MUSTAFA KEMAL’İN HARP AKADEMİSİ ÖĞRENİMİ VE İLK TAYİNİ (3)

Gazi Mustafa Kemal Paşa, vapurla Şam’a giderken yaptığı konuşmada şöyle diyordu: Benim İzmir’i ilk gördüğüm gün, bu güzel rıhtımı, baştan başa bize can düşman olan bir ırkın sahipleriyle tamamen dolu görmüştüm. İzmir, yüce Türk olan İzmirlilerin elinden gitmişti.

ALİ Fuat, Mustafa Kemal, Ahmet Müfit Özdeş, 5 Şubat 1905’te 5. Ordu’ya (Merkezi Şam) atanmışlardır. Aynı atamalarda Ahmet Tevfik ise 3. Ordu’ya (Merkezi Manastır) bağlı birliklerin bulunduğu Selanik’e atanmıştı. Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy ve Müfit Özdeş ile birlikte Şam’a gitmek için 10 Şubat 1905’te İstanbul’dan ayrıldılar. Ali Fuat Cebesoy anılarında yolculuğu ve Şam’a varışlarını şöyle anlatmaktadır:

“Mustafa Kemal, ben, Müfit Kırşehir ve diğer bazı mümtaz yüzbaşılar İstanbul Limanı’ndan kalkan bir Nemse vapuruyla, Beyrut’a doğru yola çıktık. Soğuk ve karlı bir havaydı. Buna rağmen üç kurmay arkadaş, vapurun güvertesinde epeyce kaldık. Üzüntümüz artık geçmişti. Çünkü biz, bu kutsal ve sevgili askerlik mesleğini seviyorduk. Mustafa Kemal:

- Bizim için hayat yeni başlıyor. Diyordu. O akşam, geminin yemek salonunda kendimize güzel bir ziyafet çektik. Birinci mevki kamarada yolculuk ediyorduk. Gece gayet coşkulu geçti. Güldük, eğlendik. Yalnız dikkati elden bırakmıyorduk. Vapurda hafiye ve casus olabilirdi.

Ertesi günü öğle üzeri İzmir’e geldik. İzmir’i ilk kez görüyordum. Üç arkadaş bir araba tutarak Kordonboyu’nda dolaştık. Şehir çok güzeldi. Sahildeki gazinolarda orkestralar çalıyordu. Birine girmek istedik, ama sonra gemiyi kaçırmaktan korkarak bundan vazgeçtik.

Beyrut’a kadar tatlı bir yolculuk yaptık. Talihimiz varmış. Beyrut’ta önceki kafile ile gelen sınıf arkadaşlarımızdan Kurmay Yüzbaşı Hayri Davutpaşa ile Mümtaz Yüzbaşı Trabzonlu Halil Rifat bizi karşıladılar. Bunlar ordu merkezi Şam’a giderek kendilerini Beyrut’taki Nişancı Taburu’na verdirme imkânı bulmuşlardı. O gece bizi bırakmadılar, çalgılı bir gazinoya götürdüler, temiz ve rahat bir otelde konuk ettiler. Trabzonlu Rifat, Beyrut’u çok övüyor:

- Buraya atanırsanız, İstanbul’u aramazsınız.
Diyordu. Şam da kötü sayılmazdı, ama burasıyla kıyaslanamazdı.
Trenle Şam’a geldik. Üç arkadaş Ordu Müşiri Hakkı Paşa’yı ziyaret ettik. Bize karşı iyi davrandı…”

SURİYE YOLUNDA İZMİR DURAĞI: MUSTAFA KEMAL ANLATIYOR

Gazi Mustafa Kemal Paşa, İzmir’i ilk görüşünü 11 Ekim 1925 tarihinde İzmir Belediye binası balkonundan halka hitabında anlatmıştır. Bu konuşmasından bu ziyaretin vapurla Şam’a giderken gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

“Benim İzmir’i ilk gördüğüm gün, okulu bırakarak sürgüne gittiğim gündür. Bu güzel memlekette sürgüne giderken birkaç saat geçirmiştim. O zaman bu güzel rıhtımı, baştan başa bize can düşman olan bir ırkın sahipleriyle tamamen dolu görmüştüm. O zaman karar vermiştim ki, İzmir, gerçek, asil ve yüce Türk İzmirlilerin elinden gitmişti. Fakat ne yapayım ki, o tarihte bu gerçeği açıklamaya imkân yoktu. Çünkü ben sürgüne gönderildiğim yere gidiyordum. O gün bu gerçeği açıklayamamak yüzünden bütün memleketin İzmir’le birlikte ne kadar büyük, ne kadar acı felaketlere uğradığını elbette bilirsiniz.”

