Mısır'ın darbeci lideri El-Sisi, isyan lideri Hafter’i kurtarmak için elinden geleni yapıyor. Son olarak Mısır Parlamentosu, Libya’ya asker gönderilmesinin önünü açan bir tezkere kabul etti.

Mısır, bu hamleyle Hafter’in arkasında sadece siyaseten değil, askerî unsurlarını kullanarak da duracağını göstermeye çalıştı. Ancak, Mısır’ın Libya’daki meşru hükümetin bir talebi ya da rızası olmadan Libya’ya asker göndermesinin uluslararası hukuka aykırı olduğu belirtilmeli. Bir ülkenin diğer ülkenin toprağına hükümetten onay almadan asker konuşlandırmasının egemenlik hakkı ihlali olduğu tartışmasız bir gerçek.

Ülkelerin iç işlerine karışmama ve egemenlik haklarına saygı gösterme gibi uluslararası hukukun temel ilkelerini ihlal eden asker gönderme kararı, Mısır’ın son çırpınışlarını oluşturuyor. Hafter’in masada daha güçlü olmasını sağlamak amacıyla atılan bu arkası doldurulamayacak adım, Libya’daki çatışmaların bitmesine katkı sağlamayacağı gibi sorunu daha da derinleştirmeye aday. Ancak ne Hafter ne de Sisi meselenin çözümüne odaklanmış değil. Onların derdi, Libyalılardan koparabildikleri kadar toprak ve kaynak koparıp arkalarında duran dış güçlere Libya’yı peşkeş çekmek. Buna müsaade etmeyen, bunun olmasını engelleyen güç ise elbette Türkiye.

Mısır’ın Libya’daki kaosu derinleştirmeye yönelik bu girişiminin ardından Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtlarının önde gelen şımarık çocuğu Yunanistan’dan gelen kıta sahanlığına ilişkin açıklamalar, Ankara’nın çok cepheli bir mücadelenin içine çekilmek istendiğini gösteriyor. Yunanistan, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 46. yıl dönümünün bir gün sonrasında Oruç Reis araştırma gemisinin Doğu Akdeniz’de yeni bir sismik araştırma faaliyetinde bulunmasıyla birlikte telaşa kapıldı.

Oysa Türkiye’nin kıta sahanlığı içerisinde yapılacak bu araştırmanın Yunanistan’ı rahatsız etmesini gerektiren hiçbir somut gerekçe yok.

Ancak, Yunanistan’ın hayal ürünü bir kıta sahanlığı iddiası olduğu için Türkiye’nin egemenlik alanı içerisinde meşru bir faaliyette bulunması bile Atina’yı hırçınlaştırmaya yetebiliyor. Nitekim Yunanistan dün yayınladığı bildiri ile Türkiye’nin araştırma faaliyetlerinin yasa dışı olduğunu ve Türkiye’nin araştırma faaliyeti hakkında önceki gün yayınladığı bildirinin dikkate alınmaması gerektiğini savundu.

Böylelikle Yunanistan, derdinin sorunları çözmek değil sorunları içinden çıkılmaz hale getirmekten vazgeçmeyeceğini göstermiş oldu.

Yunanistan ve Mısır gibi Doğu Akdeniz’de yersiz iddiaları ve beyhude uğraşları görülen ülkelerin aynaya bakmadan Türkiye’yi “uluslararası hukuka aykırı davranmakla” itham etmesi aslında tam bir kara mizah örneği.

Bunun sebebi ise, Atina’nın kıta sahanlığını belirlemek için öne sürdüğü tezlerin hukuk ve hakkaniyetten nasibini hiç alamamış olması. Yunanistan, yüzölçümü 9 bin kilometrekare (Ankara’nın neredeyse üçte biri) olan Meis Adası’nın, Yunanistan’ın kıta sahanlığı belirlenirken esas alınması gerektiğini savunuyor.

Buna göre ise, Yunanistan Anadolu’ya 2 km, Yunan ana karasına ise 580 km uzaklıkta yer alan bu ada üzerinden 40 bin kilometrekare genişliğinde kıta sahanlığı kazandığını savunuyor.

Böylesine hukuktan ve hakkaniyetten uzak olup, uluslararası hukuk içtihatlarına da aykırı olan iddiaları gündeme getirenlerin Türkiye’nin uluslararası hukuku ihlal ettiğine dair eleştirileri tam bir zırvalık değil de nedir?

Bir yanda demokrasi katili darbeci El-Sisi, diğer yanda hukuk tanımaz Yunanistan, Hafter denen eşkıyanın derdine düşmüş görünüyor.

Hafter’i ayakta tutmak arzusuyla Türkiye’yi karşılarına almak budalalığını gösteren bu ülkeler, Akdeniz’de huzur ve güvenliğe yönelik en büyük tehdit haline geldiler.

Bu şartlar altında Ankara’nın birçok cephede ve çok boyutlu mücadele etmesi, sadece Türkiye için değil, Libya ve KKTC başta olmak üzere tüm bölge için kaçınılmaz bir nitelik arz ediyor.