Cumhurbaşkanı'nın “müjdeli haber” duyurusunu bekleyen Türkiye, cuma günü şimdiye dek en büyük doğal gaz kaynağı keşfinin yapıldığını öğrendi. İlk tespite göre iyi kalitede olduğu belirtilen kaynağın hacmi 320 milyar metreküp. Türkiye’nin yıllık tüketiminin 45-50 milyar metreküp olduğu dikkate alınırsa, 6-7 yıllık tüketimi karşılayacak büyüklükte bir kaynak bulunduğunu söylememiz mümkün. Bu miktarın bazı iddialarda duyduğumuz kadar büyük olmaması kimilerinde hayal kırıklığı yaratmış olsa da, bu rezervin yeni keşiflerle büyümesinin kuvvetle muhtemel olması, gelecek için umutlu olmamız için yeterli bir sebep.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cuma günkü konuşmasında, enerji güvenliği ve enerji kaynaklarında bağımlı olmaktan kurtulmanın önemine işaret etmesi isabetli oldu. Zira, hayatın her alanında olmazsa olmaz bir girdi olan enerjinin ekonomik açıdan önemli olması bir yana, enerjinin uluslararası ilişkileri de yönlendiren temel unsurlardan biri olduğu ortada. Taa Birinci Dünya Savaşı’nda petrol keşfinin bir anda İngiltere için Bakü’yü en önemli şehirlerden biri haline getirmesi, Hazar bölgesini büyük güçler arasında paylaşım mücadelesi verilen alanlardan biri yapmıştı. Winston Churchill’in “Petrol Kraliçe ise tahtı Bakü’dür” dediği bilinir. Yani büyük güçler için enerji kaynağına sahip olmak, gerekirse ülkeler, kıtalar üzerinden aşıp savaşmak pahasına mücadele etmeye değer görülmüştür. Hatta birçok düşünür, Birinci Sanayi Devrimi ve petrolün sanayide enerji için kullanılacağının keşfinin Birinci Dünya Savaşı’nı tetikleyen gelişmelerden biri olarak değerlendirmektedir.

Petrol ve doğal gazın önemi azalmamış, aksine artan nüfus, gelişen sanayi ve üretim ihtiyaçlarına paralel olarak daha önemli ve kritik hale gelmiştir. Bunun üzerine, bu kaynaklara sahip olanlar ile olmayanlar arasında bir bağımlılık ilişkisi oluşmuştur. Büyük rezervlere sahip örneğin Rusya’nın Avrupa’nın ihtiyacının büyük bölümünü karşılamaya başlamasıyla, bir taraf diğerinin gazına diğer taraf da gaz satışıyla elde edilecek parasal gelire bağımlı hale gelmiştir.

Bu bağımlılık kimi zaman ülkeler arasında anlaşmazlıklar patlak verdiğinde enerji kaynaklarının bir silaha dönüştüğünü de bizlere göstermiştir. Bu konuda Rusya’nın Doğu Avrupalı komşularıyla ilişkisi iyi bir örnek teşkil eder. Zira bazen gaz fiyatı bazen de bambaşka bir siyasî anlaşmazlık yüzünden Rusya’nın gaz akışını durdurmasıyla bütün Avrupa’nın enerji sıkıntısı yaşadığı görülmüştür. Bu tecrübe, Avrupa’yı Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmak suretiyle enerji arz güvenliğini sağlamak için yeni arayışlara itmiştir. Doğu Akdeniz ve Hazar Havzası’ndaki kaynakların AB ülkelerine nakline yönelik arayışların da çıkış noktası, Rusya kaynaklı endişeler olmuştur.

Enerji arz güvenliğini temin etmek için akla gelen ilk çözümlerden biri kaynakların ve rotaların çeşitlendirilmesiyken bir diğer yol da enerji verimliliğinin arttırılması suretiyle talebin düşürülmesidir. Anlamlı büyüklükte üretim yapmayan bir ülke olarak Türkiye’nin arz güvenliği için yenilenebilir enerji kaynaklarına daha çok yatırım yapıp, ithalat ihtiyacını azaltmaktan başka bir yolu yoktu. Karadeniz’de keşfedilen doğal gaz, Türkiye’nin ithalat bağımlılığını azaltmak için bir fırsat sunmakta, arz güvenliği için yeni kabiliyetler vadetmektedir.

Bu çerçeveden bakılınca, devamının gelmesini beklediğim doğal gaz keşfinin Türkiye’ye hem ekonomik hem de uluslararası ilişkiler açısından fayda sağlayacağını beklemek makul olacaktır. İlerleyen yıllarda büyük bir üretici haline gelmemiz durumunda ise Avrupa’nın enerji güvenliğinde oynadığı rolün önemi yükselecektir. Türkiye’nin Avrupa enerji arzında rol oynamasının ise Doğu Akdeniz’deki doğal gaz odaklı Türkiye’yi tecrit etmeye yönelik girişimlere de yansıması muhtemeldir. Bu konuya bir sonraki yazıda devam edeceğim.