Karantina çok şey öğretti bizlere değil mi? Mesela üniversite eğitiminin üniversite eğitimi olmadığını… Memleketin geleceğine insan değil, flaş bellek yetiştirildiğini… Derdi anlatmak, anlaşılmak ve ufuk açmak olmayan kıymetli akademisyenlerimizin yetiştiremediği gençler; karantinada ödevler karşısında hata verdi… Ders anlatıyorum diyerek slaytları öğrenciye yükleyen ve geri kalan vakitte ego tatmin eden, öğrencileri ve asistanları kariyer basamaklarında kullanılacak ve ezilecek birer köle olarak gören akademisyenler; karantina sınavında kaldı. Öğrenciler ise ödevlerle boğuşuyor, amfilerde öğrenemediklerini karantinada öğrendiler, mesela makale yazmak. Kopyala yapıştır bilgiler ile test sınavına tabi tutup düşünmeyi ve yorumlamayı öğretmeyenler; karantina sürecinde öğrencilerinden makale istiyor ve kopyala yapıştır olmasın diye de vurguluyor… Halbuki neyi ektiyseniz onu biçmeyi beklemelisiniz, salatalık ekip avokado beklemek biraz abes değil mi? Sürekli slayt dinleyen, test sınavları ile ezberden ders geçen gençlerden, düşünmesi ve yorum yapması beklenemez, o genç ancak hariçten gazel okur… Kim, neyi düşünmelerini istiyorsa, onu bir bellek gibi yüklemiş zihinlerine, onlar da hariçten okuyor gazellerini… Siz flaş belleğe yüklediğiniz bir konuyu, flaş belleğin anlayıp yorumlayarak size sunmasını bekleyebilir misiniz? Bekleyemezsiniz, çünkü o depo gibi yükleneni alır saklar, lazım olduğunda da aynen sunar; anlamaz, yorumlamaz ve üzerinde düşünmez. E hal böyle iken flaş bellek muamelesi yapılan gençlerden, üretim yapmasını beklemek hiçbir şey vermeden istemek gibi bir şey değil mi? Sözüm meclisten dışarı, çok kıymetli akademisyenlerimiz var ki ilimlerini zihinlere damla damla akıtırlar, her damlada durgun zihinler dalga dalga canlanır… Ama maalesef akademisyenliği “namın yürütücüsü” olarak algılayan, ilimde cimri, egoda bonkör akademisyenler de üniversitelerde yer işgali yapıyor. İşte bu akademisyenler ilim meclisinde nakliyatçılık yapıyor, hazır bilgiyi slayttan zihinlere taşımacılık hizmeti… Tabi bu taşımacılık hizmetinin minneti de çok, ilmini damla damla akıtanların mütevazılığı kadar, bilgi ticareti yapanların egosu var. Bu ters orantı matematiğin vicdanını sızlatan cinsten…

Tüm perdeleri bir hışımla açan ve gerçekleri vicdan terazisine koyan bu virüs; aslında gözümüze giren ve görmezden geldiğimiz bu gerçeği de vicdanımızla yüz yüze getirdi. Sosyal medyada üniversitelilerin serzenişine kulak vermek yeterli aslında, verilmeyenin istendiğini haykırıyorlar. Tabi bir yönden iyi çünkü virüs yine öğreticiliğini bu alanda da konuşturuyor… Anlamaya, düşünmeye ve yorumlamaya alıştırılmayan öğrenciler verilen ödevler sayesinde anlamaya çalışıyor, düşünüyor ve de yorumluyor; kopyala yapıştır yapmıyor, bilgi çalmıyor, üretmeye çalışıyor, zihninin pasını zorlanarak olsa da atıyor ve kendi kendine yapıyor bunu yani hakikatli olarak öğreniyor. Onca imkân sunulan üniversitelerde imkânlarına ket vurulan öğrenciler, karantina sürecinde imkânsızlıklar içerisinde öğrenmeye imkân buldu, bu biraz kendi kendine eğitim oldu. Zor ve zorlayıcı olmayı iyi bir akademisyen olmakla karıştıran, ne kadar öğrenci kalırsa o kadar iyi bir akademisyen olduğunu sanan bilimin de takdirin de cimrisi akademisyenleredir sözüm… Bugün bin bir emekle üniversitelere giren pırıl pırıl zihinlerin sesi olmak istedim… Çünkü pırıltılı zihinler paslanmaya bırakılıyor, dolayısıyla memleket paslı zihinlere terk ediliyor. Bunu görmezden gelmek de vatana ihanet etmektir. Bastığımız toprağı vatan yapan şühedaya vefa için bu vatanın taşını, toprağını her bir insanını, dününü ve de yarınını bugün düşünmek gerek… Üniversiteler yarınların fikri zeminidir; yarınlarımızı sağlam zeminler üzerine kurmak için herkes vazifesini hakkıyla yapmalı... İlmin kapısını tutan değil açan akademisyenlere ihtiyacımız var ve elbette ki bilgiyi ilmiyle sergileyecek marifetli gençlere… İşte o marifet de insanın hamurunu hayat ile karması ile ayan olur. Ben olanı eleştirdim ama olması gereken zaten insanın kendini yetiştirmesidir. Üniversiteler ilim kapılarının tek çıkışı değil, üniversite sadece seçilecek bir alan. İnsan kendi ufkunu kendi çizer, gerek üniversiteye giderek çizer, gerek gitmeyerek. Tabi ki öğretmeyenler yüzünden öğrenmedik, diye bir bahane de olamaz… İşini doğru yapmayanlara olan sitemimiz; öğrenmek için en büyük kaynağın kendileri olduğunu görmeyenlerin bahanelerini de, desteklemiyor elbette… Öğretmek vazifesini icra etmeyenlere inat, öğrenen bir nesil kurtarır memleketi…

İlim meclisinin üstadlarına saygı, vefa ve hürmet ile…