Türkiye Cumhuriyeti’ne giden Milli Mücadele döneminde önemli bir dönüm noktası olan Sivas Kongresi’nin 103. yıl dönümünü geçtiğimiz pazar günü idrak ettik. Kuvayımilliye ruhunun ö dönemdeki temsilcileri Sivas Kongresi’nde, milli irade ve bağımsızlık hedefine yönelik önemli kararlara imza atmışlardı. 103 yıl sonra milli bekayı, bağımsızlık aşkını ve millet iradesini her türlü maddi menfaatin önünde tutan Türk milliyetçileri, yine Sivas’ta, bu kez MHP’nin açık hava toplantısında milli kararlılığı ve inanmışlığı dünyaya ilan etti. 

MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, bir asır önceki ruhun artık olmadığını iddia eden, yüzyıl öncesindeki mandacılara özenip bağımsızlığımızı dış mihraklara peşkeş çekmeye kalkan gafillere önemli bir hatırlatmada bulundu. “Millî Mücadele kahramanları dün başarmıştı, aynı şuurla, aynı izlerden giderek biz de başaracağız. Hiç kimse fıtrat değişti zannetmesin, damarlarımızda akan kan yine o kandır.” diyen Sayın Bahçeli, Türkiye’nin yine önemli bir dönemeçten geçmekte olduğunu ve bu süreçte yine milli ruh ve şuurun galebe çalacağını güçlü bir sesle dile getiriyordu. 

Devlet Bahçeli, Milli Mücadelenin kahramanlıklarını anmakla kalmadı elbet. O günkü azim ve kararlılığa bugün aynı şekilde sahip olan Türk Milliyetçilerinin önündeki hedeflere de işaret etti. Sayın Bahçeli, “103 yıl önce bugün toplanan ve Milli Mücadele’nin yol haritasını çizen Sivas Kongresi ruhuyla Cumhuriyetimizin yüzüncü yıl dönümüne ulaşmanın azmindeyiz.” şeklindeki ifadeleriyle, 2023 hedeflerine ulaşma azim ve kararlılığının ne kadar güçlü olduğunun da altını çizdi. 

İlk kez Sayın Bahçeli tarafından dile getirilen “2023 hedefleri”nin nasıl bir ufukla çizildiğini ve hangi ülküler üzerine inşa edildiğini bilenler bilir ki 2023 vizyonu demek, Türkiye’nin bölgesinde lider ülke olması ve ardından küresel bir “süper güç” olması demek. Haliyle bu hedeflere ulaşmak sadece ülkemizi ilgilendirmiyor. Zira Türkiye, kendi sınırları içerisinde sıkışıp kalmış, dünyaya etki etmekten aciz, büyük güçlerin piyonluğundan başka bir işlevi olmayan alelade bir ülke değil. 

Dünya siyasetinin egemen güçleri tarafından yönlendirilen, egemen güçlerin kurduğu düzene ayak uydurması beklenen, bu düzende kendisine biçilen görevi yerine getiren edilgen bir ülke değil Türkiye.  Tam aksine Türkiye artık sözü dinlenen, dünya siyasetinde ağırlığı olan, eylem ve politikaları takip edilen bir ülke. Türkiye birilerinin kurduğu düzene “ayak uydurmak” yerine kendi çıkarları doğrultusunda gerektiğinde “düzen kurmak” için çok kritik başarılara imza atıyor. 

Örneğin, Libya ile imzalanan deniz yetki alanlarına ilişkin mutabakat, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye sınır belirlemeye kalkışan Rum/Yunan ve avanesine “sizin kirli planlarınız bizi bağlamaz, ama siz bizim düzenimize tabi olacaksınız” mesajı içeriyordu. Sözüm ona müttefiklerimizin, sözde medenî Avrupa’nın insan hakları savunucusu devletlerin Suriye’de terör örgütlerini silahlandırıp sınırımızda devletçik kurma planlarına darbe vurulması da yine Türkiye’nin artık edilgen değil etken bir güç olduğunu ortaya koymuştu. Fırat Kalkanı ve diğer operasyonlarla Suriye içerisinde değişen dengeler, adeta şunu söylüyor: “Siz benim sınırımın ötesinde terör koridoru kurmaya kalkarsanız, ben sizin topraklarınızda güvenlik kuşağımı kurarım”.   

Türkiye’nin uluslararası siyaset ve diplomasi alanında gıpta ile bakılan yükselişine dikkat çeken Sayın Bahçeli’nin de belirttiği üzere, Türkiye “süper güç” olma yönünde emin adımlarla yürüyor. 100 yıl önce ABD mandacıları ve İngiliz Muhipleri Batı devletlerinin borazanlığını yapıyor, Kuvayımilliye ise onlara rağmen cesur ve fedakârca bir milli mücadele yürütüyordu. Şimdi de Kuvayımilliye ruhunun günümüzdeki temsilcileri tarafından, yabancı büyükelçilerin ellerine tutuşturdukları talimatlarla hareket eden Batı muhiplerine karşı amansız bir mücadele veriliyor. O zamanki hedef bağımsız bir Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasıydı, ne mutlu ki o hedefe ulaşıldı. Şimdiki hedef, 100. yılında Cumhuriyetimizi dünyaya yön veren bir süper güç hâline getirmek, elbet o hedefe de ulaşılacak.