HER GÖRDÜĞÜN SAKALLIYI DEDEN SANMA

2022 yılının ilk aylarında DEVA Partisi Kurucular Kurulu Üyesi Metin Gürcan’ın yabancı diplomatlara “siyasi ve askeri casusluk” yaptığının belgeli, videolu, fotoğraflı ispatlanmış hali tartışılırken, o günlerde ben de “Kaydırılmış Ajanlar” başlıklı bir başyazı yazmıştım. (Bu arada Metin Gürcan’a casusluk suçundan 5 yıl hapis cezası verildi)

O yazımın giriş cümleleri şöyleydi: 

“CNN’de bir programa katılan eski CIA yetkilisi “Soğuk Savaş döneminde bizim Rusya’da üç bin tane ajanımız vardı. Sovyetler dağılınca bunların hepsini Türkiye’ye gönderdik” demişti. Söylenen rakam belki manipülasyondur ama Türkiye’de bir hayli ajan olduğu muhakkaktır. Çünkü Türkiye yıllardır emperyalizmin laboratuvar sahası gibidir.

Üzerinde her türlü terör örgütü kullanılıyor, kanlı darbeler ve girişimler deneniyor, sağ-sol, Alevi-Sünni, Türk-Kürt çatışmaları organize ediliyor, üniversite çatışmaları körükleniyor, siyaset dizayn edilmeye çalışılıyor, ekonomik kumpaslar kuruluyor. Yapılıyor da yapılıyor… Türkiye Cumhuriyeti bu manada gerçekten yorgun bir vaziyettedir. Türkiye dirençli durdukça üzerine üzerine geliyorlar. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi son yılların en kapsamlı emperyalizm çalışmasıydı. Türk milletinin iradesi şehitler, gaziler vererek onu da savuşturdu. Ama durmayacaklar, durmazlar. Türkiye üzerinde cirit atmaya devam ediyorlar.” (23.03.2022)

Türkiye gerçekten CIA-MOSSAD gibi yabancı istihbaratların, onların kullandığı sol ve din maskeli terör örgütlerinin, yabancı ülkelere çalışan etki ajanlarının, casusların yaşam merkezi gibidir. Türkiye’ye özel yerleştirdikleri yetmiyor gibi, bir de itiraflarda gördüğünüz gibi “kaydırarak” getirdikleri ajanlar ve casuslar vardır.

Türkiye’deki ve bölgemizdeki hesaplar bitmediği sürece, bunların ülkemiz üzerindeki varlığı ve faaliyetleri de asla bitmeyecektir.

İsrail adına casusluk yaptıkları gerekçesiyle yakalanan 34 kişi de bu durumu teyit etmektedir. MİT tarafından düzenlenen operasyonlarda MOSSAD adına casusluk yaptığı için yakalanan kişilerde en dikkat çeken detay ise hepsinin Filistinli, Suriyeli ve Iraklı olmasıdır. Sakallı dede, başörtülü bacı, dindaş kardeş görüntüsünde İsrail’e ajanlık yapıyorlarmış… Zaten ajanlığın, casusluğun en büyük özelliği de sızdığı yerde toplum bireylerine benzer olmak değil midir? O yüzden “Her gördüğün sakallıyı deden sanma” atasözünün barındırdığı uyarı herkesin beyninde dikkat levhası olmalıdır.

Yakalanan bu 34 kişi içindeki Suriyeli S.T isimli şahsın, geçen yıl Hatay Kırıkhan’da camide namaz sonrası vaaz verdiği ortaya çıkmış…

Geçmişte İngiliz İmparatorluğu’nun dünya üzerinde büyük bir hegemonya kurmasında rolünü oynayan İngiliz casusu Lawrence gibi... O da Arapların içinde onlar gibi konuşuyor, yiyor, içiyordu. Onların giyindikleri gibi giyiniyordu. Günlerce deve sırtında seyahat ediyordu. Onlar gibi namaz kılıyordu. Araplarla öyle içli dışlıydı ki, artık ondan Arabistanlı Lawrence diye söz ediliyordu. Arabistanlı Lawrence, "Müslüman rolünü o kadar iyi oynadım ki, yalnızken bile gece namaza kalkıyordum..." diyordu. İçimizde de Arabistanlı Lawrence’ler dolaşıyor işte…

Belli ki Mossad, parayla, tehditle, şantajla yahut gönüllü devşirdiği böyle tipleri Türkiye’de ilgilendiği kişi ve kuruluşlar hakkında istihbarat toplayan birer ayakçı olarak kullanmaktadır. Yakalanan 34 kişiye baktığımızda toplum içinde sıradan biri gibi görürsün. Sakallıyı görsen “Dede gel şöyle otur” diye otobüste yer verirsin, başörtülüyü görsen “Bacım” diye hürmet edersin gel gör ki, misyonları bebek katili İsrail’e ajanlık, casusluk yapmakmış…

Bu sözde Müslümanları, bu kılıkta Türkiye’de kullanan Mossad yahut CIA, acaba daha bilinmeyen kaç kişiyi başka toplumsal ve sosyal alanlarda kullanmakta?

