Türk dünyasının sinesinde kanayan bir yara olan Karabağ’ın 44 gün süren şanlı ve kahramanca bir mücadele ile tekrardan vatan topraklarına kazandırılması sadece Azerbaycan için değil tüm Türk dünyası için büyük bir öneme haizdir. Gerek savaş süreci gerekse de savaş sonrası devam eden diplomatik süreçte Türkiye can Azerbaycan’a desteğini esirgememiş ve her anlamda kardeş ülkenin yanında olmuştur.

Karabağ zaferi, Kafkasya bölgesi ile sınırlı kalmayarak tüm Hazar bölgesini, Asya ve Avrupa’yı etkileyecek ve Türklüğün lehine olan yeni sonuçları da doğurmuştur.

Zafer sonrası Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes anlaşması ile Ermenistan’ın yenilgiyi kabul etmesi Azerbaycan’a diplomatik bir başarı sağlarken bölgede süregelen Ermenistan’ın işgaline dayalı statükonun da sonu gelmiştir.

Nitekim anlaşma sonrası diplomatik bir başarı elde edilirken, Nahçivan ve Azerbaycan arasında kurulacak koridor ile Türk dünyasının fiziki olarak bütünleşmesinin de önü açılmıştır.

Rusya-Ukrayna savaşının beraberinde getirdiği enerji krizine çözüm arayan Avrupa ülkelerinin Azerbaycan ile aramızda var olan TANAP ve TAP hatları üzerinden Hazar bölgesinin doğal gaz kaynaklarına erişim imkânı aradığı artık açık bir gerçekliktir. Türkiye’nin enerji arzı açısından en güvenli rota olduğunun anlaşılması ile beraber ülkemizin bir enerji merkezi hâline gelmesi, Rus gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması gündeme gelmiştir. Bununla beraber Avrupa’nın enerji tedariki için alternatiflerini artırma isteğinde en makul ve muhtemel tedarikçilerin başında Türk dünyası ülkeleri gelmektedir.

İran’ın, söz konusu denklemde adının zikredilmemesi ile beraber Hazar Denizi ile Türkiye arasındaki bağlantıda hayati bir öneme sahip Zengezur Koridoru’nun açılması durumunda bölgedeki etkisini yitirme korkusu ve enerji denkleminden dışlanma ihtimali kaygısı her geçen gün artmaktadır. İran gerek Karabağ savaşı sırasında gerekse de savaş sonrası diplomatik süreçte Ermenistan’dan yana olan tavrını açıkça göstermiş ve Azerbaycan sınırına asker yığarak yaptığı tatbikatlarla, bölgede gerilimi artırmaya çalışmıştır.

Öte yandan İran’ın, Azerbaycan içerisinde casusluk faaliyetleri yürüttüğü ve Azerbaycan içerisinde kendisine bağlı silahlı gruplar oluşturarak etkinlik sürdürmeye çalıştığı daha önce gündeme gelen konular arasında olmuştur.

İran’ın enerji denkleminden dışlanarak bölgedeki etkinliğini kaybetme kaygısı ile beraber Güney Azerbaycan’da meydana gelebilecek bağımsızlık hareketleri korkusu da mevcuttur.

Karabağ zaferi sonrası yeni bir dönemin başlaması ve İran içerisinde yoğun bir Türk nüfusunun bulunması ayrıca tarihsel süreç itibarıyla İran’da yaşanan özgürlükçü hareketlerin öncüsü olarak Türklerin ön plana çıkması yakın bir gelecekte Güney Azerbaycan’da bir bağımsızlık hareketi başlaması ihtimali İran’ı oldukça tedirgin etmektedir. Bu sebeptendir ki İran bölgede özellikle de Azerbaycan ve Ermenistan arasında tarihsel gerginliği her daim yüksek tutmaya çalışmaktadır. Bununla beraber İran bölgenin barış ve istikrarı için “Ortak Merkez” kapsamında görev yapan Türk askerinden de rahatsızlık duymakta ve bölgedeki varlığını istememektedir.

Hem Azerbaycan’ın hem de Türkiye’nin, İran Türklerinin hakları ve özgürlükleriyle yakından ilgilenmesi ve yine Azerbaycan’ın devlet politikası olarak süreci yakından takip etmesi İran’ın Azerbaycan’a karşı tavrını da farklı boyutlara taşımaya başladığı bir süreci beraberinde getirmiştir. İran’da Mahsa Amini’nin polis tarafından öldürülmesinin ardından üç ayı aşkındır devam eden protestoların giderek ciddileştiği bir ortamda İran Türklerine olan ilginin artması İran’ın da dikkatini bu yöne çekmiştir.

Önceki gün (27 Ocak) Azerbaycan’ın Tahran Büyükelçiliğine düzenlenen silahlı saldırıyı da bu çerçevede değerlendirmekte fayda olacaktır. Saldırı sonrası basına yansıyan görüntülerde saldırganın Büyükelçilik binası önünde bulunan polise selam verircesine bir işarette bulunarak rahat bir şekilde Büyükelçilik binasına girmesi ve yine Büyükelçiliğin bulunduğu bölgedeki güvenlik zafiyeti dikkatlerden kaçmamıştır.

Gelinen aşamada Türkiye ve Azerbaycan’ın “tek millet, iki devlet” anlayışıyla ortaya koyduğu politikalar ve İran’da yaşayan Türklerin bu durumdan oldukça memnuniyet duyması, yine bununla beraber Zengezur Koridoru ile Türk dünyasının fiziki bütünleşmesinin yolunun açılması akabinde İran’ın etkisini kaybedecek olması yine ek olarak enerji denkleminde şu anda bahsinin geçmemesi sebebiyle menfur saldırı, akıllara başka konuları getirmektedir.

Tahran Emniyet Müdürü Hüseyin Rahimi, olaydan sonra saldırganın yakalandığını ve saldırının “şahsi ve ailevi sorunlar nedeniyle” gerçekleştiğini açıklamıştır. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, saldırıdan sonra Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov ile telefonda görüştüklerini ifade ederek Azerbaycanlı mevkidaşına üzüntüsünü ve taziyelerini ilettiğini belirtmiş, “saldırının İran ile Azerbaycan arasındaki ilişkilere olumsuz etki etmesine izin verilmemesi gerektiği” açıklamasında bulunmuştur. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Bayramov’un, mevkidaşı Abdullahiyan’ın olayın boyutlarının iyi anlaşılması adına iki ülkenin güvenlik ve yargı kurumları arasında koordinasyon ve iş birliğinin sağlanmasına yönelik teklifini olumlu karşıladığı aktarılmıştır. Bu sebeple akıllara gelen soru işaretlerinin kaldırılması adına İran saldırıyı her yönüyle araştırmak ve üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmekle mükelleftir.

Temennimiz ve tavsiyemiz, İran’ın bölgenin barış ve istikrarını zedeleyici faaliyetlerden kaçınmasının bölgeden daha çok kendisi açısından önemli olduğunu anlamasıdır.

Bölgedeki pek çok problemin çözümünde sona gelinen bir aşamada yeni bir gerginliğin yaşanması bölgeyi olduğu kadar İran’ı da olumsuz yönde etkileyecektir.

Bu vesileyle dost ve kardeş ülke can Azerbaycan’ın Tahran Büyükelçiliğine gerçekleştirilen saldırıyı lanetliyor, şehidimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.