Biraz küresel salgın sürecinin gölgesinde kalsa da, 2020’nin en önemli gelişmelerinden birisi de Güneydoğu Asya ülkeleri tarafından imza edilen RCEP (Regional Comprehensive Economic Partnership) anlaşması oldu. Endonezya öncülüğünde başlatılan ve 8 yıl süren görüşmeler sonucu imzalanan anlaşmada şu ülkeler yer aldı: Brunei, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland, Vietnam, Avustralya, Çin, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore. Bu ülkelerden son beşi dışındaki ülkeler ASEAN (Association of Southeast Asian Nations) Güneydoğu Asya Uluslar Birliği üyesi ülkelerdi. Özünde ASEAN’ın dolaylı olarak ticari eksende genişlemesi olarak da yorumlayabileceğimiz bu anlaşma dünyanın en büyük ticaret anlaşması.

Anlaşma, tüm ticaret anlaşmalarında hedeflendiği gibi öncelikle içerisindeki ülkelerin ticaretlerini geliştirmeye yarayacak. Bunu tersten okursanız içinde olmayanları da yavaşlatacağını öngörebiliriz. Dolayısıyla ABD, Avrupa ve Hindistan ve Rusya’nın, anlaşmanın içinde bulunanlara nazaran bu ülkelerle ticarette daha dezavantajlı hâle gelebileceği öngörülebilir.

Dünyanın üretim merkezi olan Uzak Asya ülkelerini ve 2 milyardan fazla nüfusun tüketimini içine alan bu anlaşmanın ağırlık merkezleri ise Çin ve Japonya. Önümüzde on yıllar içinde etkisini gittikçe daha fazla hissettirecek bu anlaşma yüzünden “ticaret savaşları” başlığı altında andığımız etki tepkilerde bir hayli artış göreceğimizden şüphem yok.

Bugünlerin gelişmelerinden birisi de AB’den ayrılan İngiltere ile bir anlamda Gümrük Birliği’nin devre dışı kalması ile imzalayacağımız serbest ticaret anlaşması. İngiltere ile ayrılarak güç kaybeden, ardından RCEP ile zaman yayılan ama güçlü bir darbe alacak AB için artık Türkiye çok daha değerli. Türkiye yeni durumun gerçeklerini, AB ve ilişkili Gümrük Birliği’nde avantajlı konuma geçebilmek için kullanmalıdır. Dezavantajlı konumda olduğumuz Gümrük Birliği anlaşmasında, kazanı şöyle bir karıştırmak ve yeni resimde daha iyi bir yer bulmak için iyi bir zaman olabilir. Batı’nın, Türkiye’nin Gümrük Birliği ile karşısındaki alternatifler arasında tercih yapabilecek güçte olduğunu, gittikçe daha güçlü şekilde hissedeceğine inanıyorum.

Bu tarafta ise, Türkiye’nin Asya Pasifik güçlenmesini çok iyi algıladığını görüyorum. Tarihsel sıralama ile; ülkemizin “Lojistik Üssü Türkiye” ve “Yeniden Asya” inisiyatifleri, ve son olarak da Nahçıvan koridorunun açılması gelişmelerinin hepsi, bu doğru algılamanın ve bu ticaretin içinde olmanın planlı adımlarıdır.

Strateji, zamanın getirdiği operasyonel fırsatları alır, bir pivot olarak kullanır, direnmenin anlam ifade etmeyeceği akıntı içerisinde sen de hedeflediğin stratejide birkaç adım daha atmış olursun. İşte, Türkiye bu oyunu çok başarılı şekilde uyguluyor, “Batı ile entegrasyonunu” da, “Doğulu bir ülke olma gerçeğini” de en iyi şekilde kullanıyor. Ses etmeyelim, onlar öyle zannetseler de Türkiye’nin Doğululuğu, Doğululuğu aşağılayan nargile ve rakstan ibaret oryantalist bir Doğululuktan ziyade medeniyetlerin beşiği bir Doğululuktur.

Bu kapsamda daha bu yıl Sayın Devlet Bahçeli’nin tarihi stratejiyi hatırlatan sözlerini de hatırlamak gerekir: “Türkiye, ne Doğu ne Batı tercihinden ziyade, hem Doğu hem de Batı anlayış ve amacında olmalıdır. Türk dış politikası çift başlı Selçuklu kartalında ana fikrini bulmalıdır. Çift başlı kartaldan birisinin başı doğuya çevrilmişken ayağı batıyı tutmaktadır. Batıya dönük başın ayağı da doğuya tutunmaktadır.”

Türkiye; yukarıda net şekilde de ifade ettiğim Asya-Pasifik yükselişinden zarar görenler tarafından Asya-Pasifik ağırlığını desteklememesi ve bundan nemalanmaması için engellenmek ve hatta, tüm ticaret yolunun ortasında bir ülke olduğundan, sürecin gelişimini engellemek için bir pivot olarak da kullanılmak istendi. Aynı yol üzerindeki Afganistan’ın durumuna bir bakın. Başarısız 15 Temmuz hain darbe girişiminde dahi yabancı misyonların üst üste konulmuş hedeflerinden bir tanesi bu idi. Ancak görünen o ki, Türkiye süreçten başarı ile geçti.

Türkiye’nin son 10 yılını, bir savaş sahasından kurşunlar altında ilerleyen güçlü ve dualarla zırhlı bir araca benzetmemek elde değil. Allah, bâki etsin.