İklim değişikliğinin neden olduğu etkiler günümüzde doğrudan insan hayatını etkileyen sonuçları itibariyle küresel bir sorun halini almaya başlamakta, çevre sorunu olmanın yanında insan yaşamının sürdürülebilirliğini sağlayabilme sorunu haline gelmektedir.  Son yıllarda küresel ölçekte yaşanan sel, yangın ve kuraklık gibi doğal afetlerin görülme sıklığı, etkisi ve süresinde artışlar gözlemlenmekte ve bu durum insan yaşamının yanında tüm ekosistemi de tehdit etmektedir. İklim değişikliğine neden olan etkenleri tespit etmek ve söz konusu etkenlere karşı gerekli önlemleri almak gelecek nesillerin yaşam standartlarının sağlanabilmesi adına önem arz etmektedir.  Atmosferin normal seyrinden çıkmasına sebep olan sera gazları karbondioksit (CO2), metan (CH2), nitröz oksit (N20), hidrofluorokarbonlar (HFCs), perfluorokarbonlar (PFCs) ve kükürt heksaflorür (SF6) dür. Sera gazlarının atmosfere salımında hemen hemen tüm sektörlerin payı olduğundan, iklim değişikliğinin sebep olduğu tüm felaketlerle mücadele edebilmek için dünya genelinde tüm sektörlerce ortak mücadele politikaları oluşturulması önemli bulunmaktadır. Bu kapsamda iklim değişikliği konusunda kamu spotlarının izlenebilir saatlerde yayınlanması, iklim değişikliğine uyum için bölgesel eylem planları oluşturulması ve erken uyarı sistemlerinin yaygınlaştırılması da önem arz etmektedir.

Tarım sektörü; ürün verimliliği, ürün deseni, azalan su kaynakları, artan sıcaklık ve gıda güvenliği açısından değerlendirildiğinde hem iklim değişikliğinden en çok etkilenen hem de iklim değişikliğine neden olan alanlardan biridir. Çeşitli faktörlerin yanında özellikle sürdürülebilirlik prensiplerine göre yapılmayan tarım ve diğer faaliyetler nedeniyle atmosferdeki sera gazı, insanlığın geleceği için tehlikeli bir düzeye ulaşmıştır. Sera gazı emisyonu Türkiye özelinde değerlendirildiğinde; 2019 yılında toplam sera gazı emisyonu 506,1 milyon ton Mt CO₂ eşdeğeri (eşd.) olarak saptanmıştır. Toplam sera gazı emisyonlarında 2019 yılında CO₂ eşd. olarak en büyük payı %72 ile enerji kaynaklı emisyonlar alırken bunu sırasıyla; %13,4 ile tarım (bir önceki yıla göre artış olmuştur), %11,2 ile endüstriyel işlemler ile ürün kullanımı ve %3,4 ile atık sektörü takip etmiştir. 2020 yılı toplam sera gazı emisyonu bir önceki yıla göre %3,1 artarak 523,9 Mt CO2 eşd. olarak hesaplanmıştır. Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün raporuna göre Dünya genelinde tarım sektörü emisyonları 1990 yılında 5,03 Gt. CO₂ eşd. olurken, 2016 yılında 5,8 Gt. CO₂ eşd. olarak gerçekleşmiştir.1990 yılına kıyasla %15,3 oranında bir artış olduğu gözlenmekte olup bu artış ülkemizde, aynı dönem için %26,8 oranında olmuştur. Sektörel açıdan bakıldığında, küresel ölçekte tarım ormancılık ve arazi kullanımından kaynaklı sera gazı emisyonları %24’lük oranla elektrik ve ısı üretiminden kaynaklanan emisyonlardan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Yalnızca tarım sektörü açısından bakıldığında doğrudan tarımsal faaliyetler sonucunda ortaya çıkan sera gazları nitröz oksit (N2O) ve metan (CH4) gazlarıdır. Tarımsal faaliyetler içerisinde gübrelemeden kaynaklanan nitröz oksit (N2O) emisyonu tarımsal emisyonların en geniş kaynağını oluştururken, hayvancılık faaliyetleri ve çeltik yetiştiriciliği nedeni ile atmosfere salınan metan (CH4) emisyonu diğer tarım kaynaklı sera gazını oluşturmaktadır. Diğer taraftan hayvansal gübrenin uygun kullanılmaması, kontrolsüz otlatma, bilinçsiz tarımsal sulama (salma sulama), tarımsal ilaç, kimyasal gübre kullanımı ve anız yakılması nedeniyle toprağın yapısı ve tarımsal ekolojinin bozulması, iklim değişikliğine neden olan faaliyetler olarak değerlendirilmektedir.

