15 Mayıs 1919 saat 10.00 sıralarında Yunan Efzon Alayı, Pasaport’tan Konak Meydanı’na doğru yola çıktı. Yol boyunda biriken Türkler, büyük üzüntü içindeydi. Aralarında gazeteci Hasan Tahsin de vardı. Hasan Tahsin, tabancasını çıkardı ve Yunan askerlerine doğru tetiğe bastı. Kaçmaya başlayan Yunan askerlerinin peşinden koşan Hasan Tahsin, makineli tüfekle şehit edildi.

DAVID Valder isimli bir İngiliz, eserinde işgal gününü şu şekilde anlatıyor: “Yunan ordularının İzmir’e girişi dünyada büyük yankı uyandırmıştır. Galip Yunanistan’ın mağlup Türkiye’ye el koyması olağan karşılanmaktaydı. Türk ordusunun hâlâ İzmir’de bulunan küçük birlikleri işgalcilere karşı koyacak güçten yoksundu ve Yunanistan askerleri meydan savaşı kazanmışçasına şişinerek karaya çıkıyorlardı. İzmir, Yunanlıların büyük bir bayramına sahne olmaktaydı. Baspiskopos Hıristostomos en şatafatlı elbiselerini giymiş, dualar okuyarak askerleri takdis etmekteydi. Limana inen Yunan askerlerinin sayısı arttıkça halkın davranışı değişiyordu. Etrafta gözüken Türk askerleri hemen yakalanıp silahları alınıyor ve tutuklanıyorlardı. Ne zaferde ne de yenilgide sükûnetini korumayı asla beceremeyen bir milletin çocukları olan Rumlar, yüzyılların verdiği sarhoşluğun etkisinden adeta çıldırmışlardı. Limanda ele geçen Türklere hakaret ediliyor, dövülüyor, karşı koymaya yeltenenler ise öldürülüyordu. Silahlar çekilmiş, meydan tam bir salhaneye dönmüştü; iki üç saat içinde otuz kadar Türk subayı öldürülmüş, Türk halkının ve askerlerinin ölüleri limanı doldurmuştu. Gemilerden inen Yunan askeri çoğaldıkça, Rum halkının çılgınlığı artıyor, kendi askerlerinin yardımı ile yüzyılların intikamının bir günde alınmasına çalışılıyordu. Versay’daki diplomatlar Türkiye ile Yunanistan’ı çoktan unutmuş, kendi pazarlıklarına dönmüşlerdi. İngiliz gemilerinin subayları etrafta yüzüşen cesetlere ve Yunan askerlerine bakarken bu başlangıcın mutlaka feci bir son getireceğini düşünüyorlardı.”

GAZETECI HASAN TAHSIN RECEP İLK KURŞUNU ATIYOR

15 Mayıs 1919 günü saat 10.00 sıralarında Yarbay Stavriani komutasındaki Yunan Efzon Alayı, Pasaport’tan Konak Meydanı’na doğru yola çıktı. Bir süre Rumlar ve Efzon askerleri kol kola, kucak kucağa yürüdüler. Türk kesimine yaklaşıldığı için, Gümrük önünde Efzonlar kalabalıktan ayrıldılar. Kol başında yalnızca yerli Rumlardan oluşan silahlı milisler bırakıldı. Milislerin arkasında ve Efzonların önünde beyaz bir at üzerinde Yarbay Stavriani gidiyordu. Efzon Alayı, gösteriler arasında hareket ettiği Pasaport’tan Konak Meydanı’na ancak 1 saatte gelebilmişti. O sırada Konak’taki tarihi saat kulesi 11.00’i vuruyordu. İşgal birlikleri, 1. Kordon’un sona erdiği noktadan meydana kıvrıldıklarında kafilenin başındaki yerli Rumlar gürültülü gösterilerini kesmediler ve taşkınlıklarına devam ettiler. Sarıkışla’nın meydana bakan kapısı hâlâ açıktı. Kapıda silahlı bir Türk eri nöbet tutuyordu. Sarıkışla’dan Kemeraltı Caddesi’nin girişine kadar uzayan bloktaki birkaç kahvehane, işgali ve taşkınlıkları üzüntü ve merakla izleyen Türklerle doluydu. Kemeraltı’nın girişindeki dar geçit de tıklım tıklımdı. Hava kapalıydı ve her an yağmur yağabilirdi… Şehrin güneybatısına düşen Çatalkaya’dan kara bulutlar hızla İzmir’e doğru geliyordu… Yunan Efzon Alayı, saat kulesini ve kışlayı geçip, tramvay yolunu izleyerek, Kemeraltı’nın girişindeki dar geçide yöneldiler. Buradaki Türklerin bazıları, Birinci ve İkinci Beyler sokaklarına doğru çekiliyorlar. Bazıları yerlerinde durmaya devam ediyorlar. Aralarında, koyu renk elbisesi içinde Hukuk-u Beşer gazetesi’nin sahibi ve başyazarı Hasan Tahsin Recep Bey de var. Tam Askeri Kıraathane’nin önünde, Kemeraltı Caddesi’nin, Konak Meydanı’na bağlandığı yerde duruyor.

