Neydi..? Ceketi çıkarıp, gömleğin kollarını sıvayıp sırıtarak “Her şey çok güzel olacak!” diyorduk.  Alkışlar kıyametler kopuyordu, sonra tatile çıkıyorduk. E hani, her şey güzel olmadı mı..?

Seçim bitti, göreve başlamadan Bodrum’da tatile çıktı. Hani herhangi bir iş yerinde dahi çalışmaya başlarken, tatile çıkabilmek için belli bir süre çalışmak gerekir. Tabii seçim çalışmalarındaki tiyatro turnesi onu bir hayli yormuş olmalı, malum CHP’nin çalışma anlayışı: Tiyatro gösterisi sergilemek… Ama İmamoğlu tatillere doyamadı. İstanbul’u sel aldı; Belediye Başkanı İmamoğlu, tatilden selam etti.  İstanbul yüzyılın kar felaketini yaşadı; Belediye Başkanı İmamoğlu, İngiliz Büyükelçi ile balıkçıdaydı. Balıkçıda değildim dedi, yalanı patladı. Elazığ depreminde, “Elazığ’a koştu” imajı verdi. Kayak yapmaya giderken deprem bölgesine de uğradığı ortaya çıktı…  Maalesef icraat sayamıyoruz, İmamoğlu icraat olarak bol bol tatil yapmış ve yemeklere çıkmış. Tatilde cumhurbaşkanlığı hayallerine dalmış, yemek masalarında da sanırım bu işin muhasebesini yapmış. Ama görüyoruz ki onu alkışlarla belediye başkanı yapanlar şimdi kurduğu hayallerden yuhlayarak uyandırıyor. Neyse tatil dışı, seçim söylemlerinin aksi olan icraatlara devam edelim.

Vadedilenler aksi rüzgârlara kapıldı… İndirim söylemleri, zam icraatlarına dönüştü. Yapımının bitimine denk geldiği metrolarda kurdeleler kesti ama yarım kalan metrolardan haber alınamadı…

Ağaçları seviyoruz, yapraklar bizi alkışlıyor dedi; İstanbul’un tarihi caddesindeki yüz yıllık çınarları kesti.

Ayrımcılığa son naraları atıldı, işçilere sözler verildi ama sonuç olarak toplu kıyımlar yapıldı. İşten çıkarmalara da doyamadı, çıkardığı işçilerin yerine teröristleri koymalara da doyamadı… Demek ki HDPKK’ya verdiği söz, daha tutulmaya değer bir sözdü.  

İşte böyle böyle saymalara doyamadığımız, İstanbul’da icraatlarla dolu başarılı(!) belediye başkanlığını, Karadeniz turuyla taçlandırdı.

Ben halkım, sizin içinizden biriyim” pozları verdi ama uçurtması havalanınca el açtığı halka parmak sallamaya, tokatlamaya başladı…  Şimdi uçurtma hızla yere çakılıyor.

Yani uçurtma havalandı, sonra döndü kendi ipini kesti ve yere çakıldı…

Peki gelelim sadede, bu cümlenin sonu başından belli değil miydi..? Balık baştan kokmamış mıydı..? Kol sıvayıp şov yapan, sırıtarak “Her şey çok güzel olacak” cümlesinden başka bir cümle kuramayan bir adam İstanbul’un belediye başkanı olarak seçildi. Atatürk’ün izinde olduğunu iddia eden ancak kendi damarlarındaki kudreti göremeyip bir kurtarıcı bekleyen kaybedilmiş nesil;  İmamoğlu’nu kahraman ilan etti. Seçim öncesi “neler yapacaksınız?” sorusuna dişlerini gösteriyordu; seçim sonrası “ne yaptınız?” sorusuna yine diş gösteriyor. Tek fark, seçildikten sonra dişlerini sıkarak asabi-alaycı bir tavırla sırıtıyor. Millete açıklama yapma tenezzülünde dahi bulunmuyor. Parmak sallıyor, tokatlıyor, sırıtıyor ama asla milletle muhatap olmuyor. Tabii, hiçbir şey olmayan bir insana “sen her şeysin” gazı verilirse o adam frene basamaz, tozu dumana katar geçer. Etrafı toz duman kaplayınca da, gözü açık olan her şeyi net görür. Hâliyle İmamoğlu’nun basmadığı frene, ona gaz verenler basıyor. Ama İmamoğlu hiç oralı değil. Muhteşem Yüzyıl dizisinde, altın yoldan padişaha yürüyen cariyelerin heyecanını taşıyor. Ancak o bir diziydi ve o yol her zaman padişaha çıkmaz. 

Şimdi bir sakız gibi ağızlarında çiğneye çiğneye şişirdikleri İmamoğlu, suratlarına patladı. CHP kazdığı kuyuda debeleniyor. Kendi elleriyle kendilerine ayna tuttular, bu ayna da İmamoğlu’ydu. Şimdi aynayı taşlıyorlar.

Bir şiirle yazımı nihayetlendirmek istiyorum:

Ekrem tatilden döndü mü?

Her şey çok güzel oldu mu?

Kılıçdaroğlu öcün aldu mu?

İmdi CHP karışır.             

***Hakikaten her şey çok güzel oluyor…