MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli, bir konuşmasında teknoloji ve insanlığın huzuru arasındaki karşıtlığı şu şekilde ifade etmişti:

Bir yanda dijitalleşme konuşuluyor, diğer yanda çaresizlik. Siber fiziksel sistemler, yani gerçek dünyadaki nesnelerin ve davranışların bilgisayar ortamındaki simülasyonu yapılırken, vicdan köprüleri yapılamıyor.

Yatay ve dikey entegrasyonlarla teknolojik altyapıda kesintisiz bir iletişim ve akış sağlanıyor, ne var ki aynı akış ve iletişim, küresel ahlak ve adalette sağlanamıyor.

Nesnelerin internetiyle, cihazların başka cihazlarla iletişimi kurulup hayat kolaylaşıyor, ama insanca yaşam günden güne zorlaşıyor.

Arttırılmış gerçeklik, katmanlı üretim yükseliyor, ama manevi değerler, sorumluluk ve duyarlılık azalıyor.

Bir şeyler ters gidiyor. Düzelme emaresi de göstermiyor.

Madden sağlanan gelişmelere, manevi gelişmeler eşlik edemiyor. Bu nedenle buhran ve belalar eksik olmuyor. İnsani değerler tükeniyor.

Türkiye de bundan ister istemez etkileniyor.

Aslında bunca teknolojik gelişmeye rağmen, insanlığın barış ve huzurunun artmasını beklemez miydik?

Bugün baktığımızda huzursuzluk içindeki insanlığın üzerine, açlık, eşitsizlik, bencillik, azalan maneviyat, neden benim değil düşüncesi, engellenemeyen bir “savaşarak hep beraber kaybetme” güdüsü çökmüş durumda.

Dünyada insanlığın huzurunu olumsuz yönde etkileyen gelişmelere baktığımızda, bunların temelinde, Yahudilerin vadedilmiş topraklar, Ermenistan’ın büyük Ermenistan projeleri, Çin, Rus ve Amerikan emperyalizmi, kıyamete ortam hazırlama ve benzeri, geçmişten gelen kadim, sorunlu ve değiştirmenin çok mümkün görünmediği, açık ya da saklı amaçlar elbette vardır.

Ancak, önce Avrupa’nın, şimdi Çin’in, Afrika’yı bir nevi sömürgeleştirmesi neticesinde, bu ülkelerin zenginliğinin bir türlü artmamasını, Amerika’nın on bin kilometre öteden gelip bizim mekânımızda dolanmasını, bizim burada geçici olarak ağırlamak zorunda kaldığımız milyonlarca göçmeni, ve bunlar gibi insanlığın huzurunu engelleyen nice durumu, sadece birilerinin kadim emelleri ile de açıklayamayız.

Su ve gıda kaynakları gibi yaşam unsurlarına, enerji kaynakları, ticaret yolları gibi zenginlik unsurlarına erişmek; gelecekteki rakibi saf dışı bırakmak, ülkeler içindeki düşük demokrasi yüzünden ülkeye yansıyan erkler arası çatışmalar, gibi birçok başlık ise bugüne ait güncel sebeplerdir.

Düşünelim; güneş gibi sonsuz bir enerji kaynağını teknoloji ile verimli kullanabilsek ve petrolün bir kıymeti kalmasa, dünya nasıl bir yer olurdu? Okyanuslarca suyu, bu güneşten gelen elektrik enerjisi ile içilebilir ve kullanılabilir hale getirsek dünya nasıl bir yer olurdu?

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit bilimdir, fendir.” sözü söylene söylene içindeki bilgiyi görmeyi atlamayalım. Medeniyet ve hayatın yani insanlığın yol göstericisi olarak belirtilen bilim ve fen, bir çıktısı olarak da teknoloji işaret edilmiştir.

İnsanlığın huzuru, teknolojiden nasıl nasiplenecektir? Öte yandan teknoloji, insanlığın huzurunu nasıl engellemektedir? Bunları ele almaya birkaç yazı ile devam edelim.