Geçtiğimiz hafta Avrupa’da peş peşe iki parlamento kararı gündeme geldi. Önce Fransa Senatosu, Fransız hükümetine “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin” tanınmasına yönelik çağrıda bulunan bir karar kabul etti. Bir gün sonra, bu sefer Avrupa Parlamentosu, Kapalı Maraş’ın açılmasından hareketle KKTC ve Türkiye’yi eleştiren ve yaptırım uygulanması çağrısını içeren bir karar aldı. İki kararın ortak özelliği, Türkiye’ye husumetin somutlaşmış hâli olması. Ayrıca, iki karar da Avrupa’nın gerçeklerden ne derece kopuk olduğunu ortaya koymaya yeterli.

Fransız Senatosunun, 25 Kasım tarihli kararında, Bakü’nün işgalden kurtarılan Azerbaycan topraklarından çıkması ve Karabağ’a iade etmesi gerektiği gibi saçma sapan ifadeler yer alıyor. Türkiye’nin genişlemeci politikalarla Akdeniz, Orta Doğu ve Kafkasya’da istikrarı bozan aktör olduğu, Suriye’den militanları Azerbaycan saflarında savaşmak üzere bölgeye gönderdiği, Azerbaycan yönetimi altındaki Ermenilerin katliama uğradığı ve can güvenliğinin temin edilemediği gibi temelsiz iddialar da yok değil.

Karar metninde hangi cümleye baksanız ya bir somut yanlış, ya asılsız bir iddia, ya da Türkiye ve Azerbaycan’a yönelen bir itham ile karşılaşıyorsunuz. Böylesine bir metnin, Türk ve Müslüman karşıtlığının hükümet eliyle körüklendiği Fransa’da kabul edilmesi aslında hiç de şaşırtıcı değil. Ermenilere soykırım yapıldı yalanına en çok inanan, Ermeni lobisinin arzuhâlciliğini yapan Fransız parlamenterlerin Karabağ meselesinde de Ermenilerin yalan ve tezviratına kanmaması beklenemezdi. Senatoda 336 senatörün katıldığı oylamada 306 oyun kullanılması ve 305 tanesinin bu garabete destek olması, Fransa’nın Türkiye söz konusu olduğunda yaşadığı akıl tutulmasının ne derece ciddi boyutta olduğunu ortaya çıkarıyor.

Türkiye’ye çelme takmak, Türkiye’yi izlediği politikalardan vazgeçirmek için çırpınanların sadece Fransızlar olmadığını, bu kararın alınmasından bir gün sonra Brüksel’de alınan bir başka parlamento kararıyla bir kez daha görmüş olduk. Avrupa Parlamentosu, Türkiye’ye KKTC üzerinden yüklenmeye kalktı. 10-11 Aralık’ta Türkiye hakkında müzakerelerin de yapılacağı AB Liderler Zirvesi öncesinde hükümetlerini Türkiye aleyhine kışkırtmak isteyen AP üyeleri, Kapalı Maraş’ın açılmasından hareketle Türkiye’ye saldırmaktan çekinmedi.

Maraş’ın açılmasının Kıbrıs’ta gerginliğe yol açtığı, bunun BM kararlarına aykırı olduğu, Türkiye’nin 1974’ten beri adada işgalci olduğu, barış ve diyalog için eski Cumhurbaşkanı Akıncı’nın önemli adımlar atmış olmasına rağmen federasyon fikrini benimsemeyen Ersin Tatar’ın işbaşına geldiği gibi hükümler içeren karar, Maraş’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Sayın Devlet Bahçeli’nin “piknik” yapmasını dahi provokatif eylem olarak nitelendiriyor.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki arama faaliyetlerinin AB üyesi iki devletin egemenliğine kastettiğini ve yasa dışı olduğunu savunan karar, Türkiye’nin Yukarı Karabağ sorunu kapsamında Azerbaycan’a destek vermesini de Libya ve Suriye’de olduğu gibi Türkiye’nin jeostratejik çıkarlarının ötesine geçen iddialı jeopolitik gündeminin bir göstergesi olduğunu savunuyor. Türkiye’ye yöneltilen onca eleştiriden sonra, sadede geliniyor ve AB liderlerinin Türkiye’ye yaptırım uygulaması gerektiği ifade ediliyor.

Paris ve Brüksel’den birbiri ardına çıkan bu kararların özetle söylediği şey, Türkiye’nin durdurulması gerektiği. Türkiye’nin Brüksel’in güdümüne girmemesi, bağımsız politikalar yürütmesi, sahada ve masada elini güçlendiren kazanımlar elde etmesi belli ki Avrupa’daki Türkiye muhasımlarını çok rahatsız ediyor.

Türkiye’ye parlamento kararlarıyla yol çizmeye kalkanların boş işlerle uğraştığını, bu tür kararların yok hükmünde olduğunu, Türkiye ile uğraşmanın Avrupa’ya hiçbir şey kazandırmayacağını anlamayan akıl fukaraları yeni karar teklifleri hazırlayadursun, Türkiye bildiğini okumaya devam edecek.