Bir devletin onur nişanesi olan bağımsızlık marşını milletine hediye eden kişi nasıl addedilmeli? Bu denli büyük bir şahsiyet hangi sıfatlara sığdırılmalıdır? Şahsen Mehmet Akif Ersoy’u anlatacak bir kelime bulamadığım için; onun eserleri ve hayatındaki önemli kesitleri siz değerli okuyuculara sunarak, bu konuyu sizin tahayyülünüze bırakacağım.

Bayraksız bir vatan olamaz düsturundan hareket eden, İslamcılık akımının en büyük savunucularından olan ve 1936’ya kadar Abbas Halim Paşa’nın isteğiyle Mısır’da yaşayan Mehmet Akif, hayatı boyunca ne yazdığı İstiklal Marşı’na konan ödülü almış ne de yazdığı Kur’an Meali için verilen parayı kabul etmiştir.

Bir milletin bağrından kopup gelen sevgiyi hiçbir kötülük bastıramadığı, hiçbir bedbahtın durduramadığı gibi Mehmet Akif’i de savaş döneminin olumsuz koşullarında kimse durduramamıştır. Kendisini bildi bileli memleketin ahvalinden başka hiçbir konuya iştirak etmeyen Mehmet Akif, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasının ardından İzmir’in İşgal edilmesi üzerine Milli Mücadelenin manevi komutanlığına soyunarak Gazi Paşa’nın teklifiyle Burdur’dan milletvekili seçilmiş ve memleketin dört bir yanında milletini direnişe çağırmış, yurduna tek bir düşmanın ayak atmayacağı vakte kadar savaşacağını bildirmiştir. Etrafında toplanan kalabalık giderek artmış, yaşlısı kadını demeden herkes silahlanmış ve topyekun bir halkın mücadelesine, kanla yazılan bu destana dünya şahitlik etmiştir…

Vatanını canından öne koymuş bir vatan aşığı olan Akif, Taceddin Dergahı’nda Milli Marşın satırlarını yazarken vatan evlatları teker teker toprağa düşmekteydi. Bu ahval ve şeriat içinde Mehmet Akif’e o kalemi eline aldıran da Allah’tır, yazdıran da Allah’tır! Seyit Onbaşı’nın 276 kilogram top mermisini kaldırmasındaki ilahi güç ne ise, Mehmet Akif Ersoy’a bu marşı yazdıran güç de O’dur! Çünkü vatan sevgisi imandan gelir!

Türk Milleti’nin makus talihini yenmesindeki mihenk taşlarından birisi de Mehmet Akif’tir! İstiklal Marşı’ndaki her bir satırda kendi tarihini, ecdadını, milletinin nasıl bir sınavdan geçtiğini, Türk-İslam Ülküsünü, TURAN’ın bir hayal olmadığını; bunu dile getiren, yazan, yaymaya çalışan vatan evlatları olduğu sürece Türk Milleti’nin galip geleceğini gösterir!15 yaşındaki gencecik evlatların ailelerini geride bırakarak gittikleri cephelerde bu vatan için can verdiğini, bunun her gün tekrar ettiğini bir düşünün. Milli Mücadelenin bu zor günlerinde Gazi’nin “Ya İstiklal Ya Ölüm!” şiarıyla kalemini ele alarak yazdığı satırlar bugün tüm dünya devletlerine korku yayıyor, yaymaya da devam edecek!

Her dönemin bir Mehmet Akif’i vardır; bu dönemin Mehmet Akifleri de; onun yolunda gidip haksızlığa boyun eğmeden, milletinin hor görülmediği, bayrağının ayaklar altına aldırmayan Türk Milleti’nin bağımsızlığı için anadan yardan geçen serdengeçtilerdir! Kalemimiz yettiğince Mehmet Akif’in davasını meşalemizi “İstiklal Marşı’ndan yakarak ileri taşıyacak, dönemin olumsuzluklarına kaptırmadan, onun yaptığı gibi mucizeler yaratacağız! Çünkü ne demiş Mehmet Akif; “Allâh’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol; yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”

O nasıl imanla yoğrulmuş bir Milli Mücadele kahramanı ki Necip Türk Milleti’nin kutlu marşını yazma şerefine nail oldu! Kanla kazanılan bu topraklara adını kalemiyle kazıdı! Şehitlerimizin annelerinin gözyaşlarına, kardeşlerin yüreklerine yazdı bu marşı! O marş şimdi binlerce vatan evladı tarafından, tek bir ağızdan, tek bir yürekten söylenmekte; tek dişi kalmış canavar olarak gördüğü Batı Medeniyetine BEDRİN ASLANLARINI göstermektedir!

“Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...

Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...”