Çok fazla gündeme gelmedi ancak geçtiğimiz ayın sonunda küresel siyaseti etkileyecek boyutta önemli bir gelişme yaşandı. 24 Mart’ta Suudi Arabistan’dan başladığı bölge turu kapsamında Türkiye’yi de ziyaret eden Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Vang Yi, Ankara’dan sonra Tahran’a geçti ve burada önemli bir anlaşmaya imza attı. İran Dışişleri Bakanı Zarif ile görüşen Dışişleri Bakanı Yi, iki ülke arasında “kapsamlı stratejik ortaklık” adı verilen ve 25 yıl yürürlükte kalacak kritik bir anlaşmayı imzaladı.

Anlaşma, iki ülke arasındaki ilişkilerin hemen her boyutta derinleştirilmesini öngörüyor. Siyasetten kültüre, savunmadan bölgesel ve uluslararası konulara kadar birçok konuda iş birliğinin arttırılmasına dair hükümler içeren anlaşma esasen 2016’dan beri gündemdeydi. Şubat 2020’de somutlaşan anlaşma, 27 Mart’ta atılan imzaların ardından iki ülke arasında stratejik ortaklık statüsünün resmileştirilmesi anlamına geliyor.

Anlaşma, iki ülkenin de diğer ülkelere nazaran üstün olduğu konularda diğerine destek vereceği şeklinde özetlenebilir. Örneğin, ucuz ve ön şartsız kredi vermekte IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlara kıyasla çok daha bonkör ve kolaycı davranan Çin’in bankacılık, iletişim ve ulaşım gibi sektörlerde İran’da 400 milyar dolarlık yatırım yapması, hidrokarbon zengini olan İran’ın Çin’e indirimli fiyattan petrol satması öngörülüyor.

Böylelikle, enerji kaynağı ihtiyacı olan Çin’in İran’dan ucuz petrol temin etmesinin ve yaptırımlardan dolayı mali kaynak kıtlığı çeken İran’ın da Çin’den finansman sağlamasının yolu açılmış oluyor. Bir diğer ifadeyle, Çin artan enerji ihtiyacını karşılamak için İran’a, İran da ekonomik güçlüklerden kurtulmak için Çin’e el açıyor.

İki ülke arasında karşılıklı bağımlılığın artacağını şimdiden söylemek mümkün. Zira anlaşmanın öngördüğü önemli bir husus ise İran’ın Çin tarafından 2013’ten bu yana gündemde olan Kuşak ve Yol Projesi’ne destek vereceğini taahhüt altına almış olması. Bu, İran’ın Asya-Avrasya bölgesinde artan Çin nüfuzuna itiraz etmeyeceğini, tam aksine buna katkı sağlayacağı anlamına geliyor. Kuşak ve Yol Projesi ile Asya ülkelerine ucuz krediler veren Çin’in, bu ülkeleri kendi etki alanı altına aldığı ve bu yolla onları kendisine finansal ve siyasi açıdan bağımlı hâle getirdiği söylemi dikkate alınırsa, Çin’in İran’ı da bu kategoriye sokmak istediğini iddia etmek yanlış olmaz.

İran bu anlaşmayı imzalarken, ABD tarafından çevrelenme politikasından kurtulmak için stratejik bir adım attığını düşünüyor olabilir. Yeni ABD Başkanı’nın İran’la nasıl geçineceği henüz netleşmiş değilken İran’ın misilleme yaparcasına Çin ile 25 yıllık kapsamlı bir anlaşma yapması, Tahran’ın ABD karşısında elini güçlendirmek istemesinden kaynaklanıyor olabilir. Ancak, ABD yönetiminin Çin’i çevreleme stratejisi devam ettiği sürece İran ile Çin’in yakınlaşması, İran’ın ABD tarafından daha sert bir tutumla karşılaşması sonucunu da doğurabilir. Sonucu ne olursa olsun, İran’ın ABD’nin küresel rakibi olan Çin’le stratejik ortaklık kurması, İran-ABD ilişkilerinin çok ötesinde etki doğurabilecek bir gelişme olarak değerlendirilmelidir.

ABD-Çin rekabetinin Asya-Pasifik bölgesi ile sınırlı olmadığını bir kez daha teyit eden bu gelişme, dünyanın tek kutuplu olmaktan giderek uzaklaştığını da gösteriyor. Artık, siyasi ve ekonomik gücü giderek artan Çin, Afrika’dan Doğu Asya’ya kadar birçok ülkede kendisine bağımlı hâle getirdiği ülkeler üzerinden nüfuz alanını genişletiyor.

İran’ın da söz konusu anlaşma ile bu ülkelerden birisi oluyor olması, ABD-Çin arasındaki çekişmenin Orta Doğu’ya da sıçradığını gösteriyor. Bölge ülkelerinin bu gelişmeye nasıl tepki vereceği, anlaşmanın bölgesel ve küresel seviyede nasıl bir etki bırakacağının da temel belirleyicilerinden olacak.