Mülteciler konusu hassas bir konu. Dünyanın bu konuda sınıfta kaldığını söylemiş olsak yanılmayız. Bölgesel savaş ve mülteci göçüyle birlikte bir takım sorunlar da gündeme gelmiş oldu. Suriye ve ardından patlak veren Ukrayna savaşı Batının çok da samimi olmadığını göz önüne sermiş oldu. İnsan dramlarını ve acının üzerinde edebiyat yapmaktan kaçınmayan ve evrensel insan hakları konusunda teraneler söyleyip, tavsiyelerde bulunan uluslararası örgütler ‘acının da rengi’ olduğunu ispatlamış sayılır. Bu konuda övünerek söylemeliyiz ki, Türkiye zulümden kurtulup kaçan insanlara ayırt etmeden ev sahipliği yaparak dünyaya ders vermiş oldu.

Elbette ki, mülteci krizi güvenlik zaafıyla beraber sosyal, ekonomik, politik ve kültürel adapte sorunları gibi konuların da ortaya çıkması istisna değildir. Bundan dolayı Batıda göçmen karşıtı siyasi aktörler daha çok rağbet görmeye ve sahne almaya başlamaları da sır değildir. Fransa’da yaklaşan seçimleri örnek gösterirsek, Fransa halkı Makron ve babasının kızı olan Le Penn arasında seçim yapmaya zorlanmış gibi veya başarısız bir mevcut başkanla ırkçı bir lider arasında, ‘beter’ ve ‘beterin beteri’ arasında sıkışmış gibi adeta. Hatta bazı konularda ise bu adayların bir biriyle farkı olmadığı da aşikârdır. 24 Nisan’da Fransa’da neler yaşanacağı ve nasıl sonuçlanacağı aslında şimdiden tahmin edilmesi zor değil. Biz yine de bölgemizde yaşananlara veya Doğu’ya dönelim. Basından da bildiğimiz üzere İran’da Afgan mültecilere yapılan işkence görüntüleri Afganistan’ın birçok şehirlerinde İran karşıtı gösterilere sebep oldu. Peki gerçekten bu gerilimin altında sadece mültecilere yapılan işkence mi yatmaktadır?

Afganistan’da iktidarı ele geçiren Taliban, uluslararası arenada ağırlıklı olarak Afganistan’ın resmi hükümeti olarak kabul görmemektedir. Uluslararası kamuoyunda Taliban iktidarının bakanları da Afganistan’ın temsilcileri olarak değil, bizatihi Taliban iktidarının temsilcileri olarak değerlendirilmektedirler.

İran ile Afganistan arasındaki gerginlik su götürmez bir gerçekliktir. İran ve Afganistan arasındaki gerginliğin mihver taşlarından biri mezhep uyuşmazlığıdır. Şiilik mezhebini keskin bir biçimde benimsemiş ve bu mezhebi ulusal birlik politikasının temeline oturtmuş olan İran yönetimi ile Sünnilik mezhebine aynı ölçüde katı şekilde bağlanmış olan Taliban yönetimi arasında doğal bir mezhepsel çatışma bulunmaktadır.

İran ile Afganistan arasındaki gerginliği doğuran diğer bir önemli mesele ise İran’ın, Afganistan’ı fars kimlikli bir memleket imajıyla çerçevelemeye çalışmış olmasıdır. Çoğunluğu Peştunların oluşturduğu Afganistan’daki etnik çeşitlilik, bu ülkenin herhangi bir etnik grubun baskınlığına dayanan ulusal yapı içerisinde varlık göstermesine engel teşkil edecek düzeyde yüksektir. Her ne kadar Afganistan’da Peştucanın ardından yaygın olarak kullanılan dillerden olan Darice bir Fars lehçesi ise de bu Afganistan’ı fars imajına bürüyebilmek noktasında yeterli olmamaktadır.

Öte yandan İran yönetiminin Afganistan üzerindeki etkinliği, Afganistan’ın içişlerine beyana dayalı veya fiili olarak müdahale noktasına ulaşabilmektedir. Tacik yönetiminin yerini Peştun kökenli Taliban yönetiminin almasının ardından İran, Taliban yönetimini bu durum dolayısıyla defalarca kınamış, ülkedeki tüm etnik grupların hükümette temsil edilmesi gerektiği beyanında bulunmuştur. (Elbette İran yönetiminin Taciklerden başka bir etnik grubu kastettiğini düşünmek romantik bir yaklaşım olur.) Bu durum karşısında Taliban da İran’ı, İran’da devlet yönetiminin salt fars egemenliğine dayalı olarak yapılandırılmış olmasına rağmen İran rejimi tarafından yapılan açıklamaların tutarsızlığı üzerinden eleştirmiştir.

Buradan yola çıkarak İran-Afganistan gerginliğinin bir diğer nedeninin de din olgusuyla perdelenmiş olan kripto milliyetçilik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İran’ın bugünlerde almakta olduğu göç dalgalarının ağırlıklı olarak Peştun kökenli olmayan Afganistan vatandaşlarından oluşması da bu noktada önemli bir ipucu niteliğine sahiptir. İran-Afganistan arasındaki milliyetçilik temelli sorunun diğer boyutunda ise İran’da Afganistan’dan gelen göçmenlere karşı takınılan sert tavır ve tutum bulunmaktadır. İran’da Afgan göçmenlere yapılan saldırılar, baskılar, taciz ve başka insanlık dışı eylemler Afganistan kamuoyunda büyük yankı uyandırmakta ve İran-Afganistan gerginliği rejimler arası düzeyden halklar arası düzeye doğru genişlemektedir. Bu durum Taliban tarafından başarılı şekilde değerlendirildi ve Kabil’deki İran büyükelçisinin Taliban yetkilileri tarafından görüşmeye çağrılarak İran’da gerçekleşen eylemler kınandı. Afgan vatandaşlarına İran’da yapılan muamele üzerine İran’ın Kabil Büyükelçiliği ve Herat Başkonsolosluğu önünde protestolar ve eylemler gerçekleştirildi. Her ne kadar İran’da saldırılara maruz kalan Afgan vatandaşları etnik olarak çeşitli gruplara mensup olsa da, Peştun kökenli Taliban, Afgan vatandaşlarına yapılan saldırılara karşı duruş sergileyerek halk tarafından kabul görme aşamasında ilerleme kaydetmiş oldu.