İSTANBUL seçimleri için son 10 güne girdik ve siyasetin gündemi doğal olarak tamamen sonuçlara kilitlenmiş durumda. Adaylar açısından son 10 gün çok önemli. Seçmenin kararını etkileyebilmek için en belirgin mesajlar, en iddialı projeler bu süre içinde verilecektir. Siyasi parti liderlerinin de yapılacak programa bağlı olarak bu zaman dilimi içinde sahaya inmeleri kuvvetle muhtemeldir.

KIYASLAMA YAPMAK BİLE HAKSIZLIK

Öncelikle şunu söyleyelim: Her şeyin kendi akışında devam etmesi, bilginin, tecrübenin, hizmetin, projenin ve vizyonun esas alınması durumunda Ekrem İmamoğlu’nun Binali Yıldırım karşısında hiçbir şansı olamaz, hatta kıyaslanması bile büyük haksızlıktır. Ancak ne yazık ki, seçim sonuçlarını İstanbul’un ihtiyaçlarını kimin daha doğru şekilde karşılayabileceği belirlemiyor. Başka faktörler devreye giriyor. CHP ve yancıları normal şartlarda asla iddialı olamayacakları bir seçime, bu faktörler sayesinde asılma fırsatı buluyorlar. Bu faktörlerin neler olduğu, zaten siyasi gündemin de asıl konusu olmaktadır. Kızgınlıklar, kızgınlıklar, hiçbir zaman yerini bulmayacak vaatler, adayların ve siyasi partilerin dışına taşan ve ABD’den başlayıp Yunanistan’a varan müdahaleler, Kandil’den Pensilvanya’ya uzanan kirli ve karanlık yardımlar devrededir.

NASIL ÖNE ÇIKTI?

Ekrem İmamoğlu’nun CHP içinde ismi geçen bu kadar aday varken, nasıl öne çıktığı, parti yönetiminin Kılıçdaroğlu hariç tamamının yüksek itirazına rağmen neden aday yapıldığı ve bu kadar parlatıldığı ayrı bir konudur ve mutlaka üzerinde durulması, hesaba katılması gerekmektedir. O kadar ki, kendisi de bir yerlerden itildiğini ne kadar istese de gizleyemiyor ve bilinçaltının dışa vurumu ile zaman zaman falso veriyor. Siyasette, bir toplum mühendisliği ile kendisine rol biçenlerin İstanbul Belediye Başkanlığını bir basamak olarak gördükleri, bu falsolarla birlikte ortaya çıkıyor. Mesela, Ordu valisine malum hakareti yaptığı sırada, “zamanı gelince bunların hesabı sorulur” gibi bir cümle daha kuruyor. Valiye hesap soracak yer İstanbul Belediye Başkanlığı olmadığına göre, gerisi kendiliğinden ortaya çıkıyor. CHP’nin başına gözünü diktiğini, daha önceki açıklamaları da net biçimde ele vermiştir.

ÇAP, BİLGİ, BİRİKİM

İmamoğlu önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, sonrasında da siyaset mühendisliğine bağlı olarak kendisine biçilecek diğer rolleri oynayabilecek çap, birikim ve yetenekte midir? Kendisini yakından tanımıyoruz, ancak televizyon programları, sosyal medya paylaşımları, medyaya yansıyan söz ve davranışları bir fikir veriyor. Her şeyden önce siyasi altyapısı son derece zayıf ve biraz da karışıktır. Kendisini nereden başlayıp nerede bittiği belli olmayan bir siyasi yelpazeye yerleştiriyor. Adayı olduğu parti, sosyal demokrat, ama ne böyle bir derdi, ne böyle bir birikimi, ne de böyle hedefi var. Daha çok sağa yanaşmaya ve orada durmaya çabalıyor. Eğitimi, birikimi, donanımı üst seviye bir siyaset ve makam için yeterli mi, tartışılır. Bir ilçenin belediye başkanlığını yapmış olmak dışında bir geçmişi yok. O başkanlığın da ne kadar başarılı olduğu, ne kadar doğru ve sağlıklı değerlendirildiği belirsizdir.

SAHAYA ÇIKINCA İŞİN RENGİ BELLİ OLDU

Hadi bunları bir kenara bıraktık ve zaman içinde telafi edilebileceğini, geliştirilebileceğini varsaydık. Peki, bir üst görevi yapabilecek, o göreve gelse dahi bunu taşıyabilecek bir olgunluğa ve altyapıya sahip mi? Siyaset sahnesine sürülürken bir sevgi kelebeği olarak lanse edilmişti. Yüksek hoşgörülü, sevecen, sabırlı, seviyeli, saygılı, edep ve adap bilen birisi olarak tanıtılmıştı. Sahaya çıkınca işin rengi belli oldu. Anladık ki, böyle görünmesi için, gösterilmesi için çok özel bir çaba ortaya konmuş. Hoşgörüsü sadece kendisiyle, kendisinin öne çıkarılıp pohpohlanmasıyla sınırlı. Aski halde, hemen kızıyor, geriliyor, parlıyor ve hatta saldırıyor. Ahmet Hakan’ın programında bunu net olarak görmüştük, Ordu’da yaşananlarla birlikte iyice emin olduk. Sevecenliği, sabrı ve seviyesi de buna bağlı olarak bambaşka bir hal alıyor ve o vitrindeki halinden eser kalmıyor. Bunlara ilave olarak siyasi sonuç alabilmek, milletin zihnini bulandırabilmek için yanlışı doğru göstermekte de hiç tereddüt etmiyor. Sayın Binalı Yıldırım’ın katılacakları televizyon programı için soruları önceden istediğini çok rahatlıkla ve bir televizyon programında milyonların gözünün içine bakarak söyleyebiliyor. Bunun asılsız olduğu yapılan açıklamalarla kısa zamanda ortaya çıksa da, kaldığı yerden devam ediyor.

ARADAKİ FARK

Bütün bu ölçüleri, bu değerlendirmeler elbette sayın Binali Yıldırım için de yapılıyor ve yapılmalıdır. Bunu yaptığımız zaman farkı çok net ve açık şekilde görüyoruz. Neyi ölçü alırsanız alın, sayın Yılıdırım’ın kıyas kabul etmeyecek şekilde önde olduğunu akıl da, vicdan da, gerçekler de ortaya koyuyor. Katılacakları televizyon programında bunun çok daha belirgin şekilde ve herkes tarafından fark edileceği kanaatindeyiz.