SORULARLA ATATÜRK’ÜN MANEVİ DÜNYASI VE İSLAM’A HİZMETLERİ -2-

Atatürk, özgün bir din anlayışına sahipti. Fakat geleneksel din anlayışını tamamen reddettiğini de söylemek doğru değil. Geleneksel din anlayışında benimsediği, olumlu bulduğu ve oldukça etkilendiği yönler vardı. Bunların başında Müslümanlar için kutsal olan aylar ve günler gelmekteydi. Oruç tutanlara özel ilgi gösterir, sofrayla bizzat ilgilenirdi.

Atatürk'ün fırsat buldukça bayram namazı kıldığını biliyoruz. Mesela, 10 Haziran 1921 günü bayram nedeniyle Ankara Hacıbayram Camii’nde bayram namazına katılmış, Antalya Milletvekili Hoca Rasih (Kaplan) Bey’in mev’izesini dinlemiş, saat 8.30’da TBMM önünde yapılan Türkçe duaya iştirak etmiştir. Mustafa Kemal Paşa daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin başkanlık odasında bayram tebriklerini kabul etmiştir.

Ramazan aylarına önem verir miydi?
Atatürk’ün İslâm’ın kutsal ayı ramazana büyük önem verdiği açıkça görülmektedir. Atatürk, dini öneme sahip günlerde, bilhassa ramazan ayı boyunca toplumda yükselen manevi atmosferden oldukça fazla etkilenmekteydi. Kendisi ibadetler anlamında toplum kadar hassas olmasa da, kutsal günlere ve aylara sonsuz bir saygısı vardı. Örneğin, ramazan ayında Dolmabahçe Sarayı’na gelen ve oruç tutan misafirlerine özel ilgi gösterir, iftar sofrasıyla bizzat ilgilenir, ibadet etmek isteyenlere büyük saygı duyar ve bu konuda gereken tüm kolaylıkları sağlardı. Hafız Yaşar Okur da, Atatürk’ün ramazan aylarındaki davranışlarını şu şekilde gözlemlemişti: “...Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez, ince saz heyeti Çankaya Köşkü’ne giremezdi. Kandil Geceleri de saz çaldırmazdı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kur’an-ı Kerim’den bazı sureler okuturdu. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu içinde dinlerdi. Ruhunun çok mütelezziz olduğu halinden anlaşılırdı. Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Veli ve Zincirlikuyu Camiilerinde şehitlerin ruhuna Hatim-i Şerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle cami hıncahınç dolardı....” Atatürk, ramazan ayı boyunca alışkanlıklarından uzak dururdu. İncesaz heyetini Çankaya’ya sokmaması, Kandil Geceleri saz çaldırmaması gibi... Ayrıca, ramazanlarda Kur’an-ı Kerim okutması, bu ayın anlamını idrak etmiş, inanca saygılı bir Müslümanın davranışlarına örnek olsa gerekir.

Manevi dünyası günlüklerine nasıl yansıyor?
Atatürk tek Tanrı’ya inanıyordu. Bu inancını, not defterlerinden birine kaydettiği bazı cümlelerle açıkça göstermektedir. Mustafa Kemal defterlerinden birinde ve pek çok notları arasında, bir Bursa ziyareti sırasında yapacağı konuşmanın madde başlarını sıralamış, bunun altına kalın bir çizgi çektikten sonra büyük harflerle eski yazıyla “Tanrı birdir ve büyüktür” ifadesini yazıp, onun da altını çizmiştir. Bir gerçektir ki, bu defterler birkaç arşiv uzmanından başka kimse tarafından görülmemiş, hiçbir politik amaçla yazılmamış ve o günlerden son yıllara kadar, herhangi bir şekilde yayınlanmamıştır. Bunlar, Mustafa Kemal’in vicdanının ve inancının temiz ve maddi çıkarlardan uzak ifadeleridir.

1. Defter: 9x7 cm boyutunda 30 yapraklı bir defterdir. Osmanlıca rik’a yazısıyla yazılmıştır. Mustafa Kemal’in 1922 yılı Mart ve nisan aylarına ait çeşitli günlük notlarını içermektedir. Defter, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivi Atatürk Koleksiyonu Kataloğu, Klasör, 45, Gömlek: 6’da bulunmaktadır.

Mekân: Mustafa Kemal Paşa, Başkomutan Meydan Muharebesi öncesinde ordunun hazırlıklarını ve birlikleri yakından görmek için 6 Mart 1922 Pazartesi gece 11’de Ankara’dan hareket etti. 7 Mart sabah saat 9’da Biçer’e geldi. Sivrihisar, Aziziye (Emirdağ), Bolvadin, Çay güzergâhındaki birlikleri denetleyerek Akşehir’e 14 Mart Salı saat 2.20’de geldi.

