Geçtiğimiz hafta Kerimcan isimli bir şov insanının internete paylaşımları oldukça ses getirdi. Utanç verici ama gerçek, adam uçak tuvaletindeki müstehcen ve uygunsuz videosunu İnstagram üzerinden paylaştı. Her ne kadar gelen tepkiler üzerine paylaşımı silmiş olsa da tepkiler çığ gibi büyüdü. Vatandaş her ne kadar geri adım atıp bunun yanlışlıkla konmuş olduğunu söylemiş olsa da olayın ciddiyeti inandırıcılığını ortadan kaldırdı. Yakında da bir albümü çıkarsa olay reklam kokacak, hiç inandırıcılığı kalmayacaktır.

Bu kişi hakkında savcılıklara “Hayâsızca Hakaretlerde Bulunma”, “Müstehcenlik”, “Cinsel Taciz” ve “Cinsel İstismar” gibi suçlarla 14 yıla varan cezalara ulaşan suç duyuruları yapıldı. Vatandaş elbette yargılanıp cezasını alacaktır. Çocukların dahi takip ettiği bir kişinin bu şekilde bir paylaşımı bilinçli yapması esasında cinsel tacizdir. Çünkü onu takip edenler onun çıplak görüntülerini görmek için takip etmiyorlar. Bunun internette olması ve bir kişiye değil genele yapılmış olması, niteliğini değiştirmez. Umarız mahkeme bu konuda sağlam bir karar ile sağlam bir içtihat oluşturabilir.

Bu konuda diğer yandan BTK’ya da şikâyetler yapılıyor, ancak videonun kaldırılmasından önce hesap durdurulamadı. Dikkat edilirse bu gibi bir olayda dahi internet içeriklerinden kaynaklı tehditlere karşı ne kadar açık olduğumuz ortada. Yönetimi bizde olmayan sitelerde konumlanmış hesaplara müdahale imkânı sınırlı ve yavaş. Bundan önce Ukrayna’da turuncu devrim ismiyle anılan olaylarda “Meydana git, turuncu giy” şeklinde gelen kısa mesajlar, Arap baharında Twitter’ın kullanılması, organize edilmiş kargaşa ortamlarında sosyal medyanın yoğun şekilde kullanıldığı örnekler oldu. Bulunduğumuz dönemde Türkiye’de de hedeflenen baharlar düşünüldüğünde riskler fazla. Bu noktada hukukun geriden geldiğini belirtmekte de fayda var. Uluslararası suç kapsamına giren, paylaşanın çoğunlukla yurt dışında olabildiği durumda paylaşanın kim olduğu ve paylaşımın kaldırılması ile ilgili ciddi bir uluslararası hukuksal iş birliği gerekiyor. Ancak bugün dahi dünya genelinde bu konuda yeterli kanunlar yapılabilmiş değil. Bu nedenle başımızın çaresine bakmak durumundayız. Kurumlarımızın bu noktadaki etkinliğini anayasaya uygun olmak üzere gecikmeden artırabilmesi önemlidir. Sosyal medya hesaplarının engellenmesi isteklerine belirtilen süre içinde cevap alınamayan durumlarda bu medyalara uygulanabilecek güçlü tedbirler planlanmalı ve sosyal medya şirketlerine bildirilmeli. Bugün Twitter için hız rekoru 4 saatte 1 milyon beğenme. Bu kadar hızlı akan bilgi ortamında tepki hızı da bir o kadar önemli.

Elbette bunların tamamı yine de yeterli olmayacaktır. Ben kitlelerin aklının, kitlelerin psikolojisinden daha güçlü olduğuna inanıyorum. Gezi olaylarında olayın özünü kavrayanların katılmamış ya da hızlıca geri çekilmiş olmaları kitle aklına örnektir. Zaten “millet aklı” dediğimiz bu değil miydi? Bu noktada milletin aklı ve sağduyusu önemlidir ve ülkemiz için güçlü bir dayanaktır.

Şunu da belirtmem lazım, internette yayılan haber, foto ve videoların öncelikle gerçekliği sorgulanmalıdır. Bunları paylaşırken de bu sorumlulukla hareket edilmelidir. Zira onlarca sosyal medya yayılımında görüyoruz ki, aslında fotoğraflar yıllar önceden ya da dünyanın çok başka bir köşesindeki başka bir olaydan alınmış oluyor. Bunların doğrulanabileceği yöntemler de mevcut ve belki başka bir yazıda irdelemek mümkün olabilir. Elbette yayılan bilginin gerçek gerçek olduğu durumlar da olabilir. Durum her ne olursa olsun, ülkenin bütünsel faydası ve itidal noktasında, yöneticilere, sanatçılara, siyasetçilere, bilim adamlarına, gazetecilere, sivil toplum liderlerine ve benzeri kişilere oldukça önemli görev düşmektedir.