Türkiye’nin uzun zamandır yaşadığı beka sorunu, gelip İdlib’de karşımıza dikilmiştir. Rusya ile bir yere varılamayacağı artık iyice anlaşılmıştır. Esad denilen alçağa, arkasına Rusya’yı almasının bir şeyi değiştirmeyeceği, hazin akıbetinin er yada geç tecelli edeceği gösterilmelidir.

       Türkiye’nin iç siyaseti zaman zaman öne çıksa, yaşadığımız felaketler, kazalar, olumsuzluklar gündem oluştursa da, asıl meselemizin İdlib ve buna bağlı gelişmeler olduğu gerçeği hiçbir zaman değişmiyor. Türkiye’nin uzun zamandır yaşadığı beka sorunu, gelip İdlib’de karşımıza dikilmiştir. Bu sorunu elbirliği ile aşmak zorundayız ve bunu başaracak imkanımız da, gücümüz de, direncimiz de, kararlığımız da fazlasıyla var.

BEDELİ BİZ ÖDÜYORUZ

         Öncelikle şunu belirtelim: Suriye politikamız yanlış başlamış olsa da, bugün doğru bir çizgiye gelmiştir. O yanlışı yapanlar tavsiye edilmişlerdir. Bugün ki pişkinliklerini ise bu millet ibretle izlemektedir. Biz geçmişi kurcalamanın peşinde değiliz. Bunun kimseye faydası da olmadığı gibi, bir şeyi de değiştirmiyor. Dünya ve bölge gerçekleri, Türkiye’nin menfaatleri Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, oradaki vahşetin, kanın, gözyaşının durdurulması gerektiğini gösteriyor. Zira, bütün kan emiciler Suriye’ye üşüşmüşler, kirli düzenlerini kurmuş ve sömürmenin zirvesine çıkmışlardır. Onlar bölgesel, tarihsel planlarını hayata geçiriyor, petrolü içiyor, müslümanı müslümana kırdırarak silah satıyor ve bölgeye yerleşiyorlar, bedelini biz ödüyoruz. Daha da önemlisi itiraz ettiğimiz, karşı durduğumuz için hedef oluyor, saldırıya uğruyoruz. Bu zulüm, bu vahşi düzen böyle devam edemez.

RUSYA İLE OLMUYOR

         Rusya ile bir yere varılamayacağı artık iyice anlaşılmıştır. Rusya ile ilgili tespitlerimiz bu köşeyi takip eden herkesin malumudur. Rus emperyalizmi, ABD sömürüsünden daha aşağı değildir ve bu tarih boyunca hep böyle olmuştur. Nitekim, biz karımızı en başında verdik, tavrımızı net olarak aldık ve ilan ettik: “Ne ABD, ne Rusya, ne Çin her şey tam bağımsız Türkiye için” dedik. Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığını yaşayarak bir defa daha gördük. O halde işimize bakacağız, tedbirimizi alacağız, gereğini yapacağız. Başka bir yöntem, başka bir formül, başka bir çıkış yolu yoktur. Diplomasi, mutabakat, görüşme, heyetler oluşturma, bir zaman kazanmanın ötesine geçmemektedir. Rusya, Suriye’deki çatışma ve gerilim ortamının devam etmesi için özel bir strateji izlemektedir. Kontrollü gerilim ve çatışma üzerinden kendi düzenini kurmakta ve Suriye’ye hiç gitmeyecek şekilde yerleşmektedir. Bunu görmemek ve anlamamak için kör olmak lazımdır. Astana, Soçi, Cenevre, Ankara görüşmelerinde alınan kararlar, masadan sahaya hiçbir zaman inmemiştir, inme ihtimali de bulunmamaktadır. Cenevre bir temenni olmaktan ileri gidememiştir.

İNSANLIK DRAMI YAŞANIYOR

         Sahadaki durum daha vahimdir. Rusya katil Esad’la birlikte kana susamış vaziyette saldırmaktadır. İdlib dünyanın gözleri önünde büyük ve sarsıcı bir insanlık dramı yaşamaktadır. Esad kendi halkına ölümü ve sürgünü reva görmektedir. O kadar kendilerini kaybettiler ki, tamamen anlaşmalardan ve şartlardan aldığı hakla bölgede huzur ve sükûneti sağlamak için bulunan Türk askerine dahi saldırdılar. Bu duruma daha fazla tahammül edemeyiz. Rusya, Türkiye’nin kararlı ve samimi duruşu karşısında gerçek yüzünü göstermeye başlamıştır. Hiçbir anlaşmaya uymadığını ve uymayacağını, masada verdiği sözlerin hiçbir anlam ve önem ifade etmediğini göstermiştir. Bu durumda bizim de kendi tavrımızı koymamız, kendi gardımızı almamız ve kendi işimizi görmemiz şart olmuştur.

DAHA ÖNCE YAPTIK YİNE YAPARIZ

         İdlib bölgesinde bulunan gözlem noktalarımızın hızla takviye edilmesi son derece yerindedir. Buralara yönelik bir tehdit anında yok edilmelidir. Esad denilen alçağa, arkasına Rusya’yı almasının bir şeyi değiştirmeyeceği, hazin akıbetinin er yada geç tecelli edeceği gösterilmelidir. Esad güçlerinin bölgeyi boşaltması, İdlib’den başlayan göçün durması için temel şarttır. Zira, insanlar can derdine düşmüşlerdir. Bu kararlılık aynı zamanda Rusya’ya da açık ve net bir mesaj olacaktır. Bizim kendi varlığımızı ve güvenliğimizi sağlamak en temel hakkımızdır. Yeni bir göç dalgasına tahammülümüz yoktur. Bunun için her tedbiri almaktan asla geri durmayacağımız, gerekirse en sert şekilde müdahalede bulunacağımız hissettirilmelidir. Bunu daha önce de yaptık. Unutmayalım ki, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı Harekatlarını hayata geçirirken de, bugünkünden farklı bir ortam yoktu. ABD’si, Rusya’sı, İran’ı Esad’ı, hatta Fransa’sı, Almanya ve İngiltere’si yine karşımızdaydı ve bizi vazgeçirmek için tehdit dahil, her alçaklığı yapıyorlardı. Şakamızın olmadığını gösterdik, herkes anladı ve kabul etti. Şimdi de aynı durumla karşı karşıyayız ve yine gereğini yapmaktan asla geri duramayız.

HAKLARIMIZI KULLANIYORUZ

         Bizim Suriye topraklarında gözümüz yok. Biz orada ne Rusya gibi işgal için, ne ABD gibi petrol için bulunuyoruz. Adana mutabakatı başta olmak üzere, anlaşmalardan ve uluslararası hukuktan doğan haklarımızı kullanıyoruz. Bizim derdimiz, terör bataklığını kurutmak, bölge insana hayat hakkı tanımak ve herkesin kendi toprağında, kendi yurdunda kalmasını sağlamaktır. Çok iyi biliyoruz ki, İdlib huzur bulmadan bizim rahat olmamız imkansızdır.