5 Aralık kadınların seçme ve seçilme hakkını elde ettiği gün. 1934 yılında ülkemizin kurucularının öngörüsü ve gelecek tasavvuru ile cefakârlığını ve vefakârlığını her türlü zorlu koşulda erkeklerden de güçlü şekilde ispat etmiş Türk kadını, doğal haklarını elde etmişti. İşte bu gelecek tasavvuru o dönemin tüm “modern” Batı’sının çok daha ilerisindeydi.

Seçme ve seçilme hakkı ile beraber kadın, iş gücüne yoğun şekilde katılmaya başladı. Ancak, bugün 2020 ve Türkiye’de kadının iş gücüne katılım oranı %35 civarında. Bu oran OECD ülkeleri içerisindeki en düşük oranlardan birisi. Dünya Bankası verilerine baktığımızda, tarımda kadının çalışma oranının çok yüksek olduğu Ruanda, Madagaskar, Nepal gibi ülkeler %80’li oranlar ile başı çekiyor. İzlanda %71, Azerbaycan %63, İsveç %61, Kanada %61, Norveç %61, İsrail %60, Birleşik Krallık %58, ABD %56 gibi iş gücünde kadın oranlarına sahip.

Atatürk’ün kadınlarla ilgili söylediği birçok önemli söz var. Yukarıdaki oranlarla beraber şu sözü en anlamlısı olsa gerek; “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!”

Dolayısıyla kadınların iş gücüne katılım oranını en azından %50’in üzerine çıkarabilmeliyiz ki, zincirlerimizden sıyrılalım ve kadınlarımızla beraber göklere yükselelim.

Gelecek de kadın elinin ve zekâsının iş gücüne katılımı için daha da açık bir gelecek olacak. Geleceğin iş alanları, içerik üretimi, kültür, ürün geliştirme, satış, pazarlama, veri ve yapay zekâ, bulut bilişim, e-ticaret, finans gibi alanlar. Kol gücü gerektiren iş alanlarını makineler dolduracak. Özetle, geleceğin işlerinde ana icra organı artık beyin olacak. Kadınların zekâsının esnekliğini kim inkâr edebilir? İşte kadınımızın parlayacağı yer de burası.

Türkiye’de 2000’lere kadar %5 civarında olan 65 yaş üstü nüfus oranı şu anda %10’a yaklaştı. Gelecek kestirimlerine göre, 2040’da %16, 2080’de %25 civarında yaşlı nüfusumuz olacak. Özetle, Türk halkı yaşlanıyor. Ülkemizin güçlü bir üretim ülkesi hâline gelmesinde en önemli itici güç olan gençlik azalıyor. Cumhurbaşkanı’nın en az 3 çocuk demesi boşuna değildi. Her aile 3 çocuk ile büyümeliydi. Peki, bu açığı nasıl kapatabiliriz? Yaşlanan nüfusumuzun getireceği dezavantajı, nüfusumuzun yaklaşık %15’ine tekabül eden ve iş gücüne dâhil olmayan kadınlarımızı, erkeklere eş şekilde, bilim, sanat, siyaset ve çalışma dünyasına dâhil ederek aşabiliriz.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, “Bütün kadınlarımızın çehresi ışıklı, üstelik bakışları aydınlık yarınların müjdesiyle doludur.” sözleriyle, aydınlık yarınların müjdecisi olarak kadınlarımızı en güzel şekilde ifade etmiştir.

İşte bu nedenle, kadınları şiddet ile değil, ileri gitmekle anan bir yazı yazmayı özellikle tercih ettim. İhtiyacımız olan 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günleri değil, Kadın Mühendisler, Anadolu’da Kadın, Teknolojide Kadın gibi günlerdir.