Tarımı “siyasetin merkezinde, bazı dönemlerde ise siyaset üstü bir mesele” olarak görenlerdenim. Tarım paydaşlarının politikacı ağzıyla birtakım kavramların, özellikle çiftçi-üretici kazanamıyor, borçlu, hacizli gibi söylemlere vurgu yapılarak çiftçinin-üreticinin itibarının düşürülmesine, zedelenmesine hep beraber tanık oluyoruz.

Önümüzdeki birkaç yıl içinde dünyada tarımsal üretim, gıda güvenliği ve iklim değişikliği başlığı altında milyarlarca dolar pasta payı olarak karşımıza çıkacak. Belki de ülke olarak bu fonları biz de kullanacağız. Böyle bir durumda çok dikkatli olmak gerekirken siyaseten rant sağlamak için çiftçinin-üreticinin itibarının düşürülmesine her platformda göz yumuluyor. Kesinlikle böyle bir duruma karşı çıkıyor ve “itibar itirazdadır” diyoruz. Altını çize çize, üzerine basa basa söylüyor-yazıyorum. “Çiftçinin-üreticinin para kazanması her zaman her şartta beklenir ve normaldir.”

Sevgili okurlarım, sizlerle bu konuyla ilgili bir hikâyeyi paylaşmak isterim.

Hocanın birini camiye sohbete çağırmışlar. Hoca efendi de cami dolup taşacak diye hazırlık yapmış. Camiye gelmiş bakmış ki bir kişi var.

Hoca, şimdi sohbet edip, vaaz ve nasihat etsem mi etmesem mi diye düşünürken, kendi kendine şu gelen adamın da bir görüşünü alayım demiş. Bu adamla bir istişare yapayım.

Hoca adama yaklaşır, kardeşim ben cami dolup taşacak diye hazırlık yaptım, baktım ki senden başka kimse yok der. Ne dersin yine vaaz edeyim mi etmeyeyim mi? Senin fikrin ne olur deyince.

Adam: Hocam ben hocalıktan anlamam. Ben at bakıcısıyım, seyisim. Tavlaya (at ahırı, barınak) girdim ki bütün atlar kaçmış içeride bir at varsa onu da aç bırakmam demiş.

Hoca: Hııım demiş, lafı anladım.  Başlamış vaaz etmeye. Vaaz ediyor ama hazırlık dolu cemaate olduğu için. Şöyle yapıyorsunuz, böyle yapmıyorsunuz, nasıl Müslüman’sınız diye haykırarak sanki cami dolu gibi vaaz etmiş.

Hoca vaazı bitirip inince şu adamın bir fikrini sorayım demiş.

Hoca, adama yaklaşarak: Vaazı nasıl buldunuz demiş.

Adam: Hocam ben hocalıktan anlamam. Ben at bakıcısıyım, seyisim. Tavlaya (at ahırı, barınak) girdim ki bütün atlar gitmiş tek at kalmışsa bütün atların yemini ona verip de onu çatlatmam demiş.  

Birkaç tane kötü örnekle koskoca çiftçi camiasının itibarı ölçülmeye kalkılmasın! Yapılsın haberler, tarım konuşulsun ama birkaç tane kötü örneği alarak tüm çiftçi-üretici aynı kefeye koyulmasın!

Dolayısıyla birkaç tane çiftçiyi örnekleyerek bütün çiftçileri çatlatmayalım!

Ülkemizde para kazanamayan tek kesim “okumuş”, memur-emekli olmuş kesimin insanlarıdır. Bu arada okumak veya okumuş, tahsil dediğiniz şey size para kazandırmaz. Kazandırmasını da beklememeniz gerekir. Teori değil pratik kazandırır! “Okumuş olmak” teorik olarak sizi güçlü kılabilir fakat pratik olmadan banka hesabınız hiçbir zaman hareketlenmez.

Çalışmak veya üretmek para kazandırır. Sevgili okurlarım, çiftçi de bu toplumun en büyük üreticisidir.Çiftçinin-üreticinin para kazanması her zaman her şartta beklenir ve normaldir.”

HERKES KAZANIRSA HEPİMİZ KAZANIRIZ!

Çiftçi-üretici güçlerini birleştirmeli, kararlarını ortak almalı, hareketlerini-adımlarını birlikte atmalıdır. Yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, meslek odaları burada kolaylaştırıcı rol oynamalıdır.

Tarımda üretimin sürdürülebilirliği ve tarımdan nüfus kopmasını önlemenin önemli çözüm yollarından birisi işini iyi yaparak; pazarlama-ürün değerlendirme-ürün çeşitlendirme ve markalaşmadır. Buna yönelik adımlar çiftçi örgütlülüğü temelinde atılmalıdır. Böyle bir altyapı oluşturulsa hem tarımsal katma değer artabilir hem de çiftçi aileler varlıklarını devam ettirebilir.

Sevgili okurlarım, bu konuyla ilgili sizlerle bir çiftçinin hikâyesini paylaşmak isterim.

Yıllarca en iyi mısırı üreten bir çiftçinin hikâyesi bu…

Çiftçi her sene yarışmaya katılıyor ve çevresindeki herkesten daha iyi mısırı üretiyor.

Fakat bu çiftçinin bir özelliği var. Kendi ürettiği mısırın orijinal tohumunu etrafındaki bütün yarışmacı ve arkadaşlarına hediye ediyor. Yani çevresindeki tarlalarda da aynı tohum ekiliyor.

Çiftçinin bu huyundan dolayı gazetecinin biri merak ediyor. Çiftçi ile röportaj yapmaya karar veriyor.

Gazeteci: Siz her sene mısır üretiyorsunuz ve yapılan yarışmada birinci seçiliyorsunuz. Ama ektiğiniz mısır tohumunu tuhaf bir şekilde paylaşıyorsunuz yani diğer rakiplerinize de dağıtıyorsunuz.

Çiftçi: Bu aslında benim başarım için yaptığım bir şey. Mısır üretildiğinde daha doğrusu yan yana tarlalar mısır ekildiğinde baharda açan polenler bütün ürünlere bulaştığı için ürünlerin kalitesini etkiliyor. Dolayısıyla benim yan tarlamda, öte tarafta kötü mısır eken biri varsa o polenler benim mısırımın kalitesini de düşürüyor.

Onların da iyi polen olabilmesi için bütün rakiplerime kendi ürettiğim mısır tohumlarından dağıtıyorum diyor.

Peki, sizce bu çiftçi yarışmayı nasıl kazanıyor?

“İşini iyi yaparak” yarışmayı kazanıyor. Bu kadar basit!

Bu yapıya dünya çalışma standartları olarak kolektif çalışma deniliyor. Herkes kazanırsa hepimiz kazanırız. Bir kişi kazanırsa sadece o kazanır.

Son söz: Anadolu'nun saflığını, çiftçinin-üreticinin mertliğini, cesaretini temsil eden; Anadolu insanının dik duruşu, çiftçinin-üreticinin haykıran sesi olmaya devam…

“Umutsuzluk yok! Gün gelir. Gül de açar. Bülbül de öter.”

Fikri, şiiri, davası ve şahsiyeti ile diriliş fikrinin üstadı Sezai Karakoç'u vefat yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyorum.