Filistinlilere uyguladığı sistematik baskı ve mütemadiyen işlediği insanlığa karşı suçlarla gündeme gelmesine alıştığımız İsrail, son bir haftadır ülke iç siyasetindeki değişim sebebiyle karşımıza çıkıyor. 12 yıldır iktidarda olan Netanyahu, muhalefetteki beş benzemezin kuracağı koalisyon ile başbakanlık koltuğundan inecek gibi görünüyor. Güç bela da olsa kırılgan bir uzlaşmaya varan muhalefet partileri, 14 Haziran’da güvenoyu alabilirse İsrail iç siyaseti önemli bir değişim süreci yaşayacak.

Elbette iç siyasette yaşanacak bu değişimin Filistin meselesi başta olmak üzere birçok dış politika konusuna da öyle ya da böyle yansımaları olacak. Aşırı dinci bir Başbakan’ın işbaşına gelecek olmasının Filistin konusunda Müslümanlar açısından hayırlı bir haber olmadığı düşünülebilir. Diğer yandan, koalisyonu oluşturacak sekiz partiden birinin Arap kökenlileri temsil eden ve iki devletli çözümü savunan bir parti olması ise tam tersine bir süreç yaşanabilir mi sorusunu gündeme getiriyor. Birbiriyle ortak noktaları farklılıklarına kıyasla yok denecek kadar az olan sekiz partili yeni koalisyonun İsrail’e ve bölgeye ne getireceği yakında daha net anlaşılır.

Bu iktidar değişikliğini gündeme getiriyor olmamın sebebi, aslında iç siyasetimize bu değişiklik üzerinden mesaj göndermeye kalkan bazı muhalefet mensuplarının hezeyanları. Türkiye’de “hükûmet değişsin de kim başa gelirse gelsin” diyen, Netanyahu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bir tutabilen bazı izan ve insaf yoksunları, İsrail’de muhalefetin birleşmesiyle hükümet değişikliğinin yolunun açılmasını kendileri için örnek almaya başlamış bile. Anlaşılıyor ki İsrail’de birbiriyle tek ortak paydası Netanyahu’yu iktidardan indirme derdi olan partilerin bir araya gelerek yaptıklarını, Türkiye’de de Millet İttifakı adı altında yapabilecekleri gibi ham hayallere kapılanlar var.

Netanyahu’nun sonunu getirmesi muhtemel koalisyonu kuranların asıl hedefinin Başbakan’ı indirmek olduğu ve bu koalisyonun bu hedef etrafında şekillendiği doğru. Akıllarınca bunun Türkiye’de de mümkün olduğunu sanan gafiller, kurulması muhtemel bu koalisyonun devam edip etmeyeceğine, çalışıp çalışamayacağına hiç aldırış bile etmiyorlar. “Netanyahu gidebiliyorsa Erdoğan da gidebilir” diyen bu çevrelerin aklı fikri iktidar değişikliğini sağlamak. Bunun memlekete ne getireceğini zerre kadar düşünen yok.

Gözleri iktidar koltuğuna oturma hırsıyla körleşmiş bu garabet zümre, İsrail’de 2 yılda dört kez genel seçim yapıldığını, istikrarsızlığın tavana vurmuş olduğunu da görmezden geliyor.

Koalisyonu oluşturan partilerden bazılarının Yahudilere daha çok yerleşim yeri talep ederken bazılarının buna karşı çıktığını, kimi partilerin tartışmasız İsrail egemenliği isterken kimilerininse Filistin devletinin tanınmasını talep ettiğini de duymak istemiyorlar. Bu koalisyonun istikrar sağlamayacağını ve sürdürülebilir olmadığını kabullenip bunu dile getirmekten dahi imtina ediyorlar.

Türkiye’nin artık Parlamenter Sistem’le yönetilmediğini, dolayısıyla İsrail’deki gibi koalisyon ortaklıklarının burada mümkün olmadığını da idrak edemeyenlerin, Netanyahu’ya bakıp heyecana kapılmaları aslında nasıl da iktidar hırsıyla yanıp tutuştuklarını gösteriyor. İktidarın devamını sağlayabilmek için yeni koalisyonun ABD baskısına daha açık hâle geleceğini, dışarıdan yönlendirilmeye ve egemenliğinden feragat etmeye daha çok zorlanacağını zaten düşünebilen, bunun Türkiye’de olmamasını isteyen de yok zaten bu zilletin içerisinde.

İsrail’e bakıp Türkiye’de benzer bir süreç görmek hayaline kapılanlar, evvela iki ülkenin siyasi ve idari açıdan kıyaslanamayacak nitelikte olduğunu anlamak durumunda. “Orada oluyorsa burada da olur” diyerek cehaletlerini ve acziyetlerini ifşa etmeleri kendilerini komik duruma düşürüyor.

Türkiye’ye politika değil tartışma ve husumetten başka bir şey sunamayan, tek derdi koltuk olan bu zillet koalisyonu bu kafayla iktidara zor gelir dememek elde değil.