İklim değişikliğinin küresel ekosistemler, insan popülasyonu, ekonomi ve ulusal güvenlik üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır. Bu çerçevede sera gazı emisyonlarının azaltılması ve azaltma yolları ulusal ve uluslararası alanda önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler bu sorunun üstesinden gelmek için, sanayileşmiş ülkeler ile birlikte hareket etmenin yollarını protokoller ve anlaşmalar ile sağlamaya ve bu şekilde sürdürülebilir olmaya çalışmaktadırlar. Tüm bu anlaşmalar, paneller ve ortak çalışmalar iklim değişikliği sorununa karşı ulaşılması gereken hedefleri ortaya koymakta olup, bu hedeflere ulaşma yolları her ülkenin kendi dinamiklerine ve kabiliyetlerine bağlı olarak değişiklikler gösterebilmektedir.

Ekonomik etkisi

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) Altıncı Değerlendirme Raporunda sera gazı emisyon artışının son on yılda (%1,3) bir önceki on yıla (%2,1) göre azaldığı ancak artmaya devam ettiği vurgusu yapılmıştır. Bu alanda yapılmış tüm akademik çalışmaların taranması ile hazırlanmış olan 3.676 sayfalık bu raporda iklim değişikliğine dair birçok faktör ele alınmış, değerlendirilmiştir. Raporda, son on yıldaki emisyon artış oranı azalmış olsa dahi yeterli olamayacağı ve 2030 yılına kadar 1,5°C değerinin ulaşılamaz olduğu belirtilmiştir. 2020 yılında salgından kaynaklı olarak emisyonlarda düşüş olmuştur ancak bu düşüş bir kapanma yani ekonominin neredeyse durma noktasına getirilmesi sonucunda gerçekleşmiştir. Ancak bu durumun etkileri, dünya genelinde özellikle ekonomik olarak çok ciddi olumsuz boyutlara ulaşmıştır. Bu rapor ve tüm bilimsel değerlendirmeler ele alındığında mücadelenin ancak enerjide dönüşüm yaparak kazanılabileceği görülmektedir.

Enerjide dışa bağımlılık

Ülkemizde sera gazı emisyonlarına en büyük katkıyı yaklaşık %72 civarında enerji sektörü oluşturmaktadır. Dolayısıyla iklim değişikliğiyle mücadele öncelikli ele alınması gereken başlıca sektördür. Bunu sırasıyla yaklaşık olarak %13,4 ile tarım sektörü, %11,2 ile endüstriyel işlemler ve %3,4 ile de atık sektörü takip etmektedir. 2019 yılında enerji sektörünün sera gazı emisyonlarının değeri 1990 yılına göre yaklaşık olarak %161 artış göstermiştir. Bu artış, sanayimizin büyümesinden, nüfusumuzun artışına kadar birçok etkene bağlıdır. Enerji sektöründeki bu sera gazı emisyon değerlerinin yüksek olmasındaki en büyük etken fosil kökenli yakıtlardır.

Ülkemizin enerjide dışa bağımlılığı %71 civarındadır, bu çok yüksek bir oran olmakla birlikte enerjide dışa bağımlılık dünyada birçok ülkenin kronik sorunu haline gelmiştir. Enerjide dışa bağımlılıkta 2020 yılı değerlerine göre Belçika %78, İtalya %73, Hollanda ve İspanya %68, Almanya %64, AB ortalaması %58, Fransa %44 ve İngiltere %35 civarındadır. Birçok gelişmiş ülke içinde enerjide dışa bağımlılık büyük bir sorun oluşturmaktadır. Bizim büyüyen sanayimiz ve artan nüfusumuz enerji de dışa bağımlılığımızı %71’lere ulaştırmıştır ancak bizim enerjide dışa bağımlı olduğumuz kaynaklar fosil kökenli, sera gazı emisyon değeri yüksek kaynaklardır. Bu kaynaklara bağımlılığımız doğalgazda %99, petrolde ise %90 civarındadır. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında fosil kökenli kaynaklardan alternatif enerji kaynaklarına yönelim her geçen gün artmakta ve bu yönde teşvikler de geliştirilmektedir. 2030 ve 2053 projeksiyonlarında adım adım bu fosil kaynaklardan alternatif enerji kaynaklarına geçiş süreci tamamlanacak ve sıfır net emisyon hedefine ulaşılacaktır. Bu bir tercih değil, zorunluluktur. Dolayısıyla Ülkemizin dışa bağımlı olduğu fosil kaynaklardan gün geçtikçe uzaklaşıp, alternatif kaynaklara yatırım yapılması iklim değişikliğiyle olan mücadelenin yanı sıra enerjide dışa bağımlılığımızı da azaltacaktır.