Notlar:  9 Mart Perşembe: “… ondan sonra Hafıza Kur’an okuttuk..” (45, 6ap).
10 Mart Cuma: “… Hafıza Kur’an okuttum… Biraz kitap okuduktan sonra yatacağım…” (45, 6aq).
17 Mart Cuma: “… Hafıza okuttuk. İsmet Bey de geldi…” (45,6au).
20 Mart Pazartesi: “… İsmet Paşa’ya gittim. Beraber bize geldik. Fahrettin Paşa ile kurmay subayını yemeğe davet etmiştim. Hafız Kur’an okudu.” (45, 6av).
24 Mart Cuma: “Cuma namazında hafıza okutacaktık. Mevlit okudu…” (45, 6ava)

Rüyalarla ilgilendi mi?
Atatürk, hayatının değişik dönemlerinde, tıpkı Milli Mücadele yıllarında olduğu gibi, rüyaya inanır hale gelmişti. Atatürk’ün hayatı iyi incelendiğinde aslında rüya konusunda özel bir ilgisinin olduğu görülecektir. En ilginci, Atatürk’ün gördüğü “haberci rüyaların” gerçekleşmiş olmasıdır. Halide Edip Adıvar, Milli Mücadele yıllarında Atatürk’ün hemen her gün gördüğü rüyaları yanında bulunanlara anlattığını ve yanında bulunanlara rüya görüp görmediklerini sorduğunu belirtmektedir. Örneğin, Atatürk o günlerde İkinci İnönü Savaşı’nın kazanılacağını rüyasında görmüş ve bu rüyayı Dr. Reşit Galip Bey’e anlatmıştı. Atatürk, Reşit Galip Bey’e sadece gördüğü rüyayı anlatmakla kalmamış, bu rüyanın gerçekleşeceğinden emin olduğunu da ifade etmişti. Atatürk’ün gerçekleşen bir başka rüyası annesinin ölümüyle ilgilidir. Atatürk, annesinin öleceğini rüyasında gördüğünü, annesinin ölüm haberini almadan önce çevresindekilere söylemişti. Son günlerde yanında bulunanlar Atatürk’ün gördüğü rüyaları çevresindekilere anlatarak, kendince bu rüyalarla ilgili yorumlar yapmaya çalıştığını anlatmaktadırlar. Atatürk ölümünden bir süre önce gördüğü bir rüyayı Yaveri Salih Bozok’a anlatmıştı. Bozok, Atatürk’ün rüyasını şu şekilde anlatmaktadır. “Büyük bir otelin salonunda Atatürk oturuyormuş, ben de yanında imişim. Salonun köşesinde bir bilardo masası varmış.

Masanın başında, arkası kendine dönük olan bir zat oturuyormuş. Tam bu sırada odanın kapısı açılmış ve iri yarı 30 kadar adam içeri girmişler. Bunlardan biri eline bilardo masasından bir ıstaka alarak, masanın önünde oturan Atatürk’ün teşhis edemediği zatın omzuna bütün kuvvetiyle indirmeye başlamış. Omuzuna vurulan zat ayağa kalkarak, kendini müdafaa etmekte ve ‘bana niye vuruyorsun?’ diye hiddetle haykırmakta iken, ben bu meçhul mütecavize karşı ne yapmak lazım geleceğini Atatürk’ten göz ucuyla sormuşum. Atatürk ise ‘sakın kıpırdama’, manasına gelen işaretle, sukut ve suküna davet etmiş. Bu sırada eli ıstakalı adam, bize doğru yaklaşarak karşımıza tehditkâr bir vaziyet almış. Bu sefer ben yine müdahale etmek istemişim ve aynı sessiz işaretle ‘ne yapayım’ diye sormuşum. Atatürk, bana tekrar ‘sus’ işareti verdikten sonra, o azılı herife dönerek “sen kimsin, ne istiyorsun” diye sormuş, fakat adam bu suale cevap vereceği yerde, cebinden bir tabanca çıkararak iki kurşun sıkmış, biri Atatürk’e, öteki bana. Sonra bu adam bize ‘kalkın dans edelim’ emrini vermiş. İkimiz de kalkıp, onun huzurunda dans etmişiz.

Bu karmaşık rüya Atatürk’ün yine buhranlı bir gece geçirdiğine delalet ediyordu. Kendisine: “Bu bir şey değil, dedim. Ben daha korkunç rüyalar görmüşümdür. Hele bir tanesini hiç unutmam. Müsaade ederseniz anlatayım: “Anlat bakalım...” Atatürk, gördüğü son rüyayı Afet İnan’a anlatmıştı. Bu olay 26 Eylül 1938 tarihinde, Atatürk’ün ilk defa rahatsızlığıyla ilgili bir koma atlattığı gece meydana gelmişti. Afet İnan, olayı şöyle anlatmaktadır: “O gece rahatsız geçirdi. İlk hafif komayı o zaman atlatmıştı. Ertesi sabahki açıklamasında ‘Demek ölüm böyle olacak’ diyerek, uzun bir rüya gördüğünü anlattı. ‘Salih’e söyle, ikimiz de kuyuya düştük, fakat o kurtuldu’ dedi.” Atatürk’ün burada ‘kuyuya düşme” sembolü ile gördüğü rüya vizyonu, kendisinin de söylediği gibi, ölüm habercisiydi. Salih Bozok’un kuyudan kurtulması ise, Atatürk’ün vefat ettiği gün, buna çok üzülen Salih Bozok’un intihar etmesi ve sonunda kurtarılmasını simgeliyordu.

Yarın: Üç Şerefeli Camiyi ziyaretinde neler oldu?

ATATÜRK ORUÇLUYKEN ÖNCE DUA EDER SONRA İFTARINI AÇARDI

Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım, bir anısında şunları söylemektedir: “...Her ramazanın bir günü ve ekseriyetle Kadir Gecesi bana iftara gelirdi. O gün, imkan bulabilirse oruç da tutardı. İftar sofrasını tam eski tarzda isterdi. Oruçlu olduğu zaman, iftara başlarken dua ederdi...” Kısacası, klasik bir Müslüman’ın neredeyse bütün davranışlarını ramazan ayı boyunca Atatürk’te de görmek mümkündü. Atatürk’ün ramazan ayında kız kardeşi Makbule’ye: “-Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme!” diye hatırlatmada bulunup, hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içinde para verdiği bilinmektedir.