AB ülkelerinin, Rusya-Ukrayna savaşı sonrası karşı karşıya kaldığı enerji krizine çözüm arayışı ve buna mukabil olarak Azerbaycan’ın dünya pazarlarına gaz ihracatını artırma arzusu bölgenin stratejik ve jeopolitik önemini ön plana çıkarmıştır.

İran, Hazar Denizi ile Türkiye arasındaki bağlantıda hayati bir öneme sahip Zengezur Koridoru’nun açılması durumunda bölgedeki etkisini kaybedeceği ve enerji denkleminden dışlanma ihtimali kaygısını taşımaktadır. Bu kaygıyla hareket eden İran, Ermenistan ile olan ilişkilerini her geçen gün artırma çabasına girişmiş ve hem Karabağ Savaşı sürecinde hem de savaş sonrası süreçte Ermenistan’dan yana olan tutumunu göstermiştir. Özellikle de son dönemlerde Azerbaycan sınırına asker yığarak yaptığı tatbikatlarla ve neredeyse Azerbaycan’ı hedef almaya varıncaya kadar sergilediği tutumla bölgedeki gerilimi yüksek tutmaya çalışmaktadır.

Rusya-Ukrayna savaşıyla beraber Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı enerji krizinin çözümü noktasında Türkiye’nin bir enerji merkezi hâline getirilmesi konusu büyük önem taşımaktadır.

Hazar Denizi’ndeki anlaşmazlıkların çözülmesi, Azerbaycan ve Türkmenistan doğal gazının önce Türkiye oradan da Avrupa’ya iletilmesi bununla beraber Zengezur Koridoru’nun da açılmasıyla İran’ın bölgede etkinliği tabii olarak azalacaktır. Öte yandan Azerbaycan ve Türkiye’nin İsrail ile gelişen ilişkileri de İran’ı hayli rahatsız etmektedir.

İran’da 16 Eylül 2022 tarihinden bu yana Mahsa Amini’nin polis tarafından gözaltına alındıktan sonra şüpheli bir şekilde ölümü bahanesiyle protestolar düzenlenmekte ve İran protestoların Batı kaynaklı olduğunu, terör örgütlerinin protestolarda etkin rol oynadığını dile getirmektedir.

İran’ın, Kuzey Irak’ta bulunan kendisine muhalif gruplar bahanesiyle bölgedeki bazı noktalara füze saldırıları düzenlemesi, bu saldırıların petrol ve doğal gaz sahaları ile mevcut hatların bulunduğu bölgelerde yoğunlaştığı dikkat çekmektedir.

İran’ın, Kuzey Irak’a yaptığı füze saldırılarının arka planında iki ihtimal olduğu değerlendirilebilir. Birincisi, Rusya ile Avrupa’nın arasındaki gerginlikten ötürü Avrupa için alternatif bir gaz tedarikçisi olabilme ihtimalini güçlendirmek. Diğeri ise Rusya ile olan yakınlığı sebebiyle Avrupa’nın enerji yollarını bir şekilde kapatarak Batı’ya diz çöktürmek olarak yorumlanabilir.

ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’da geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir haberde İran’ın yakın bir zaman içerisinde Suudi Arabistan ve Irak’ın Erbil kentindeki bazı noktalara saldırı düzenleyebileceği belirtilmiştir. Söz konusu haber ABD’li bazı yetkililer tarafından da doğrulanmıştır.

İran’ın saldırı ihtimalinin, Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Irak ile olan ilişkilerinin geliştiği ve bu ilişkilerin özellikle de Irak ile olan kısmının “enerji” temelinde ilerlediği bir süreçte gündeme gelmesi dikkatlerden kaçmamıştır. Öte yandan ABD’nin petrol arzı konusu üzerinden Suudi Arabistan ile olan ilişkilerinin gerilmesi İran’ın bu saldırı tehdidinde iki sonucu karşımıza çıkarmaktadır. Enerji eksenli yoğunlaşan Türkiye- Erbil ilişkilerinin İran’a verdiği rahatsızlık ve petrol arzı üzerinden gerginleşen Suudi Arabistan-ABD ilişkileri kapsamında ABD’nin İran’ı kışkırtarak Suudi Arabistan’a gözdağı vermesi.

Ayrıca bu tehdidin arkasında İran’ın küresel kamuoyunun dikkatini ülke içerisinde yaşanan protestolardan başka bir yöne çekme isteği de bulunmaktadır.

Rusya-Ukrayna savaşının beraberinde getirdiği enerji arzı kriziyle beraber Hazar Denizi, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz gibi zengin enerji kaynaklarına olan yakınlığı ile enerji ihtiyacı olan Avrupa gibi bölgelere olan coğrafi yakınlığı jeostratejik açıdan Türkiye’nin değerinin daha açık bir şekilde görülmesini sağlamıştır.

Rus doğal gazının ve yine alternatif tedarikçilerin de Türkiye üzerinden Avrupa’ya enerji ihracatı, taraflara fayda sağlayacağı gibi önümüzdeki süreçte enerji arzı güvenliği açısından da önem arz edecektir.

Hâl böyleyken Rusya, özellikle Türkiye’nin yakın süreçte Azerbaycan ve Türkmenistan ile doğal gaz üzerinden gerçekleştireceği iş birliği projelerine makul bir ortaklık zemini yakalayıp, enerji denkleminden de tam olarak dışlanmamak adına sürece dâhil olma yolunu tercih etmiş ve Güney Kafkasya’da barışın ve istikrarın sağlanması adına çaba gösterme girişimlerine devam etmektedir.

İran ise gelinen aşamada Rusya’nın tam aksine bölgede barışı ve istikrarı tehlikeye atacak gerginlikleri tırmandırma yoluna girmiştir. İran bir yandan Güney Kafkasya bölgesindeki gerilimi tırmandırırken diğer yandan da Orta Doğu’da saldırgan tutumunu sürdürmektedir.

Her iki bölgede de barış ve istikrardan yana tavır takınmak İran’a fayda sağlayacağı gibi süreçleri baltalama girişimlerinden vazgeçmek İran’ın enerji denkleminde yer edinmesini de beraberinde getirebilecektir.