İRAN’da petrol fiyatının artması gerekçesiyle halkın sokağa inmesi, ülkenin siyasî geleceğini ve rejimin devam edip edemeyeceğini tekrar gündeme taşıdı. Söz konusu İran olunca, ABD başta olmak üzere birçok ülke, İran’da yaşananları yakından takip etti. ABD’nin yanı sıra Avrupa’daki birçok ülke, bu protesto dalgasının rejimi ne derece yıpratacağını gözlemlemek için Tahran’a dikkat kesildi. Her ne kadar eylemlerin temel sebebi ekonomik durum olsa da İran’ın nükleer anlaşması, ABD ile ilişkileri gibi İran ekonomisinin ötesine geçen konularda ahkâm kesilmeye başlandı.

Öncelikle hatırlatmak gerekir ki, neredeyse tam iki yıl önce enflasyon ve işsizlik gerekçeleriyle yine buna benzer gösteriler baş göstermişti. 28 Aralık 2017’de ülkenin en büyük ikinci şehri Meşhed’de başlayan protesto gösterileri kısa sürede İran’ın diğer şehirlerine yayılmıştı. Belli bir kişi ya da örgüt tarafından düzenlenmeyen gösterileri, daha önce İran’da yaşanan gösterilerden ayıran temel husus, eylemlerin öğrenciler ya da insan hakları aktivistleri gibi kesimler tarafından değil, ekonomik sıkıntılardan şikâyetçi olan sıradan insanlar tarafından başlatılmış olmasıydı. 2009’daki protestolar seçime hile karıştırılması gibi siyasî gerekçelere dayanmışken, bu gösterilerin ortaya çıkışında hayat pahalılığı en başta gelen gerekçe olmuştu. 2009’a kıyasla daha zayıf ve kısa süreli olan tepkiler, ABD Başkanı Trump tarafından açıkça desteklenmişti. İsrail ve Almanya’dan da rejim karşıtı açıklamalar gelmiş, Rusya ise rejimden yana tavır almıştı.

Son günlerde yaşanan protestoların da bir önceki protesto dalgasında olduğu üzere, hayat pahalılığı tarafından tetiklendiği anlaşılıyor. Petrol fiyatında yüzde 300’lük bir artış yaşanmasının, halkın tepkisine sebep olduğu kolayca görülüyor. Ne var ki, Şubat 2020’de İran’ın sandık başına gideceği gerçeğini göz ardı etmemek lazım. İran’da seçimlerin yaklaşık dört ay sonra yapılacak olması, bu hareketlenmenin seçimlerle bir ilgisi olup olmadığının sorgulanmasını gerektiriyor. Demokratik ifadenin, rejimi korumak gerekçesiyle mümkün olduğunca baskılandığı bir ülkede, yönetimden rahatsızlığın dile getirilebileceği tek ortamın seçimler olması ve seçimlerin de yaklaşıyor olması, halkın sokağa çıkmasında muhakkak etki sahibi olmuştur. Dolayısıyla, İran’daki gösterilerin sadece petrol fiyatı ile açıklanması pek de mümkün görünmüyor. Üstelik, fiyatın üçe katlamasıyla benzinin litresini 1,5 liraya yükseldiği İran, dünyada petrol fiyatlarının en düşük olduğu ülkelerin başında geliyor.

İran rejimi, bu gösterilerin arkasında yabancı güçler olduğunu savunarak daha önceki tavrını yineledi. ABD ile birçok anlaşmazlık yaşayan İran için, bu tür gösterilerden dolayı ABD’yi suçlamak hem kolay hem de faydalı. Çünkü “ABD” ile “Rejim” arasında bir tercihe zorlandığında İran halkının çoğunluğunun rejimden yana tavır aldığı, ABD’nin iş birlikçisi gibi görünmekten kaçınıldığı bir gerçek. Dolayısıyla, hareketlenmenin ardında ABD’nin var olduğunu savunmak, halkın gösterilere olan desteğinin de kırılması anlamına geliyor. Ayrıca rejim, önce fiyatları arttırıp sonra elde edilen gelirin vatandaşla paylaşılacağını açıklayarak, seçim öncesinde ölümü gösterip sıtmaya razı etmiş oldu.

Kısa süre zarfında dalgalanıp durulan İran’da, yine protestolar rejimi sarsacak boyuta ulaşmadan sonlandırıldı. Yaklaşık bir hafta devam eden gerginliğin faturasını ise gösteriler esnasında hayatını kaybeden 100’den fazla kişi başta olmak üzere tüm İran halkı ödedi.