Anayasa’nın 24. ve 41. maddesinde yapılacak olan başörtüsü ve aile birliğini güvence altına alan anayasa değişikliği teklifi TBMM’ye sunuldu. Mecliste grubu bulunan siyasi partiler başta olmak üzere, tüm siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarının bu değişikliğe yönelik tavrı 2023 seçimlerinde belirleyici faktörler arasında yer alacak.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü ile ilgili kanun teklifi sunacaklarını açıklamasının ardından başlayan süreç, AK Parti ve MHP’nin bu konuyu anayasal güvence altına alma girişimiyle bir üst perdeye taşınmıştı. CHP’nin gelişigüzel hazırladığı ve bir paragraftan oluşan kanun teklifi ise CHP’ye yakın yayın organlarında eleştiri konusu olmuştu. CHP’nin başörtüsü konusundaki samimiyet sınavı orada başladı.

 6’lı masada derin görüş ayrılıklarına yol açan anayasa değişikliği teklifinin odağında Kemal Kılıçdaroğlu yer aldı. “Şimdi zamanı mıydı?”, “dikkatleri dağıttın”, “bizimle istişare edilmedi” gibi eleştiriler üzerinden suçlandı.

Bir de referandum yapılırsa, işte o zaman seyret tantanayı!

 Bu konudaki ilk resmi açıklama İP’ten geldi. İP Sözcüsü Kürşad Zorlu, “GİK’te iki hususun altı çizildi. Bu metinde riskli gördüğümüz, ileride problem yaratacağını düşündüğümüz bazı temel hususlar, ifadeler var. Bunların değiştirilmesi gerekmektedir. GİK’ten çıkan birinci eğilim, ortak görüş budur. GİK’te çoğunluğun eğilimi olumlu bir kanaat içerisinde olduğumuz ve evet yönündedir. Anayasa değişikliklerinde gizli oylama olması nedeniyle burada bağlayıcı bir karar, grup kararı alamıyoruz” dedi.

 Teklif metninde değiştirilmesini düşündükleri yerlerin olduğunu, tamamının değil ama çoğunluğun olumlu düşündüğünü, grup kararı alamadıklarını alt alta topladığınız da ortaya bir kurnazlığın çıktığını görüyorsunuz.

Kamuoyunda “hayır” diyen taraf olmamak için çoğunluğun olumlu düşündüğünü söylüyor, teklif metninde değişiklik yapılmasını isterlerken teklife kapalı olduklarını vurguluyor, grup kararı alamıyoruz derken de yapılacak oylamanın anayasa değişikliği yeter sayısına ulaşmaması hâlinde sorumluluk kabul etmeyeceklerinin zeminini oluşturuyorlar. Yani yapılacak değişikliğe hem “varız” hem de “yokuz” diyorlar.

İP Başkanı Meral Akşener çıkıp net bir şekilde “sonuna kadar destekliyoruz” demiyor, diyemiyor.

CHP ise içine düştüğü açmazdan bir türlü çıkamıyor. Kendilerinin de çok arzuladığı başörtüsü anayasa değişikliği teklifine “evet” dememek için kılıf üstüne kılıf uyduruyorlar. Aile birliğinin korunmasına yönelik değişikliği sakıncalı buldukları söylemlerinin ardından şimdi de 6 yaşında bir çocuğun cinsel istismara uğraması ile ilgili skandalın gündemde tutulmasını istediklerini söylüyorlar.

 Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu konu şu anda aciliyeti olan bir konu değil. AKP’nin yaklaşımı iyi niyetli de değil. Bu yüzden meselenin hem hukuki hem de siyasi boyutlarını gündeme almamız gerekiyor” diyerek konuyu geçiştiriyor ve parti hukukçularının kendisine rapor hazırlaması gerektiğini söylüyor. Raporun, önce MYK’da sonra da Parti Meclisinde değerlendirildikten sonra karar vereceklerini belirtiyor.

Hâlbuki 6 yaşındaki çocuğun istismar edilmesinin üzerine gidilmesi ne kadar elzem ise, aile birliğini koruyan yasanın çıkması da bir o kadar elzem ve acildir.

 “Aile, kadın ve erkekten oluşur” ibaresinin Anayasa’mıza girmesini sakıncalı görenlerin, 6 yaşında cinsel istismara maruz kalmış bir çocuğun hakkını, hukukunu savunmasının samimi olduğunu kim söyleyebilir?

 Birini korurken diğerini görmezden gelmenin doğru bir yaklaşım olduğunu kim iddia edebilir?

 Kadın, kız veya erkek çocukların istismara uğramamasının, aile birliğini korumaktan geçtiğini unutmamak gerekir. Aile biterse; gelecek biter, umutlar biter, millimanevi değerler biter ve nihayet millet ve devlet biter!

Yasalar, sadece sınırları çizer. LGBT özgürlük, kılık-kıyafet baskısı da laiklik değildir. Özgürlüğün sınırı başka bir özgürlüğün sınırında biter. Bu sınırları korumak, aile birliğini güvence altına almak da devletin ve Gazi Meclisin asli görevidir.

 Bu görevden kaçanlar eninde sonunda ama mutlaka hesabını verir!