Bilinen ilk bu ziyaret; 1905 yılının şubat ayında, Harp akademisini yeni bitiren ve kurmaylık stajı için Suriye’ye gitmekte olan Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal’i İstanbul’dan hareketle Beyrut’taki V. Ordu Karargâhı’na götüren vapurun İzmir’e uğramasıyla gerçekleşmiştir. İzmir’de Mustafa Kemal, arkadaşları Ali Fuat (Cebesoy) ve Müfit (Özdeş) ile bir faytona binerek Kordon’da bir gezinti yapmıştır.

‘ÇOK BÜYÜK ADAM OLACAKSIN’

Üç arkadaş, üç yeni mezun genç kurmay subay bu gezinti sırasında bir falcı ile karşılaşmışlardır. Mustafa Kemal inanmasa da bu falcının ısrarlarına dayanamaz ve bir fal baktırır. Ahmet Hidayet Reel’in anılarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anlatımıyla falcının kehanetleri şu şekilde aktarılmaktadır:

“Erkan-ı Harp Yüzbaşılığı ile orduya çıktığım zaman İstanbul’dan stajımı yaparken ağır bir jurnal üzerine, Sultan Hamit beni Beşinci Ordu’ya sürmüştü. Beyrut’a gitmek üzere bindiğim vapur, sabahleyin erken İzmir’e uğradı, akşama hareket edeceğine göre İzmir’i gezmek istedim. Muhafız zabit de muvafakat etti. Bir kılavuz alarak çarşıya çıktık. Gezerken önünden geçtiğimiz bir falcı, evine girmemizi teklif etti. Ben böyle şeylere önem vermem amma bakalım ne saçmalar söyleyecek diye girdik. Falcı, doğrudan doğruya bana bir kahra uğradığımı, fakat talihimin pekiyi olduğunu ve çok büyük adam olacağımı söyledi. Ben:

-Ne kadar büyük adam olacağım, dedim.
-Diyemem padişah olacaksın, fakat onun kadar bir şey olacaksın.
-Padişah kadar büyük adam olursam önce bütün falcıları yok ederim.
-Falcıları şimdiye kadar hiç kimse yok edemedi, sen de edemezsin.
-Peki, sonra ne olacağım? -Sonra, işte o kadar.
-Sonu ölüm değil mi? Padişah kadar olmuşum kaç para eder.
-Öleceksin amma, ölümün bir kurşunla olacak. Buna çok dikkat et.
-Asker adam kurşunla ölür, bunu herkes bilir, diye alay ettim. O;
-Hayır, sen düşman değil, bir dost kurşunu ile öleceksin! Dedi.
-İşte bunda halt ettin! Dedim ve yürüdüm. Fakat falcının birinci söylediği çıktı, ikincisi tuhaf değil mi? diye güldü.”

İşin garibi, Atatürk’ün canına kastedecek olan o kurşun da Haziran 1926 yılında İzmir’de Gürcü Yusuf tarafından sıkılacaktı. Eğer İzmir suikastı önceden haber alınıp engellenmese idi!..

Ali Fuat Paşa’nın anılarında verdiği bu bilgilerden ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Arşivi’nde bulunan “Özlük Dosyaları”ndaki görev bilgilerinden hareketle, 1905 yılının Şubat ayının ortalarından itibaren 5. Ordu mıntıkasında (Şam, Beyrut, Kudüs, Yafa vb.) atamalı olarak bulunanlar şunlardır: Mustafa Kemal (Selanik), Ali Fuat Cebesoy (Salacak/İstanbul), Ahmet Müfit Özdeş (Kırşehir), Mehmet Hayri Tarhan (Davutpaşa/İstanbul), Halil Rifat (Trabzon). Arkadaşlarından Kemal Ohri Selanik’tedir. Çanakkaleli Mustafa İzzet Yavuzer, merkezi Erzurum’da bulunan 4. Ordu emrindedir. Ahmet Tevfik ise Selanik’te topçu stajındadır.

YARIN: HARP AKADEMİSİ 1905 MEZUNU SEKİZ ARKADAŞ