Dünyanın sahip olduğu gıda varlığı, tarım yapılabilen alandaki ve tarımsal ürün tutarındaki değişikliklerden etkilenmektedir. İklim değişikliklerinden kaynaklı sıcak hava dalgalarının, sel ve kuraklıklar gibi doğal afetlerdeki artışların gıda temininin kararlılığını kesintiye uğratması beklenmektedir. İklim değişikliğinin ürün verimine etkisini değerlendiren çalışmalar, birçok düşük enlem bölgesindeki bazı ürünlerin (mısır ve buğday) verimlerinin iklim değişikliklerinden olumsuz etkilendiğini göstermiştir. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde özellikle tropik ve yarı tropik bölgelerde, daha yüksek sıcaklıklar altında verim ve ürün uygunluğunda düşüşlerin olacağı tahmin edilmektedir. Uzun yıllardır çevrenin korunması ve gıda güvenliğinin sağlanması için birçok yeni teknoloji ve uygulamalar geliştirilmektedir. Bu uygulamalar içerisinde iklim değişikliği ile mücadeleye katkı sağlaması açısından organik tarım, entegre ürün yönetimi, çevresel toplam çiftlik yönetimi, korumalı tarım ve iyi tarım uygulamaları büyük önem arz etmektedir. Söz konusu uygulamalardan beklenilen faydayı görebilmek için iklim değişikliğini hem etkileyen hem de iklim değişikliğinden etkilenen bir sektör olan tarım sektöründe alınacak önlemler açısından tarımsal üretimi gerçekleştiren üreticilerin iklim değişikliği farkındalığının artırılması gerekmektedir. Bu amaçla tarım sektöründe ulusal düzeyde iklim değişikliği farkındalığını ortaya koyacak araştırmaların yapılması ve bu araştırmalar sonucunda üreticilere verilecek eğitim ve destekler ile aktarılan bilgilerin uygulamaya geçmesi sağlanmalıdır. Diğer taraftan mevcut koşullarda ülkemiz için, sürekli değişim gösteren iklim koşullarına karşı tarım sektörünü güçlü tutmak ve iklim değişikliğinin neden olduğu olumsuz etkileri bertaraf edebilmek içim iklim değişikliğine uyum politikalarının geliştirilmesi, tüm paydaşların bilincini artırarak ekosistem odaklı üretim yapmaya devam edilmesi gereği de bu noktada öne çıkan hususlardır.

Karbon salımlarının diğer ülkelere göre kıyaslanabileceği, 200'den fazla ülkeyi değerlendiren verilere göre, Türkiye kümülatif salımlarda düşük bir paya sahipken ABD ve Çin başı çekmektedir. Türkiye iklim değişikliği ve çevre sorunlarıyla mücadeleyi en öncelikli meselelerden biri olarak görmekte ve iklim değişikliği ile mücadelenin hemen her alanında sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde politikalarını oluşturmakta, hukuki, kurumsal ve iktisadi sistemini yeni iklim ekonomisi bağlamında geliştirme yolunda ilerlemektedir. Ancak hem insan yaşamının sürdürülebilirliği hem de ekosistem adına özellikle bu tabloda en üst sıralarda yer alan ülkelerin aynı kararlılığı göstermesi belirleyici olacaktır.