10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” kabul edildiğinden beri her yıl “İnsan Hakları” Günü olarak kutlanan 10 Aralık’ta; biz kutlama değil, aksine yapılan hak ihlallerini teker teker göz önüne sermeyi tercih ediyoruz. Zira gayri meşru gerekçelerle vatanlarında halksız bırakılmaya çalışılan Filistinlilerin dışında bu yıla kadar BM’nin birçok hak mahrumiyetine karşı sessizliği ile ünlü olduğunu bilmekle kalmıyor, bu konuda yazıyoruz, duyuruyoruz ki biraz vicdanı olan varsa nasiplensin, kendi üstüne düşeni yapsın diye!

“Sessizlik” derken; UAD’nin soykırım olarak kabul ettiği Srebrenitsa’yı, Hocalı Katliamı’nı, Azerbaycan’ın Ağdam Şehrine Ermenilerin yaptığı vahşeti, Rumlar tarafından katledilen Mora Türklerini, Kırım’a Sovyet Yönetimi tarafından yapılan zulmü, Ömer Muhtar’ı, Yunanistan’da Türk’üm dediği için kaza süsü verilerek şehit edilen Sadık Ahmet’i, ASALA’nın şehit ettiği Türk diplomatları, Rum terör örgütü EOKA’nın şehit ettiği Nihat İlhan’ın eşini ve çocuklarını, Kerkük Katliamı’nı, Fransızlar tarafından katledilen binlerce Cezayirliyi, Filistin’de İsrail tarafından anne karnındayken yaşam hakkı tanınmayan çocukları, Myanmar Hükümeti tarafından Müslüman halka yapılan Arakan Soykırımını, PKK’nın dağa kaçırdığı çocukları için nöbet tutan anneleri, ABD ve Rusya’nın Suriye’yi parçalama politikasını, halen devam eden Çin’in Uygur Türkü kardeşlerimize yaptıkları soykırımı kastediyoruz! Zorla kürtaj, zorunlu kısırlaştırma, zorunlu doğum kontrolü, tecavüz, işkence, beyin yıkama, zorla evlendirme ve cinayet yoluyla yaptıkları kültürel soykırıma BM ne yapabilmektedir? UCM soruşturma açmak için neyi beklemektedir?

MHP Genel Başkanı Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin; “İnsan haklarını sözde değil özde ve samimiyetle savunan ülke Türkiye’dir. Batılı ülkeler insani değerlerin siyasetini ve ticaretini yaparken Türkiye, vicdan seferberliğiyle yardım yolu gözleyenlere koşmaktadır.” Derken dünya devletlerinin, uluslararası kuruluşların ve örgütlerin bu sessizliğini kastetmektedir.

İnsanlık emarelerini kaybetmiş milletlerin arşivlerine bakıldığında kara bir listeden başka bir şey göremiyoruz. Kur’an-ı Kerim’in dört temel esasından biri olan adaletin olmadığı bir dünya düzeninde hiçbir şeyin anlamının olmadığını idrak ediyoruz. “İstiklal, istikbal, hürriyet her şey adaletle kaimdir.” Diyen Gazi Paşamız gibi illaki adalet diyoruz. Selametten Murat Nedir? Adalettir. Aleme Adalet Ne Vakit Hakim Olur? Kudüs’e sancağımızı diktiğimizde, al bayrağı tüm TURAN İllerinde dalgalandırdığımızda, hiçbir masumun zalimden zulüm görmediği bir dünya yarattığımızda, 21.yy’ın haçlı zihniyetine karşı ecdadımızın tarihte durduğu yerde durmaya devam etmekle!

Yazımı bizlere marşımızı, şerefimizin nişanesini armağan eden Mehmet Akif Ersoy’un dizleriyle bitirmek istiyorum;

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

 “Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar? Hakkı savunmak, bir bakıma Hak yolunda gitmektir zannımca. Selam olsun o yolda olup da haksızlığı duyuranlara! Selam olsun mazlumun yanında duran Alperenlere! O yol ne kutlu yoldur, ne şerefli yoldur!