Kaç siyasetçi, kaç sporcu, kaç iş adamı, kaç sanatçı, kaç sendikacı, kaç sivil toplumcu, kaç dernekçi, kaç vakıfçı, kaç gazeteci, kaç yazar, kaç yorumcu aramızda ajanlık ve casusluk yapmaktadır. Türkiye’ye kaydırılmış ajanların, yeni yetiştirilmiş ve yerleştirilmiş casusların hali de artık merak konusu olmalıdır.

Açıktan "Rabbim İsrail ordusuna güç kuvvet versin" diye Mossad’ın Zafer’i peşinden koşanlarla, gizli gizli Mossad’ın zaferi için çalışan bunlar arasında hiçbir fark yoktur.

Her ülkenin diğer ülkelerde elbette istihbarat casusları, ajanları vardır. İsrail'in eski Enerji ve Altyapı Bakanı Gonen Segev'ın İran'a casusluk yaptığı gerekçesi ile 11 yıl hapis cezası alması buna can alıcı bir örnek değil mi?

Bunun gibi deşifre olmuş binlerce ajan, casus örnekleri vardır.

O yüzden Mossad’ın çeşitli kılıkta içimize sokup kullandıkları bize şaşırtıcı gelmemelidir. Önemli olan bunlara karşı önlem almak ve onların Türkiye’ye zarar verecek hücrelerini ve kanallarını tıkamak olmalıdır.

Siyonist İsrail’in Türkiye’yi de içine alan “Vaat edilmiş topraklar” hedefi ortada iken, ABD’nin Türkiye’yi bölme, dönüştürme, etkisizleştirme planları hep diriyken elbette Mossad ve CIA’nın ülkemiz üzerinde saha/hücre çalışmaları hep sürecektir.

Seçimlerde terör örgütü PKK’nın siyasi uzantılarıyla aynı Cumhurbaşkanı adayı için oyunu toplayanların ortalıkta “Bozkurt işareti” yaparak dolaşması da emin olun bir istihbarat çalışmasıdır. MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin bu türleri “Onursuzca partimizin sembolü Bozkurt’u haydutça kullananların Türkiye’yi darboğaza sokmak için nasıl bir örtülü faaliyet içinde oldukları çok net görülmektedir.” şeklindeki uyarısı ve tarifi inanın boşa değildir.

Türk milliyetçiliğinin kalesi MHP’ye yönelik kara propaganda çalışmaları da aynı merkezlerin ürünleridir.

“Özgür Kürdistan” diyen yaratık Netanyahu ailesine cevap veremeyen ruh hastaları, “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez” mitinginden gelen garibanlara saldırıyorsa hiçbir şeyin tesadüf olmadığını anlamamız gerekiyor.

Mossad adına çalışanların yakalanması önemli gelişmedir. Kendi istihbarat kanallarımız, toplumun her kesiminde radar sistemini geniş tutmalıdır.

Yakalanan Mossad casusları gündem olunca geçmişte yazdığım bir yazının şu cümleleri yine aklıma geldi:

“Benim en çok merak ettiğim ise bu milyonlarca Suriyeli sınırlardan içeri alınırken hangi kayıt altında Türkiye’ye giriş yapmışlar ve çeşitli il ve ilçelere hangi ölçülere göre dağıtılmışlardır?

Bir güvenlik soruşturması ve önlemi alınmış mıdır?

Bu milyonlarca insan içinde kaç kişi mağdur, kaç kişi ajan, kaç kişi terörist bunun bir tespiti yapılmış mıdır? Bu milyonlar içinde ajan ve terörist olmayacağının bir garantisi var mıdır?” (30.06.2019)

Her soruların hayati önemi yok mu?

Bu soruların cevabı ve alınacak önlemi gerçekten çok önemlidir.

Mossad casusu suçlamasıyla yakalanan 34 kişinin Filistin, Irak ve Lübnan kökenli olması, sığınmacı olarak ülkemize giren milyonlarca insanın durumunu da mercek altına almayı gerektiriyor. Mazluma “Ensar” penceresinden bakalım da Mossad ve CIA’nın kullanacağı ajanlarını, casuslarını bu pencereden içimize sokulacağını da unutmamak lazımdır. “Sü uyur, düşman uyumaz.” diye boşa demiyorlar:

 “Paranoyak olmamız takip edilmediğimiz anlamına gelmez” sözü her zaman tedbirli olmaya dikkat çeker. Kaldı ki, paranoyak olmaya gerek yok Mossad ve CIA tarafından sistemli bir şekilde zaten takip ediliyoruz. ABD ve İsrail, Ortadoğu Bölgesindeki hedefleri ve planları için Türkiye’yi bu süreçte CIA ve Mossad aracılığıyla yormaya ve meşgul etmeye çalışacaktır. Türkiye’de ABD ve İsrail’in hedefleri için aparat olmaya her zaman hazır muhalefet varken çok dikkatli olacağımız bir sürece girdik. Bu sürecin şifresi “Her gördüğün sakallıyı deden sanma” olmalıdır.