDP gibi siyaset sahnesinden silinip gidecektir. Kılıçdaroğlu, HDP’li seçmenin oyunu alsa da HDP’nin kapatılmasına, kapatılmasının AİHM tarafından da meşru ve gerekli bulunmasına engel olamayacaktır. HDP’nin kapatıldığı ve yetkilileri siyasi arenadan temizlendiği zaman, Türk demokrasisinin üzerindeki terör tehdidi son bulacak ve millî irade rahat bir nefes alacaktır.