Dağlık Karabağ ya da Yukarı Karabağ olarak adlandırılan bölge, Azerbaycan’ın tam egemenliğinde olması gerekirken uzun yıllardır Ermeni işgali altında. Ermeniler hiçbir hukukî dayanağı olmadığı halde, SSCB’nin dağılma sürecinde bu bölgeyi silah zoruyla işgal etti. 1988-1994 arasında yaklaşık altı yıl süren çatışma süreci ve bu esnada Hocalı soykırımı gibi acı olaylar yaşandı. Bu düşmanca tutum haliyle Azerbaycan-Ermenistan ihtilafının temel hususlarından biri oldu. İhtilafın çözümü için iki taraftan da bazı girişimler geldiyse de Ermeni tarafının uzlaşmaz ve hukuk tanımaz tutumu sebebiyle sorun sürüncemede kaldı. 1992’den beri AGİT Minsk Grubu çatısı altında soruna barışçıl çözümü için yürütülen çabanın işe yaramadığı açıkça görülüyor.

Türkiye’nin sınır bütünlüğünü de tanımayıp Doğu Anadolu’ya “Batı Ermenistan” sıfatını yakıştıran Ermenistan, komşularıyla iyi niyetli ve dostane ilişkiler tesis etmek istemediğini 30 yıldır her fırsatta ortaya koyuyor.

Güney Kafkasya’nın sorun merkezi olan Ermenistan, sözde “soykırım” iddialarıyla süslediği yalan ve iftiraya dayalı politikalarıyla Türkiye karşıtlığı konusunda kimseden geri kalmayacağını ispat etmeye çalışıyor.

Geçtiğimiz ay içerisinde Ermeni tarafının çözümsüzlüğü uzatmak niyetinde olduğuna işaret eden bir gelişme daha yaşandı. Ermeni işgali altında olan Karabağ’da, sözde cumhuriyetin sözde parlamentosunun üyeleri ve sözde cumhurbaşkanı için göstermelik seçimler gerçekleştirildi. 31 Mart’ta “cumhurbaşkanlığı” seçiminin ilk turu, 14 Nisan’da ise ikinci turu gerçekleştirildi.

Koronavirüs salgınına rağmen yapılan seçimlerin ilk turunda sözde parlamentonun 33 üyesi de belirlendi. “Cumhurbaşkanı” seçilen Harutyunyan, 21 Mayıs’ta “cumhurbaşkanlığı yemin töreni” ile görevine başladı.

Bu seçimlerle Yukarı Karabağ bölgesinin Azerbaycan egemenliği altında olmadığı izlenimi verilmek istense de, uluslararası alanda tanınmayan sözde cumhuriyetin hukuken varlığından bahsetmek mümkün değil. Azerilerin boykot edip katılmadığı Aralık 1991 tarihli düzmece bir referandumla gerçekleştirilen bağımsızlık oylamasını gerekçe göstererek Ermeni işgalciler tarafından Ocak 1992’de “bağımsızlığı” ilan edilen “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti”ni Ermenistan ve Rusya dahi tanımış değil. Ermenistan’ın eski Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın “Karabağ Ermenistan’ın ayrılmaz parçasıdır” iddiasının hiçbir devlet tarafından karşılık bulmadığı da biliniyor.

Hiçbir meşruiyeti olmayan bu sözde cumhuriyetin uluslararası alandaki durumu da farklı değil. Örneğin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin çatışmaların sürdüğü 1993’te Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü destekleyen ve Karabağ’daki fiilî durumun meşru ve kabul edilebilir olmadığını belirten dört karar kararı mevcut. 2005’te Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi de Ermeni işgalinin sona erdirilmesi gerektiğine dair bir karar almıştı. Ancak, Ermeniler bu kararların gereğini yerine getirmekten kaçındı. Ermeni ayrılıkçılarının hayallerinde yaşattıkları sözde cumhuriyet, dost ve kardeş Azerbaycan’a ait toprakların yaklaşık yüzde 20’sini halen Ermeni işgali altında oluşunun somut göstergesi olmaktan başka bir anlam ifade etmiyor. Yukarı Karabağ bölgesi ve onu çevreleyen yedi rayonda Ermeni işgali sürdükçe Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan ile arasındaki ilişkilerin normalleşemeyeceği açık. Ermeni yetkililerin işgali sürdürmek ve sözde cumhuriyetin yaşadığı imajını vermek için attığı böylesi adımların, bölgede barış ve huzura hizmet etmediği söylemeye gerek dahi yok.

Ermeni terörü ve ayrılıkçılığının işgal altında tuttuğu toprakları Azerbaycan’dan koparabilmesi elbette mümkün olmayacak. Orada gerçekleştirilen sözde seçimler, seçilenlerin sahne aldığı yemin törenleri ve işgal altında tutulan topraklarda eli silahlı bekleyen Ermenilerin gücü, bu toprakların Azerbaycan’a ait olduğu gerçeğini değiştirmeyecek.