Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının Avrupa’daki yansımalarından biri değişen güvenlik algıları olmuştu. İsveç ve Finlandiya’nın Rusya’yı daha büyük ve muhtemel bir tehdit olarak görmeye başlaması da bu değişen dengelerin bir parçası idi. Bu ülkeler, NATO şemsiyesi altında olmayı milli güvenliklerini temin etmek için gerekli gördüğünden NATO’ya üyelik başvurusu yapmayı tercih etti. İki yeni üye ile genişlemesi öngörülen NATO, İsveç ve Finlandiya’nın dâhil olmasına, Rusya’ya karşı caydırıcılığını artırabileceği gerekçesiyle zaten sıcak bakıyordu. Üyeliklerin kesinleşmesinde Türkiye dahil tüm ülkelerin onayı gerektiği için, Türkiye ile bu ülkeler arasında yeni bir süreç başladı.

Türkiye’nin adı geçen iki ülke ile arasındaki çözülmemiş ihtilaflar da böylelikle daha bilinir oldu. Her iki ülkenin, özellikle de İsveç’in, PKK ve FETÖ gibi terör örgütüne üye veya bunlara iltisaklı kişiler için güvenli liman olduğu gerçeğinden hareketle Türkiye, bu ülkelerin üyelik başvurularını terörle mücadelenin güçlendirilmesi için bir fırsata dönüştürülmesini bildi. İki ülkenin NATO üyeliği için Türkiye tarafından ortaya konan şartların muhataplarımız tarafından kabul edilmesi ve bir beyanla uluslararası kamuoyuna duyurulması, Türkiye açısından diplomatik bir başarıydı.

O tarihten beri, iki ülkenin Türkiye’nin şartlarını yerine getirmek için beklendiği herkesin malumu. Kimi zaman Türkiye’ye taviz verildiği gerekçesiyle taahhütlerin yerine getirilmesi hakkında olumsuz yorumlar gelmiş olsa da hem İsveç hem de Finlandiya Türkiye’nin taviz vermeyeceğini görmüş durumda. Dolayısıyla, Dışişleri Bakanlıkları aracılığıyla üç ülkenin birlikte yürüttüğü çalışmalarda az da olsa mesafe kaydedilmiş gibi görünüyor. Sürecin devamında, Türkiye’nin talep ettiği terör örgütü üyesi ve iltisaklı suçluların iade edileceği yönünde bir beklenti oluşmuş durumda.

İsveç’te 11 Eylül tarihinde yapılan seçimlerden yaklaşık 40 gün sonra kurulan yeni hükümet, bu sürecin Türkiye lehine daha kolay geçebileceğine dair işaretler veriyor. Sosyal Demokrat Parti’nin oy ve milletvekili sayısını artırmasına rağmen solun iktidardan düşmesi ve Ilımlı Parti başkanlığında sağ eğilimli bir hükümetin kurulmasıyla sonuçlanan seçimler, İsveç’ten Türkiye’de daha olumlu karşılanacak mesajlar gelmesini sağladı.

İsveç’in yeni Başbakanı Ulf Kristersson, göreve geldikten sadece üç gün sonra NATO Genel Sekreteri ile görüşmek üzere Brüksel’e giderek, NATO üyeliğinin öncelikli icraatlarından biri olacağını gösterdi. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ile basın açıklaması yapan Başbakan, NATO üyeliğine verdikleri önemi vurgularken, Türkiye’ye yönelik verdikleri taahhütleri yerine getirmede kararlı olduklarını şu sözlerle açıkladı: “Hükümetim Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında imzalanan üçlü memorandumu uygulamak için çabaları katlayacaktır. Bu durum hem İsveç’in NATO’ya katılımı öncesi hem de sonrası için böyle olacaktır. Üçlü memorandum, İsveç ve Türkiye arasında terörle mücadelede iş birliği için yeni platformlar kurmuştur. Terörle mücadele bizim için NATO katılımından önce de sonra da önceliktir. Taahhütlerimizde çok ciddiyiz.”

Başbakanın Türkiye’ye verilen sözlerin tutulacağına dair açıklamaları, Dışişleri Bakanı Billström tarafından da zaten dile getirilmişti. Bakanlık görevine getirildiği gün bir açıklama yapan Billström, “İsveç Meclisinde bu konuda geniş bir mutabakat var. NATO üyesi olmalıyız. NATO için Türkiye ve Finlandiya ile yaptığımız anlaşmadaki şartları yerine getirmeliyiz.” sözleriyle yeni hükümetin bu meseleye bakışının daha ılımlı olacağı izlenimini oluşturmuştu. 29 Ekim resepsiyonunda Türk Büyükelçiliğinde konuşan Dışişleri Bakanı, bu kez “Türkiye ile teröre karşı ortak hareket ettiklerini” belirtip bu işbirliğinden hareketle İsveç’in NATO’ya önümüzdeki yıl içerisinde üye olmasını umduğunu dile getirdi.

Son günlerde İsveç’ten gelen açıklamalara bakılırsa, İsveç’teki yeni hükümetin Türkiye’nin beklentilerine cevap vermeye öncekine nazaran daha olumlu yaklaştığı değerlendirilebilir. Hatta, NATO üyeliğinin ülkenin öncelikli meselesi halini almış olması ve bu yönde daha yapıcı adımlar atacak bir iktidarın kurulmuş olması dikkate alınırsa, İsveç’te yapılan son seçimlere NATO üyeliği hususunun doğrudan, Türkiye’nin ise dolaylı da olsa kısmen etki ettiğini belirtmek yanlış olmaz. NATO üyeliğine karşı olan partilerin iktidar dışında kalması, İsveç’in Türkiye ile işbirliği ve dolayısıyla NATO üyeliği konusunda daha yapıcı adımlar atmasını muhtemel kılıyor.