MAKİNELİ TÜFEKLER ANİDEN ATEŞLENİYOR

Şimdi, Efzon Alayı’nın önünde onlara yol gösteren yerli Rumlardan oluşan milisler, Askeri Kıraathane’nin en çok 15 metre uzağındalar… Kıraathaneyi geçtikten sonra sağa sapıp, Kokaryalı (Güzelyalı) ve Göztepe’ye yönelecekler… Rum Milislerin başında, İzmirli Rumlardan bir Yunan teğmeni var… Fasulya Mahallesi’nde meyhanecilik yapan bir Rum’un oğlu Yani… Atın üzerinde ilerleyen Yani’nin elinde ucu yere değen büyük bir Yunan bayrağı bulunmakta… İzmirliler bu adamı çok iyi tanıyorlar… Bu durum Türklerin kızgınlığını daha da arttırıyor… Nihayet, o gürültü arasında zor da olsa bir tabanca sesi duyuluyor… “Zito Venizelos” (Yaşasın Venizelos) sesleri birden kesiliyor. Derin sessizliği ve şaşkınlığı, elindeki Yunan bayrağı ile birlikte atından adeta “kütük” gibi yuvarlanan Teğmen Yani’nin yere düşerken çıkardığı ses bozuyor… Teğmen Yani kanlar içinde yerde yatmaktadır… Biraz önce zafer şarkıları söyleyen Rumlar, şimdi neye uğradıklarını şaşırıyorlar… Panikle geldikleri yöne doğru kaçışmaya başlıyorlar… Birbirlerini iterek, ezerek deniz kıyısına kadar kaçıyorlar… Arkadan gelenler, hızlarını alamayarak öndekileri denize yuvarlıyorlar… Başlarında Hasan Tahsin olan birkaç Türk, Rumların arkasından ileri atılıyorlar ve tabancalarını ateşliyorlar. Fakat ilk şaşkınlıklarını atlatan Efzon askerleri hemen toparlanıyorlar. Yarbay Stavriani’nin “yere yat!” komutuyla vilayet binası önündeki parkta mevzilenmiş olan Yunan askerleri makineli tüfeklerini ateşlemeye başlıyorlar. Denize doğru kaçan Rumların arkasından koşan Hasan Tahsin makineli tüfekten açılan ateşin ilk kurbanlarından birisi oluyor. Sonra namluları Sarıkışla’ya çeviren Yunan askerleri, kışlanın kapısındaki nöbetçi askeri şehit ediyorlar. Hasan Tahsin Recep’in cesedi, ilk kurşunu sıktığı Askeri Kıraathane’nin önünden 150 metre kadar uzakta, meydanın öteki ucunda parçalanmış olarak bulunmuştur. Bundan, Hasan Tahsin’in Efzonlara ve Rum milislere karşı tabancasını ateşledikten sonra onların arkasından koştuğu ve mücadeleye devam ettiği anlaşılmaktadır. Gazeteci Hasan Tahsin’in bu işgale karşı tepki gösterme işini önceki gün yaşanan gelişmelerden dolayı tasarladığı anlaşılmaktadır. Bir gün öncesinde, 14 Mayıs 1919 günü öğleye yakın saatlerde Moralızade Halit Bey’in yazıhanesine gelerek ondan borç para istemiş, onun vaziyetinden şüphelenen Halit Bey üzerini aramış, bulduğu toplu tabancaya el koymuş, onu sakinleştirmeye çalışmıştı. Borç parayı alan ve tabancasını Halit Bey’in yazıhanesinde bırakan Hasan Tahsin, gece maşatlık’taki mitinge katılmış, fakat halkta beklenen direniş gücünün olmadığını görmüş, erkenden eve gelmişti. Kız kardeşi Melek Hanım’a (Gökmen) “miting’de aradığını bulamadığını, olayların düşündüğü gibi cereyan etmediğini üzüntü içinde anlattıktan sonra” yatmıştı. 15 Mayıs işgal sabahı saat 08.00’de kahvaltısını yaptıktan sonra evden çıkan Hasan Tahsin, bir saat sonra matbaasındaki çıraklardan Albert adlı Yahudi çocuğu ile kız kardeşine bir not gönderdi. Hasan Tahsin karta şunları yazmıştı: “Evden katiyyen çıkma. Ben gelinceye kadar bekle. Ben gelmezsem Mr. Vanderzee gelip seni alacak.” Vanderzee, kendi adını taşıyan bir deniz nakliyat şirketinin sahibi, bir İskandinav ülkesinin İzmir fahri konsolosu olan Türk dostu bir adamdı. Hasan Tahsin’in kurmuş olduğu “Hatıra” isimli nakliyat, ithalat ve ihracat şirketi dolayısı ile iş ilişkileri vardı ve bundan dolayı tanışıyorlardı. Hasan Tahsin Bey’in kız kardeşine gönderdiği bu pusuladan, 15 Mayıs sabahı erken saatlerde Yunanlılara karşı silahını ateşlemeye karar verdiği anlaşılmaktadır. Gazeteci Nurdoğan Taçalan’ın değerlendirmesine göre, bilinmemekle birlikte, Moralızade Halit Bey’den borç aldığı parayı kız kardeşine vermek için istediği, fakat silahını Halit Bey alıkoyduğu için o parayı kardeşine vermeyerek yeni bir silah temin ettiği düşünülebilir.

