Belki hatırlarsınız, Mad Max filmlerinin bir tanesinde çölde kurulan derebeyliğinin ana gücü, su kaynağı üzerine oturmasıydı. Bugün Türkiye’nin güney ve doğusundaki çatışmayı aynı zamanda su kaynaklarına erişim üzerinden de okumak gerekir. Bununla beraber suyun kıt olduğu Afrika’daki ülkelerin gayrisafi mili hasılalarının haritasına baktığınızda bunun Afrika’daki su kaynakları ile üst üste bindiğini de görmek mümkün. Demek ki bir kıyamet sonrası filmi olan Mad Max’teki durum, aslında bugün de, çok daha normalize olsa da, yürüyor. Suya sahip olan ülkeler bunu tarımsal üretim başta olmak üzere medeniyet geliştirmek için kullanıyor.

Suya sahip olmayanlar için suya erişim ise teknoloji ile mümkün. Havada buhar, denizde tuzlu su, yer altında tertemiz su kaynaklarına erişim mümkün. Bunlardan en geniş kaynak görünen deniz suyunun arıtılması birkaç yöntem ile yapılabiliyor. Damıtma, ters ozmos ve kimyasal yöntemler bunlardan başlıcaları. Deniz suyunun arıtılmasında en temel sorun ise yüksek enerji sarfiyatı. Güneşin enerjisi bu noktada bir çıkış vadediyor. Tuzlu sudan temiz su elde etmenin her metreküp başına 3 kwh olan enerji kullanımını azaltacak verimli yöntemler yanında ucuz yenilenebilir enerji ile denizden su konusu umut vadetmenin ötesine geçmiş ve gerçekleşmeye başlamıştır.

Enerji ve su sorununun çözümü insanlığın huzuru yolunda büyük adımlar olsa da, tek başına yeterli olmayacaktır. Gelişmenin çokça gerisinde kalmış ülkelerin, bizim geçtiğimiz aşamaları beklemeden sıçrama ile günün seviyesine gelmesi gerekir. Teknoloji ve bilimin bir eşitsizlik unsuru olmasının önüne geçilmesi, tüm ülkelerin bilgiye eşit şekilde erişmesi ile bir nebze mümkün olabilecektir. Bugün bilgiye erişimin en önemli aracı ise internettir. İnternet, ülkelerin şeffaflaşması yolunda da önemli bir araçtır. Şeffaflık, gelişen demokrasi de demektir.

Türkiye, insanlığın huzuru yolunda, en azından kültür coğrafyasında, “mekânın sahibi geldi” demelidir. İnsanlığın huzuru yolunda ana özne, yine insandır. İnsanın sefaletten fakirliğe, fakirlikten refaha ulaştırılması ve bunlarla beraber, eğitimi ile bir tebaa olmaktan, sağlıklı muhakeme yapabilen bireyler haline dönüştürülmesi önemlidir. Bunun için Türkiye’nin kültür havzasında atması gereken önemli adımlar şunlar olabilir:

-Temiz su

-Ucuz enerji

-Gıda güvenliği

-Erişilebilir internet

-Uzaktan ve yerinde eğitim

-Demokrasi deneyimlerinin aktarılması

-Kamu yönetimi ve güvenliği deneyimlerinin aktarılması

-Ülkelere doğalarına uygun sanayileştirme

-Bilimsel iş birliği

-Teknolojik iş birliği

-Fikri mülkiyet bölgesi tasarımı ile dünya patent engellerinin kaldırılarak bölgesel fikri mülkiyet iş birliği

-Ekonomik bölge tasarımı ile havza içi rahat pazar erişimi

Türkiye Cumhuriyeti elbette bugün de bu havzada çalışmalar yapmaktadır. Ancak bu çalışmaların çok daha geniş bir temele taşınması gerekliliği bu başlıklardan görülebilecektir. Ayrıca bu çalışmaların küçük bütçelerle etki oluşturmayan çalışmalardan büyük etki oluşturacak çalışmalara evrilmesi gerekmektedir.

Günümüzün savaşları, sessiz ve hissettirmeden cereyan etmektedir. Günümüzün işgalleri, ayağını basmadan manda yöntemleri ile yapılmaktadır.

Görmek gerekir ki, günümüzün İ’lây-ı Kelimetullah ülküsü de, Turan ülküsü de benzer şekilde, bir haritada coğrafi bir ilanı bir ülke sınırı içerisinde göstermeden gerçekleşebilecektir. Bundaki “muvaffakiyet için en hakiki mürşit bilimdir, fendir.”

“Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan; vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir” vecizesinde denilen de benzer şekilde yorumlanmalıdır. Vatan, büyük ve müebbet ülke ise, bunu bugünden görmeli, bugünden, herhangi bir dernek, vakıf vb. uzantı kullanmadan, bizzat Türkiye Cumhuriyeti Devleti eliyle havza geliştirilmelidir. Bu bölgeler, insanlığın huzurunu önemsemeyen emperyallerin etki alanı olmaktan kurtarılarak refah ile insan olma şerefine eriştirilmeli, insanlığın huzuru yolunda biz Türklerin yanında olan birer güç noktası haline getirilmelidir.