Dışişleri Bakanlığının, İran’ın Ankara Büyükelçisi’ni geçtiğimiz gün Bakanlığa çağırdığı duyuruldu. Bunun gerekçesinin, İran’ın Bağdat Büyükelçisi Mescidi tarafından verilen bir mülakat olduğu, mülakatta İranlı Büyükelçi’nin Türkiye’nin PKK karşısında yürüttüğü mücadeleye ilişkin yersiz eleştirileri dile getirdiği öğrenildi. İranlı Büyükelçi, İran’ın Irak sınırları içerisinde PKK’ya karşı yürütülen TSK operasyonlarından rahatsızlık duyduğunu ifşa etmiş oldu. Anlaşılan İran, Türkiye’nin PKK terörüyle yürüttüğü mücadeleyi “Irak’ın egemenliği” gibi süslü gerekçelerle sabote etmek ihtiyacı hissediyor.

Elbette yetkili makamlar, bu hadsizlik karşısında gereken tepkiyi vakit kaybetmeden gösterdi. Dışişleri Bakanlığı, “Irak’ın egemenliğini ihlal etmekle itham eden açıklamaların kuvvetli ifadelerle reddedildiğini ve Türkiye’nin operasyonlarının esasen Irak’ın istikrarı, güvenliği ve egemenliğini hedef alan PKK unsurlarına yönelik terörle mücadele kapsamında icra edildiğinin Irak makamları dâhil herkes tarafından bilindiğini” Bakanlığa çağrılan Ankara Büyükelçisi aracılığıyla Tahran’a iletti. Ayrıca, Tahran’a “Türkiye ile Irak arasında terör örgütü PKK'nın ortak tehdit olduğu yönünde anlayış birliğine varıldığı” mesajı gönderildi. Kısacası, Türkiye, Irak’ın egemenlik haklarına aykırı bir şekilde sınır ötesinde operasyon yapıldığı iddialarının temelsizliğini vurgulamakla kalmadı, İran’a haddini de bildirdi.

Her lafa başladıklarında “3 bin-5 bin yıllık devlet geleneği”nden bahsetmeyi alışkanlık edinmiş İranlı yetkililerin, Türkiye’nin Irak’ta yürüttüğü terörle mücadelenin Irak’ın bilgi ve izni hilafına yapılmayacağını bilmezler mi? Köklü devlet organları olan İran, Türkiye-Irak arasında terörle mücadele konusunda bir iş birliği yürütüldüğünden bihaber olabilir mi? Türkiye’nin PKK terörüne yönelik kararlı duruşunun bir büyükelçinin itham ve iftiraları ile sona erdirileceğini sanacak kadar gafil mi?

Elbette İran meselenin ne olduğunun ve bu şekilde eleştirilemeyecek kadar meşru olduğunun farkındadır. İran’ın asıl derdi, Türkiye’nin bölgesinde her geçen gün biraz daha öne çıkması ve kendisinin denklem dışına çıkabileceğini görmesidir. İran’ın Türkiye’ye karşı daha saldırgan davranmasının altında Azerbaycan’ın Karabağ zaferi ve Ankara-Bakü ilişkilerinin çelik gibi sağlam olması yatmaktadır.

Anayasasında dış politikanın hedeflerinden birinin “Yeryüzündeki bütün Müslümanların haklarını korumak” olduğunu yazan İran İslam Cumhuriyeti, söz konusu Türkler olduğunda her ne hikmetse dindaşlık dayanışmasını unutuyor ve hatta Ermenistan’dan yana olmaktan, Ermenileri desteklemekten ve PKK’lılara topraklarında barınma imkânı sunmaktan kendini alamıyor.

İran’ın, Ermenilerin 30 yıl boyunca işgal ettiği Azerbaycan toprakları için zerre kadar üzülmediğini, hatta İran’ın milli kahraman ilan ettiği Kasım Süleymani’nin Karabağ’ın Ermenistan eline düşmesi için Tahran’ın talimatı uyarınca çalıştığını, 44 gün savaşı boyunca da İran’dan askerî malzeme taşıyan tırların Ermenistan’ın yardımına koştuğunu, Azerbaycan zafer kazanıncaya kadar zımnen Erivan’ı desteklediğini ama zafer kesinleşince yarım ağızla Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü demeye başladığını unutmamak lazım.

Kendisi gibi Müslüman olan Azerbaycan Türklerinin toprakları Ermenistan’ın haksız, hukuksuz işgali altında zulüm görürken Ermenilere gık demeyen İran, ne oldu da şimdi Türkiye karşısında Irak’ın egemenliğinden, toprak bütünlüğünden bahsediyor? Belli ki İran, Azerbaycan’ın Türkiye’nin desteği ile Karabağ’a tekrar egemen olması ve bu süreçte “tek millet, iki devlet” vurgusunun güçlenmesinden, Güney Kafkasya’daki dostu Ermenistan’ın mevzi kaybetmesinden ciddi derecede rahatsız. Bu kuyruk acısının başka bir sebebi olmasa gerek.

İran’ın bölgede denklem dışına çıkıyor olması, Tahran’ın Türkiye’yi karşısına almasıyla giderilebilecek bir kayıp değil. İran bölgede Türkiye’nin hâkimiyetini kabullenmeden, İran’da yaşayan 30 milyonu aşkın İran Türkü’nün refah ve güvenliğini temin etmeden, PKK ve diğer terör örgütlerinden ve Ermenilerle yürüttüğü iş birliğinden uzaklaşmadıkça İran’ın Türkiye eleştirileri kuru gürültü olmaktan öteye geçemeyecek.