YUNAN ORDUSU KATLIAM VE YAĞMALARA BAŞLIYOR

Hasan Tahsin’in ilk kurşunu atmasından sonra panikleyen Yunan askerleri, toparlandıktan sonra makineli tüfeklerle Türklere yaylım ateşi açmaya başladılar. Bunun karşısında Kemeraltı’nın girişinde toplanmış bulunan Türklerin bir kısmı Birinci ve İkinci Beyler, geri kalanları ise tramvay yolunu izleyerek hapishane ve silah depoları yönüne kaçışmaya başladılar. O sırada silah depolarında yağma hâlâ devam etmekteydi. Yetişen Efzonlar, burada da halka ateş açtılar. Konak Meydanı’ndan kaçanlarla silah depolarından dışarı çıkanlar, Ziraat Bankası’nın girişindeki mermer merdivenlere sığındılar. Elli civarında Türk, bu merdivenler üzerinde, Efzon askerleri tarafından adeta kurşuna dizildiler. Sarıkışla’nın bitişiğindeki Giritli Sait Ağa’nın, Bahri Efendi’nin kahvelerinde, Askeri Kıraathane’de bulunan Türklerin çoğu, kaçamadılar ve Yunanlılar tarafından öldürüldüler. Ya da ağır şekilde yaralandılar. Kıraathanenin üst katındaki Askeri Otel’de kalmakta olanlar da kendilerini alın yazılarından kurtaramadılar. Yunan askerleri ve Rum milisler, Edremitli Fehmi Bey ile 2 numaralı odada kalmakta olan bir subayı, süngü ve kurşunlarla delik deşik ettiler. Yunan işgal birliklerinden bir kol, Kemeraltı Caddesi boyunca ateş ede ede, Başoturak mevkiine kadar ilerledi. Burası Türk dükkânlarının toplu bir halde bulundukları bir semtti. Askerlerin arkasından gelen yerli Rumlar, cadde boyunca sağlı sollu sıralanan dükkânların kepenklerini kırarak içindekileri yağma ettiler. Götüremedikleri fasulye, nohut ve şeker çuvallarını Türklerin de yararlanmaması için yırtarak dükkânların önüne ve yola döktüler. Kasalarda bulunan paraları ve dükkânlarını açmış olan esnafın üzerlerindeki paraları aldılar. Kemeraltı ve Konak Meydanı civarında bunlar olurken, bir başka Yunan işgal birliği kolu da Karataş-Kokaryalı (Güzelyalı)-Göztepe yönünde ilerliyordu. Efzonlar, daha önce İzmirli Rum milislerin belirledikleri Türk subayların evlerine giriyorlardı. Özellikle Karataş-Mektupçu- Karantina (Küçükyalı) semtlerinde Türk kadın ve genç kızlarına tacizler oluyordu.