Bir süredir internet tabanlı televizyonların (Netflix, Puhu, Blu gibi platformlar) içerikleri ile ilgili eleştiriler artarak devam ediyordu. Bunlar da yersiz eleştiriler değildi. Özellikle yurt dışı kaynaklı olan platformlarda, çocuklar ve hatta büyüklerde oldukça olumsuz etki bırakacak unsurlar da yer alıyor. Örneğin, çizgi filmlerde öpüştürülen kız çocukları, bu platforma özel hazırlanmış birçok yayında sanki dünyanın kadın ve erkek eşcinselliğiyle dolu olduğu algısını oluşturan eşcinsel karakterler bunlardan birkaç örnek.

Bunun yanında, yine bu platformlarda yayınlanan dizilerde toplumlar aleyhine bir furya da var. İslam karşıtlığını normalleştiren ve hatta körükleyen diziler, uzayda yaşam arayışının konu edildiği bir dizide en ilgisiz yerlere sokuşturulan Ermeniler ile ilgili soykırım iddiaları, başka bir dizide FETÖ’nün legalleştirilmesi çabaları, başka dizilerde Türklere karşı terörist yaftası, etnik ayrımcılık ve diğerleri.

İnternet özgürdür. Bize öğretilen de şu; her özgürlük de başkalarının özgürlüğü ile sınırlıdır. Yurt dışına bir Türk olarak çıktığımızda İslam ve Türk karşıtlığına maruz kalacaksak, çocuklarımız özgürce gelişecek bir bilinç yerine, yönlendirilmiş algı operasyonları ile kültürel başkalaşıma, yozlaşmaya ve çürümeye sevk ediliyorsa, internetin özgürlüğünün bir sınırı olmalıdır.

Sadece biz böyle düşünmüyoruz. Geçtiğimiz yıl içinde AB, medya mevzuatındaki değişiklikle, isteğe bağlı ve internet yayınlarını da denetim kapsamına almıştı. Türkiye’de de 1 Ağustos itibarıyla, internet radyo ve televizyonları ile isteğe bağlı yayın platformlarının RTÜK kapsamında ele alınması için bir mevzuat yayınlandı. Bu mevzuat, muhalif yaygaranın etkisi ile tam anlaşılamasa da biz doğruya doğru, yanlışa yanlış demek durumundayız.

Bu mevzuata göre, internetteki sesli ve görsel yayın kuruluşları da RTÜK’e başvurarak, mevzuata tabi olarak, ücreti karşılığı lisans ve iletim izni almak durumundalar. Bu mevzuatın getirdiği önemli iki etki var. Birincisi muhataplık ve denetim. Bu mevzuat sayesinde hangi devlette kurulmuş olurlarsa olsunlar, bu topraklarda işlenen kanunsuzluklara karşı bir muhatap bulunmuş olacak. Diğer başlık ise vergi. Türkiye’de kurulmuş, isteğe bağlı yayın platformları ile olağan TV ve radyolar tüm gelirlerinden vergi verirken, yurt dışında kurulmuşların vergisiz para kazanmalarının önüne geçilmiş oluyor.

Bu mevzuat ile ilgili yanlış bilinen bir konu, YouTube gibi platformların da bu kapsamda olduğu. Bireysel iletişim hizmetleri, radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerini internet ortamından iletmeye özgülenmemiş platformlar bu düzenlemenin dışında tutuluyor. Yani Cem Yılmaz, üstü çıplak şekilde Zeki Müren dinlerken, rakı ve sigara tüketebilir ve video çekerek bunu paylaşabilir, sıkıntı yok.

Bu mevzuatın AB’deki mevzuattan eksik kalan yönleri de var. AB mevzuatında bu platformlara %30 oranında Avrupa içeriği koyma ve Avrupa içeriğine yatırım zorunluluğu getirilmişti. Bizdeki mevzuat tek bir akıllı televizyon üzerinden ailedeki hem büyük hem küçüklerin bu platformları kullandığını göz ardı etmiş görünüyor. Ebeveyn için bu platformlar, kişisel özgürlüklerini kullanabilecekleri, isteğe bağlı gibi görünse de (ki bence de böyle olmalı), çocuklar için olağan televizyondan farksız. Hâlbuki yaşa göre bir kilit mekanizması, çocukların izleyebileceği içeriklere beyaz liste ile izin verirken kalanına girmelerini engelleyecek uygulama özelliklerinin zorunlu olması ailelerin işine yarardı. Türkiye’deki bu mevzuat, AB mevzuatındaki gibi kullanıcıların içeriklerle ilgili raporlama ve etiketleme yapmasına izin vermediği gibi, bu platformların uygulamalarına, siz işteyken çocuklarınızın ne izlediğini belirleme ve denetleme yöntemini de getirmiyor.

Konvansiyonel yazılı ve görsel medya değişim içerisinde ve internet, ana taşıyıcı olarak güçlü şekilde öne çıkıyor. İnternet, vatandaşların kendilerini özgürce ifade etmelerini sağlayacak bir platform olarak, ülkeler için bir emniyet sübabı rolü de görüyor. Türkiye’de internet kullanan belki de ilk kişilerden birisi olarak, bu özgürlüğün “yapsınlar, geçsinler” sınırsızlığında uygulanmasının getireceği sıkıntıları da hissediyorum. Buna ilişkin çıkarılan bu mevzuatın, dünya normlarında tutulmasının da önemli olduğunu düşünüyorum. Kantarın topuzunun kaçmaması dileklerimle.