Yeni yılla birlikte Türkiye ve Türk milletiyle hesabı olanların sinsi ve karanlık emellerini hayata geçirmek için planlı bir şekilde faaliyet sürdürdüklerini, birinin bıraktığı yerden diğerinin devam ettiğini ibretle izliyoruz. Vatana ihanetin yeni sürümleriyle piyasadalar. Özellikle sokakları hareketlendirebilmek ve bir sosyal çalkantı oluşturabilmek adına her şeyi tahrik ve provokasyon için fırsata çevirmeye çabalıyorlar. Zillet güruhu, başta kontrolünde tuttuğu medya olmak üzere bütün unsurları ile bir olağanüstülük oluşturabilmenin gayreti içindedir. Cumhur İttifakı’nı sarsabilmek uğruna feda edemeyecekleri hiçbir şeyin olmadığını her gün yeni örnekleri ile görüyoruz.

İLKEL VE İLKESİZ ANLAYIŞ

Elbette bu ülke sahipsiz olmadığı gibi, meydanın da bu yıkım güruhuna bırakılması hiçbir şartta mümkün değildir. Nitekim, Sayın Devlet Bahçeli, son kozlarını oynamak için tekrar nifak sahnesine çıkan bu kaos failleri ve kargaşa figüranlarına hem hadlerini bildirmiş, hem de oyunlarını bozmuştur. Yapılan açıklamanın ayrıntıları haber sayfalarımızda mevcuttur. Biz yerimizin el verdiği ölçüde bir özet yapalım. Türkiye başörtüsü tartışmalarını artık geride bırakmış olsa da, inanç ve insan haklarına tahammülsüzlüklerinin yeniden nüksettiğini gördük. Bu çorak ve çürük siyasi zihniyet şu sözleri hiçbir zaman akıllarından çıkarmamalıdırlar: “Adaleti kıyafette arayan, ahlakı şekilde araştıran, üstelik insani haslet ve imani haysiyetle açıktan çatışan zorbaların başörtüsü nefretleri ilkel ve ilkesiz bir anlayışın göstergesidir. Başörtüsü üzerinden kutuplaşma dinamiklerini harekete geçirmeyi planlayan faşist ve faziletsiz simalara elbette müsaade edilmeyecek, her zamanki gibi oyunları isabetle bozulacaktır.”

MEGALİ İDEA TEŞRİFATÇILARI

CHP’nin olduğu her yerde hizip, husumet ve huzursuzluk vaki bir çarpıklık olarak belirginlik kazanmaktadır. Bunların medyaya yuvalanmış çıkarcı yandaşlarının Türkiye’yi karalamak ve kötü göstermek için yaptıkları kepazelik, elbette cevapsız kalamazdı:

“Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nin açılmasını 2020 yılının felaket ve gözyaşı olaylarından birisi olarak lanse etmek kaygı ve utanç verici bir alçalmadır. Bu üslup Türk ve İslam düşmanlarının üslubudur. Kimin sözcüsü, kimlerin gözcüsü oldukları esasen belli olanların Türkiye’nin tarihi ve egemenlik haklarına kastetme düşüncesi zulme taşeronluk, Megali İdea zırvalığına teşrifatçılıktır. Ayasofya- i Kebir Cami-i Şerifi’nin kilitlerinden kurtulup Müslüman vicdanlarla buluşması 2020 yılının muhteşem bir olayı, millet nazarında unutulmayacak bir zafer anıdır. Ziyadesiyle meydandadır ki, bu kutlu açılışı çekemeyenler iddia ve ilan ettikleri felaket tablosunun asıl yüzleridir. Bu itibarla teşkil edilen zillet ve husumet cephesinin şımarıklıklarına asla izin ve imkân verilmeyecektir.”

BU İFADELER SİNEYE ÇEKİLEMEZ

Gelelim durumdan vazife çıkararak, “27 Mayıs 1960 darbesinden önce şayet bir erken seçim tarihi açıklansaydı darbe önlenebilirdi” diyen Genelkurmay eski Başkanı’na: “Sayın İlker Başbuğ, erken seçim kararı almış bir hükümete karşı yapılan darbeyi gayrimeşru, erken seçim kararı almamış bir hükümete yapılan darbeyi de zımnen makul ve meşru kabul etmektedir.

Bu ifadeler normal karşılanacak ve sineye çekilecek bir durum sayılamayacağı gibi vesayetçi ve anti demokratik bir açmazdır. CHP’nin başını çektiği zillet ittifakının erken seçim dayatması ve zorlamasıyla Sayın Başbuğ’un sözleri üst üste koyulduğunda, muhtemel gelişmelerle ilgili tuhaf ve düşündürücü bir illiyet bağının kurulması abartılı ve afaki bir değerlendirme olmayacaktır. Darbeler arasında mukayese yapmak ya bilgisizliğin ya da bilip de asıl hedefi perdeleyen mahsurlu bir mizacın eseridir.

Tam da bu esnada, bir gazeteci müsveddesinin, aklı ve kalemi kiralanmış bir şahsın, Sayın Erdoğan’ın gitmesi için büyük bir halk öfkesi ya da doğal afet lazım demesi demokrasi ve millet iradesi düşmanlığına esaslı bir örnektir.

BAŞI EZİLMESİ GEREKEN KOMPLO

Son günlerde Boğaziçi Üniversitesine atanan rektörle ilgili suni itiraz ve organize tepkiler bir tesadüf değildir ve Sayın Bahçeli bu yıkım güruhu için çok net bir uyarı yapmıştır: “Kanuna uygun bir atamaya terör yöntemleriyle karşı çıkmak, bu vesileyle Boğaziçi Üniversitesinden bir Gezi Parkı kalkışması çıkarmaya niyetlenmek, başı ezilmesi gereken bir komplodur. CHP’nin, İP’in, HDP’nin provoke ettiği, PKK, MLKP, DHKP-C’nin alevlendirdiği protestoları bir sokak hareketine dönüştürme ısrarları ateşle oynamaktır. Türk polisine katil demek şerefsiz bir iftiradır ve bu iftiranın taraflarının öğrenci olması imkânsızdır. Boğaziçi Üniversitesine meşru ve hukuken geçerli bir rektör atamasını gerekçe olarak gösterip Türkiye’nin boğazını sıkmak isteyenler terörizmin piyonları, öğrenci kılıklı bölücülerdir. CHP’nin İstanbul İl Başkanı’yla, Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bölücü ve yıkıcı odakların mihmandarı olmaları kepazeliktir ve fiilleri Cumhuriyet Savcılarının görev alanına girmektedir. Darbe imaları, erken seçim dayatmaları, ekonomik sorunlardan siyasal sonuç elde etme gayretleri ortadayken, bunun üstüne üniversitelerde öğrenci olaylarının fitilini tutuşturma arayışları vatana ihanettir. Muhataplarını ikaz ediyorum; 1980 öncesi yarım kalmış bir mücadeleyi bir vesileyle tamamlamaya hiç kimse tevessül etmemelidir.”