İparhan, Anargül ve Kelbecerli kadınlar (Efsaneler ve gerçekler)

Abone Ol

Dillere destan olan ‘’Dilşad Hatun’’ adıyla da tanınan ‘’İparhan’’ ın Uygur kültüründe kendine has bir yeri vardır. Hatta İparhan ismi Uygurlar tarafından günümüzde de yaşatılmakta olup, hatırası nesilden nesle aktarılmaktadır. İparhan demek aynı zamanda Tük kadınının sembolü demektir. Bugün İparhanlar Türk dünyasının her bir noktasında bulunmaktadır. İparhanları anlamamız veya hatırlamamız için Uygur Türklerinin hikâyelerine göz atalım.

‘Çin hanedanı 1760 yıllarında Doğu Türkistan’ın Aksu Uçturpan bölgesine baskın yapıp güzelliği dillere destan olan Uygur Türklerinin Sultanı İparhan, Çinliler tarafından zorla rehin alınıyor ve kendisine kocasının da Pekin’e getirileceği sözü verilerek Pekin’e götürülüyor fakat İparhan daha Pekin yolunda iken kocası Çinliler tarafından tuzağa düşürülüp katlediliyor. Eşinin Çinliler tarafından katledildiğinden haberi olmayan ve Pekin’e ulaşmış, günler geçmesine rağmen eşinin Pekin’e getirilmediğini gören İparhan kandırıldığını anlamıştır. İparhan ile evlenmeyi düşünen Çin İmparatoru’nun diğer amacı Türklerin üzerinde de hükümranlığını sağlamaktı. İparhan Sultanın gitme sebebi ise Çin ordusunun Türk toprağından çıkmasını temin etmekle beraber, imparatoru öldürmek istemesidir. Saraya getirilen İparhan herkesin eğildiği sırada İmparator karşında eğilmediğinin şaşkınlığını yaşayanlara ‘’Biz yalnız Allah’a secde ederiz. Müslüman olduğumu unuttunuz mu?’’ cevabını vermektedir. Çin İmparatoru’nun evlenme teklifini geri çeviren Dilşad Hatun kendisine dokunduğu hâlde intihar edeceğini bildirmiştir. İffet ve namusunu her adımda koruyan Uygur Sultanı sarayda İmparator’un annesi tarafından öldürülmüştür’’.

***

‘‘Hâkim Ubeydullah ve Çin hanedanının asker başı olan Su Çing ile iş birliği içerisinde bulunarak Uygurlara karşı katliamlar ve soygunlar gerçekleştirmiş, dahası Uygur kadınlarına tecavüz etmişlerdir. Bu zorbalıklardan dolayı Uçturpan halkı canlarından bezmiş, Uygurlar gönül rahatlığıyla dışarıya bile çıkamamaktadır. Çin askerleri gördüğü her kadına saldırarak tecavüz etmekte, “Saray Eğlencesi” adı altında kadınları zorla saraya götürmekte ve haftalarca orada rehin tutmaktadır. Gururu yer ile bir olan sayısız Uygur erkeği bu yaşananları kendilerine yediremediğinden dolayı intihar etmeye başlamıştır.

Bir dericinin kızı Anargül de bu zulme başkaldırıp savaş veren isimlerdendir. Anargül’le beraber 7 kız bir araya gelip dağlara sığınarak savaş vermişler. Kahraman kızlar beklenmedik anlarda düşman ordusuna verdiği ani darbelerle halk arasında efsane hâline gelmiştir. Teslim olmaları için üzerine gelen askerlerle karşı savaşmaktan asla vazgeçmeyen bu yedi kız savaşarak kayalara doğru ilerliyorlar. Yorgunluk, susuzluk ve açlık yetmezmiş gibi bir de ağır yaralanıyorlar. Ama düşmana teslim olma niyetleri asla yok. Sadece bir yolları kalmıştır. Kahramanlık, cesurluk yansıyan gözlerini birbirleriyle son kez buluşturan kızlar kendilerini kayadan aşağıya atıyorlar. Kısa olarak ‘‘Yedi bahadır Uygur kızın’’ hikâyesi budur. ’’

***

Birinci Karabağ Savaşı yılları… 1993 yılında Azerbaycan’ın Kelbecer ili Ermeniler tarafından işgal edilmiş. İşgal altında kalan sivil insanlar katledilmiş, işkenceler görmüştür. Şaşkınlık ve panik içinde olan insanlar canını kurtarmak için Kelbecer’i terk etmeye başlamış. Yollarda Ermeniler tarafından yakalananlar kurşuna dizilmekte, esir alınmakta… Sisler arasında kafilesini kaybedip bulunmayan, oradan oraya koşturan insanlar... Bir gurup Kelbecerli kadın Ermeni askerlerinden kaçarak kayalara sığınıyor. Peşinden gelen askerlere teslim olmamak için el ele tutuşan Kelbecerli kadınlar ‘‘gâvura teslim olup namusumuz lekelemektense ölüm daha güzeldir ’’ deyip yalçın kayalardan kendilerini aşağıya bırakırlar.

Doğu Türkistanlısı, Kuzey ve Güney Azerbaycanlısı, Kırımlısı, Türkistanlısı, Balkanlısı… Fark etmeksizin yaşanmış olan bu gerçek hikâyeler, günümüzde de Türk kadınının ruhunun bir parçası olarak aramızda yaşamaktadır.

Ruhları şâd olsun!