Sizce her şey aniden mi oldu dersiniz? Hiçbir şey aniden olmaz!... Tarımsal problemlere iyi bakın. “Mevcut problemlerin tohumlarını bilerek veya bilmeyerek çok önceden ekmişizdir.” Günlük hayat koşturmacası o problemin büyümesini bizden öyle büyük bir itinayla saklamıştır ki. Ancak önümüze kocaman bir set çekip, âdeta penceremizden giren güneşi kestiğinde fark edebiliyoruz.

Bugün tarımsal konularda bizim “evet” ya da “hayır” dediğimiz her şey, bugünden “ötelediğimiz her karar” âdeta “sen git, bizi bekleme dediğimiz her durum”, yarın bizler için olumlu-olumsuz şekil almaya başlayacak. Konuşmamız gerekirken sustuğumuz zamanlar, kabuğumuza çekildiğimiz anlar, içimize attığımız yersiz öfkeler, bir anlık gafletle attığımız yanlış adımlar, her şeyi ben bilirimler, koltuk sevdasına yaptığımız şirinlikler, göremeyeceğimiz pikseli büyük tarım fotoğrafları, karar verme sürecinde durmadığımız kırmızı ışıklar… Hepsi bir ağaç gibi büyüyecek bir yerlerde, sessizce… Kırk yıl, elli yıl belki de yüzlerce yıl yaşayacaklar. Zamanla etraflarındaki her şeyi etkileyecekler. Bizi, bizden sonrakileri ve daha sonrakileri de. “Bugün yaşanılanların tohumları yıllar önce topraklarımıza ekilmişti. Bugün güneşimizi kestiğinde ancak fark edebiliyoruz bunları.” Biz çok iyi biliyoruz ki; “hiçbir şey aniden olmaz!”

Bugün tarım alanında “aniden oldu” dediğimiz şeylerin baş mimarları, sektördekiler ve paydaşları olarak bizleriz. “Alacağımız veya almış olduğumuz kararlar sadece bugünün sorunlarının çözümü için değil gelecek için de alınmalıdır.” Bizim üç yıllık, beş yıllık, on yıllık ve 20 yıllık hedeflerimize dair planlarımız olmalıdır. Aksi hâlde üstünkörü aldığınız her yanlış karar, zaman içerisinde büyür ve etki alanını genişletir. Şansa yaşarsınız ve o günün şartlarına göre şanslıysanız, problemleri gün ışığınızı engelleyecek seviyeye ulaşmadan fark edebilirsiniz.

BOŞ VAATLERLE ÇİFTÇİNİN UMUDUNU ÖLDÜRMEYİN!

Tarımsal girdilerde geleceğe dair umutlar vererek, buğdaydan arpaya, patatesten soğana, fındıktan çaya, nohuttan mercimeğe, aklımıza gelecek her türlü tarımsal ürünlerde, masa başında oturup da rahmetli Demirel’in “Kim ne veriyorsa beş lira fazlasını vereceğim” siyasi sözüne denk gelecek hareketlerde bulunmanın hiçbir anlamı yok! Siyasi rant sağlayacağız diye çiftçilere boş vaatlerde bulunmanın da bir anlamı yok!

Bu işler “bir kâğıt, bir kalem, bir de hesap makinesiyle olacak işler değil!” Kâğıdı, kalemi bırakıp elinize küreği aldığınızda, çiftçilerle sahada olduğunuzda, onlarla aynı havayı teneffüs ettiğinizde onların umudu olursunuz! “Sahaya inmeden, şehirlerde klimalı odalarınızda masa başında kahvenizi yudumlayarak aldığınız her kararda, yaptığınız her açıklamada, attığınız her adımda sıcağın altında yanan, kavrulan, biçerdöverin arkasında koşturan, çıkan ürünü pazarlamaya çalışan, tarım işçilerinin yevmiyesini nasıl vereceğini düşünen, ödemeler altında âdeta inim inim inleyen çiftçinin önce umudunu öldürürsünüz.” Ardından mesleğine olan sevgi ve toprağa duyduğu saygıyı, kendine olan güveni, komşularıyla olan dostluğunu, muhabbetini öldürürsünüz. Bugün çiftçinin kendine has bir sistemi var. Bu sistemde piyasaya göre kendini ayarlamaya çalışıyor. “Bir nevi üretim çarkını çevirmeye çalışıyor.” Çiftçiyi yapamayacağınız boş umutlara bağladığınızda “çiftçi bekledikçe değişir. Sonra da telafisi imkânsız olumsuz düşüncelere girer.” Tam da bu olayı açıklayan bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kral dondurucu bir kış mevsiminde gecenin soğuğunda nöbet tutan muhafıza sormuş:

- Üşümüyor musun?

Muhafız:

- “Alışığım sayın kralım” dediğinde

Kral:

- “Olsun, sana sıcak tutacak elbise getirmelerini emredeceğim” demiş ve gitmiş.

Ancak bir süre sonra içeri girdiğinde emri vermeyi unutmuş...

Ertesi gün duvarın yanında muhafızın soğuktan donmuş cesedini görmüşler, duvarın üzerinde şöyle bir yazı yazılıymış:

“Soğuğa alışkındım fakat senin sıcak elbise vaadin beni öldürdü...”

Atacağınız her adımı düşünün ve atarken dikkatli olun. Unutmayın, hataların büyüklüğü sadece sonuçları ortaya çıkınca anlaşılır.

Son söz: “Türlü türlü vaatlerle çiftçileri bekleterek, bir umuda bağlayarak kesinlikle imtihan etmeyin!”

Besmeleyle kesilen her kurban, sıkılan her el, uzatılan her ikram, gülücükler saçan her yüz, birliğimizin harcı, dirliğimizin haysiyetidir. “Bizi bir millet yapan, nihai olarak bu milleti eğilmez ve baş edilemez kudret hâline getiren, bayramlarımızın yüksek erdem ve esenliğidir.” Bu vesileyle Türk-İslam âleminin mübarek Kurban Bayramı’nı kutluyorum. Bayram tatili münasebetiyle yollara düşen kardeşlerimizin kazadan beladan uzak bir şekilde tatillerini geçirmelerini, sevdiklerine kavuşmalarını diliyorum.