Birçok ülke iklim değişikliği mücadelesinde “enerji güvenliği mi yoksa iklim değişikliği mi” karmaşasını ve tercihini yapma kararsızlığını yaşarken; bizim enerjide dışa bağımlı ve bu bağımlılığımızın da fosil kökenli kaynaklar olması sebebiyle bu iki durumu değerlendirerek oluşturulacak politikalarımızda herhangi bir çatışma ya da kararsızlık yaşama durumumuz söz konusu olmayacaktır. Bu yolda atacağımız her adım sera gazı emisyon değerlerimizi düşürecek ve enerjide dışa bağımlılığımızı azaltacaktır. Bu geçiş sürecinde her alanda olduğu gibi var olan enerji statükosunu kırmak, ilgili alanlara teknik donanımlı eleman yetiştirmek, oluşacak işsizlik durumuna önlem almak gibi birçok parametreyi birlikte değerlendirmek ve geçiş sürecimizi buna uygun bir şekilde yapma gerekliliği bulunmaktadır.

Her ülkenin coğrafi konumuna, teknolojik durumuna, sanayileşme düzeyine, ekonomik seviyesine vb. etkilere göre iklim değişikliğiyle mücadele politikaları belirlenmektedir. Ancak tüm bunların yanı sıra her toplumun kendisine has kültürel yapısı vardır ve hangi konuda olursa olsun bir politika oluşturulacağı zaman bu etkenler ön planda tutulmalı, topluma uygun yöntemler geliştirilmelidir. İklim değişikliği ile mücadele politikalarında sera gazı emisyon değerlerini azaltmaya dönük atılacak adımlarda birçok kesim ekonomik ve sosyal açıdan etkilenecektir. Mesela kömürlü termik santraller 2030 yılı itibariyle artık inşası yapılmayacak ve sonraki yıllarda da mevcut olanlar zamanla azalacak ve kapatılacaktır. Bu hedef küresel mücadele için ortaya konulmuştur ancak bu hedefe ulaşma noktasında oluşturulacak stratejileri ve politikaları her ülke kendi toplumsal yapısına uygun bir formda oluşturacak ve geçiş sürecini buna uygun olarak gerçekleştirecektir. Çünkü bu süreçte ilgili sektörlerde çalışanların işsiz kalma riski, geçilecek alanlarda kalifiye eleman istihdamı, teknolojik altyapı ve benzeri birçok etken birlikte koordineli bir şekilde yönetilmelidir. Hedefe dönük politikaları yalnızca teknik olarak ele almak ve oluşturmak, hem sonuca ulaşma noktasında bir risk oluşturacaktır hem de sosyal bir huzursuzluk meydana getirerek güvenirlik ve güvenlik sorunu meydana getirebilecektir. Politikalarımızı teknik ve sosyal olarak birlikte değerlendirip, oluşturduğumuzda; bu karamsar iklim değişikliği tablosu Türkiye için çok büyük gelişmelere, fırsatlara, atılımlara ve refaha sebep olabilecektir.

Küresel mücadele

Türkiye olarak, sera gazı emisyon değerlerini azaltmak için küresel mücadelede yerimizi almalı ancak bu mücadeleyi kendi toplumsal yapımıza uygun politikalar ile sürdürmeliyiz. Bu çerçevede hem iklim değişikliği hem de enerjide dışa bağımlılık ile mücadele hızımızı arttırmalıyız. Ülkemizin bu alandaki ilerlemesi oldukça iyi olmakla birlikte belirtilenen hedeflere ulaşma noktasında dünya genelinde olduğu gibi henüz yetersizdir. İklim değişikliği ile küresel mücadele bizim enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmak için ciddi bir fırsattır. Yerli üretim mekanizmaları desteklenmiş ve geliştirilmiş alternatif enerjiye geçişin hızlanması iklim değişikliği mücadelesi yanında enerjide dışa bağımlılığımızı da çözecek önemli ve kaçırılmaması gereken bir fırsattır. Enerjide dışa bağımlılığı kalmamış bir Türkiye’nin gücünü ve etkisini tahmin etmek ise hiç zor değildir.